erotik shop
Bugun...


ABD ile İran'ın Olası Savaşı ve Senaryolar...
ABD İran Savaşı üzerine Batılı düşünce kuruluşlarında her gün yeni senaryolar yayımlanıyor. Senaryolardan birine göre, İran, Irak’ta elde ettiği jeostratejik durum üstünlüğünü kullanarak, zengin petrol yataklarına sahip olan Kuveyt ve Suudi Arabistan’ı işgal ediyor. Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman gibi Körfez Ülkeleri, İran’a bağlılıklarını bildiriyor. İran, bu ülkelerdeki yönetimleri değiştiriyor. Bu suretle Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı, tamamen İran hegemonyasına giriyor. İran, dünya petrol fiyatlarını kontrol etmeye başlıyor. Zenginleşen İran, kendi iç sorunlarını çözüyor ya da ileri bir tarihe erteliyor.

facebook-paylas
Tarih: 23-03-2018 15:02
ABD ile İran'ın Olası Savaşı ve Senaryolar...
+ -

ABD İran Savaşı üzerine Batılı düşünce kuruluşlarında her gün yeni senaryolar yayımlanıyor. Senaryolardan birine göre, İran, Irak’ta elde ettiği jeostratejik durum üstünlüğünü kullanarak, zengin petrol yataklarına sahip olan Kuveyt ve Suudi Arabistan’ı işgal ediyor. Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman gibi Körfez Ülkeleri, İran’a bağlılıklarını bildiriyor. İran, bu ülkelerdeki yönetimleri değiştiriyor. Bu suretle Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı, tamamen İran hegemonyasına giriyor. İran, dünya petrol fiyatlarını kontrol etmeye başlıyor. Zenginleşen İran, kendi iç sorunlarını çözüyor ya da ileri bir tarihe erteliyor.

ABD’nin Mart 2003’te Irak’a askeri müdahalesinden sonra İran, Irak ve Suudi Arabistan arasındaki geleneksel güç dengesi yok oldu. Basra Körfezi bölgesinde güç boşluğu doğdu. 1960’ların sonuna doğru İngiltere Körfez bölgesinden çekilmiş, yerini ABD doldurmuştu. Amerika Birleşik Devletleri, İran ve Suudi Arabistan’ı kapsayan üçgen, ABD’nin Afganistan ve Irak’ta bilerek veya bilmeyerek yaptığı hatalar sonucunda, İran’ın etki alanı yaratmasına olanak sağladı.

İran, Irak Şiilerini kendi yayılmacı emelleri doğrultusunda pervasızca kullanmaya başladı.

Politik ve ekonomik bir ortaklık olarak Mayıs 1981’de kurulmuş olan Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) ülkeleri (Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Umman) savunmasız durumda kaldı. Bölge ülkelerindeki İran korkusu, silah ticareti yapan tüccarların iştahını kabarttı.

20 Mayıs 2017 günü Suudi Arabistan’da 110 milyar doları silah olmak üzere 350 milyar dolar tutarında anlaşma imzalayan ABD Başkanı Donald Trump, silah satışını Suudi kralıyla beraber geleneksel kılıç yaparak kutladı. Suudi Arabistan ziyareti, Donald Trump’ın ilk yurt dışı gezilerinden biri olması nedeniyle, dikkat çekiciydi.

Öte yandan: Soğuk Savaş (1945-1989)’ın sona ermesinden sonra, ABD ve NATO Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yerine yeni düşmanlar aramaktadır. Irak, İran, Suriye ve Kuzey Kore hedefteki ülkelerdir. Bu ülkelerden önce Suriye, ardından Irak parçalandı. Sırada İran ve Kuzey Kore var. Kuzey Kore özellikle son bir yılda uzun menzilli füze denemeleri yaparak, ABD’yi tahrik etmeye çalışmaktadır. Ama ABD’nin gözü İran’ın üzerindedir.

Amerika Birleşik Devletleri, Humeyni Devrimi (1979)’nden sonra daha önceleri sömürgesi altında bulunan İran’ı düşman olarak tanımlamaktadır.

1980-1988 döneminde devam eden Irak-İran Savaşı esnasında ABD açık olarak Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak’ı desteklemiştir. Ancak, hedeflenen olmamış, İran dize getirilememiştir.

Mart 2003’ten itibaren Irak’ın ABD tarafından işgali adım adım tamamlanmıştır. ABD, düşman gördüğü İran’a  karşı gelişmiş silah sistemlerinin bölgede konuşlanmasına ve stoklanmasına 2003 Irak işgalinin hemen ardından başlamıştır. Aslında bu konuşlanmalar bütün askeri teorisyenlerin beklediği bir durumdu.

İran’a yönelik geniş kapsamlı savaş  planları, ABD tarafından NATO ve İsrail ile koordine halinde hazırlanmaktadır. Dolayısıyla her harekatta olduğu gibi, ABD’nin İran’a taarruzunda NATO ve İsrail’in desteği sürpriz olmayacaktır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 2003 Irak işgalinin ardından, Bush yönetimi İran ve Suriye’yi “savaş yol   haritası”nın bir sonraki aşaması olarak tanımlamıştır. ABD askeri kaynakları, İran’a yönelik bir hava saldırısının, ABD’nin 2003 yılının Mart  ayında Irak’a yönelik başlattığı “şok ve dehşet” içeren hava   saldırısından çok daha fazla kuvvet kullanılmasını gerektireceğinin bilincindedir. Çünkü İran milli güç unsurları bakımından Irak’tan daha zengin, daha güçlüdür. İran topraklarında bombalanacak çok hedef vardır.

İran’a yönelik Amerikan hava saldırılarının 1981’de İsrail’in Irak’taki  Osirak nükleer merkezine yaptığı saldırıdan çok daha kapsamlı ve Ocak 1990 ve Mart 2003  yıllarında Irak’a karşı icra edilen hava operasyonunu gibi olması beklenmektedir.

ABD sevk ve idaresinde Orta Doğu’da İran’a karşı yapılacak bir taarruzda, sadece İran’ın nükleer tesisleri hedef olarak alınmayacaktır. Bu harp stratejisinin bir gereğidir.

İran’ın topyekün harp gücünü yok etmek ve mukavemetini kırmak için Kosova, Irak ve Afganistan’da olduğu gibi, askeri ve sivil hedeflere yönelik kapsamlı bir hedef listesi oluşturulacaktır. Çinli büyük strateji uzmanı Sun-Tzu “Savaş Sanatı” adlı ünlü eserinde bunları dikte etmektedir. O halde;

  • Endüstriyel alanlar,
  • Yollar,
  • Su sistemleri,
  • Köprüler,
  • Elektrik santralleri,
  • Telekomünikasyon kuleleri,
  • Hükümet binaları da dahil olmak üzere sivil ve askeri altyapı vb. gibi binlerce hedef vurulacaktır.

Bütün bunlar hasım devleti barışa ya da isteklerimizi yapmaya razı etmek için savaşın doğasında olan olmazsa olmaz kurallardır. Dolaylı tutum olarak vurgulanan harp prensiplerindendir.

Kod Adı: TIRRANT (Theater Iran Near Term) nedir?

ABD askeri planlamacılarının kullandığı “Theater Iran Near Term” kod adı, “Yakın Dönem İran Harekat Alanı” olarak Türkçe’ye tercüme edilebilir.

“Blitzkrieg” yani “Yıldırım Harbi”nin yeni adı olarak adlandırılan bu kavramın varlığı, ilk olarak William Arkin tarafından 16 Nisan 2006’da Washington Post gazetesinde yer alan bir yazı ile kamuoyuna duyurulmuştur. William Arkin eski bir ABD istihbarat uzmanı ve analistidir.

William Arkin, yazısında İran’la ilgili planlamaların aslında Irak işgali tamamlandıktan hemen sonra Mayıs 2003’te başladığını da yazmıştır.

TIRRANT  kod adı ile icra edilecek harekat, ABD Merkezi Kuvvetler Komutanlığınca İran’ın içlerinde binlerce hedefin tespit edilmesini ve bu hedeflerin kısa sürede yok edilmesini öngörür.

Harekatın senaryosu İran’a bir yıldan kısa bir sürede yapılacak bir harekat ile, bir yılı aşkın bir zaman diliminde yapılacak bir harekatı içerecek şekildedir. Yani iki ayrı harekat tarzı düşünülmektedir.

Bazı ABD’li uzmanlara göre, Başkan Clinton döneminde başlayan, Bush döneminde devam eden stratejik kitle imha silahlarının  (nükleer, biyolojik, kimyasal) yayılmasının önlenmesi çabaları, bugüne kadar başarılı olamamıştır. Hindistan 1974’de, Pakistan 1998’de, Kuzey Kore ise 10 Şubat 2005’te nükleer silaha sahip olduklarını resmen açıklamışlardır. İran’ın ise önümüzdeki dönemde nükleer silaha sahip olduğunu açıklaması beklenmektedir. En azından ABD’ye “büyük şeytan”, İsrail’e “küçük şeytan” diyen İran İslam Cumhuriyeti’nde nükleer silah üretimi yapılmamalıdır.

İran ile BM Güvenlik Konseyi (BMGK) ve Almanya’dan oluşan P5+1 ülkeleri arasında Avusturya’nın başkenti Viyana’da imzalanan nükleer anlaşma, BM Güvenlik Konseyi’ndeki onayının üzerinden 90 gün geçmesiyle 18 Ekim 2015 tarihinde yürürlüğe girdi. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) İran’ın tüm nükleer adımları tamamladığını onaylamasından sonra nükleer yaptırımlar kaldırılacaktır. Ancak, Kasım 2016’da ABD Başkanı seçilen Donald Trump, bu antlaşmayı “çok kötü” olarak nitelemektedir. ABD’nin antlaşma şartlarına uymaması, İran’ın da nükleer çalışmalarına yeniden başlamasına olanak sağlayacaktır. Bu tarz bir gelişme, İran’ı cezalandırmak için fırsat kollayanların eline önemli bir koz verecektir.

Hangi açıdan bakarsak bakalım, doğal zenginlikleri bulunan, jeostratejik önemi olan İran İslam Cumhuriyeti, ABD’nin hedefindedir.

İran’a taarruzun sevk ve idaresi

ABD Merkez Komutanlığı (The United States Central Command/USCENTCOM) Savunma Bakanlığı harekat kontrolünde olarak MacDill Hava Kuvvetleri Üssünde, Tampa, Florida’da 1983’te kurulmuştur. Sorumluluk alanında 27 ülke vardır.

  • Afrika Boynuzu,
  • Arap Körfez Bölgesi,
  • Orta Asya,
  • Hint Okyanusu’nun batı sahasındaki askeri operasyonlar bu kuvvetin sorumluluğundadır.

Müşterek kuvvet Kara, Deniz, Hava, Deniz Piyade ve Özel Kuvvetler Komutanlığı unsurlarından oluşmuştur.

Savunma Bakanlığına bağlı altı ana komutanlıktan (USNORTHCOM, USSOUTHCOM, USEUCOM, USAFRICACOM, USCENTCOM, USPACOM) biridir. Deniz aşırı operasyon yapabilir. Dünyanın her hangi bir yerine hızla intikal ederek, kısa sürede operasyon icrasına başlayabilir. Körfez savaşı (2 Ağustos 1990–28 Şubat 1991), Afganistan (7 Ekim 2001) ve Irak savaşları (20 Mart 2003) bu komutanlık tarafından sevk ve idare edilmiştir.

 ABD’nin “Savaş yol haritası” nedir?

Eski bir ABD’li NATO komutanı olan Wesley Clark’ın  “Winning Modern Wars (Modern Savaşların Kazanılması)”adlı kitabında (Sf.130) ifade ettiğine göre, 11 Eylül 2001 saldırısından sonra Pentagon’un beş yıllık süreci kapsayan “Savaş yol haritası”nda yedi ülke vardı . Bu ülkeler;

  • Irak
  • Suriye
  • Lübnan
  • Libya
  • İran
  • Somali
  • Sudan olarak belirlenmiştir. Bu listeye 11 Eylül 2001 saldırısıyla sürpriz bir şekilde Afganistan da dahil olmuştur. Kuzey Kore’nin listede adının anılmaması dikkat çekmektedir.

Ağustos 2000’de Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (Project for the New American Century/PNAC) yayımlanmıştır. Planın baş yazarı Ulusal Güvenlik Uzmanı Thomas Donnelly’dir.

Thomas Donnelly, ABD’nin en önemli silah sistemi üreticilerinden olan Lockheed Martin firmasının yöneticileri arasındadır. Firmanın hayatta kalması için dünyanın her hangi bir yerinde savaş çıkarılmalıdır. Nitekim, 2000’li yıllarda Amerikan savunmasının yeniden inşası (Rebuilding America’s Defenses)  master planı kapsamında, yukarıda belirtilen ülkelerin başına nelerin geldiği ayrı birer araştırma konusu olduğundan ve genel olarak kamu oyunca bilindiğinden burada ayrıca tekrarlanmayacaktır.

Burada bir notu aktarmadan geçmek doğru olmaz: 2003 yılında Irak’ı fiilen işgal eden ABD’nin, 2011 sonuna kadar Irak’tan ve 2014 sonuna kadar Afganistan’dan kuvvetlerini çekmesinin arkasında yatan nedenlerden birisi de sıradaki bir diğer devletin “özgürleştirilmesi” için, kuvvetlerin ve dünya kamu oyununun yeniden hazırlanmasına olan ihtiyaçtır.

ABD İran’a karşı nükleer silah kullanacak mı?

Askeri planlamacılar, İran’a karşı yapılacak bir harekatta başlangıçta konvansiyonel silahların kullanılacağını, ancak, harekatın uzaması halinde, gelişecek duruma göre gerektiğinde kullanılmak üzere taktik nükleer silahların da harp alanına (Orta Doğu) nakledilmiş olduğunu bildirmekteler. ABD’nin elinde 6800 adet nükleer harp başlığı olduğu sanılmaktadır.

Nükleer silah depolarının tam olarak hangi ülkelerde olduğu bilinmemektedir.

ABD ordusunun doktrinine göre,  taktik nükleer silahlar, konvansiyonel silahların ayrılmaz bir parçasıdır ve gerektiği takdirde İran topraklarında da kullanılacaktır.

ABD’nin İran’ı işgal etmek için ne kadar askere ihtiyacı var?

En iyi senaryoda, İran’ı zaferle işgal etmek için, yaklaşık 1.2 milyon Amerikan askerinin İran harekat alanında icra edilecek olan kara, deniz, hava, füze ve özel kuvvet harekatlarına fiilen katılacağı değerlendirilmektedir.

Kesin zafer için işgalden önce, Amerika Hava ve Deniz Kuvvetleri ile kıtalararası füze birliklerinin konvansiyonel İran askeri birimlerini ve paramiliter güçlerini etkisiz hale getirmeleri planlanmaktadır.

ABD silahlı kuvvetlerinde havacı, denizci, sahil güvenliği ve yedekler de dahil olmak üzere yaklaşık 2,1 milyon asker halen silah altındadır. Dolayısıyla ABD’nin İran’ı işgal etmesi için yedeklerin askere çağırılması planlanacaktır. Vietnam Savaşı (1955-1975) örneğinde olduğu gibi, ABD kamuoyu bunu hoş karşılamayacaktır. Çünkü, İran, Afganistan veya Irak gibi kolayca işgal edilebilecek bir ülke değildir. Geniş İran coğrafyası askeri harekat için uygun olmayan coğrafi faktörlere sahiptir. Komşuları ABD yanlısı değildir. Rusya, Çin, Pakistan gibi bölge ülkelerinin ABD karşısında, İran tarafında yer almaları muhtemeldir. Özellikle Çin ve Pakistan’ın İran’la çok yakın ekonomik ilişkileri vardır.

RAND Corporation uzmanlarının yaptıkları hesaba göre, İran’ı işgalin maliyeti bir asker başına yıllık olarak 200.000 $’dır. İşgal için 1.2 milyon Amerikan askeri görevlendirildiğinde, yıllık olarak maliyet 240 milyar doları bulmaktadır. ABD’nin 2016 yılındaki savunma bütçesi 813 milyar dolardır. Sadece İran’ın işgali için savunma bütçesinin yaklaşık olarak 1/3’ünün harcanması tehlikesi savunma planlamacılarını düşündürmektedir. Üstelik hiç bir harp planlandığı gibi cereyan etmemektedir. Harcamaların artması söz konusudur.

Hesabı yapan RAND şirketi Amerika Birleşik Devletleri silahlı kuvvetleri için araştırma ve geliştirme yapması maksadıyla 1946 yılında Project RAND ismiyle Douglas Havacılık Şirketi tarafından ABD Santa Monica’da kurulmuştur. Şirkette 1775 uzman personel görev yapmaktadır. Uzmanların %54’ü doktora yapmıştır. Hesapta kullanılan parametreler, II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyada cereyan etmiş olan çatışma bölgelerinden elde edilen “ulus-inşa etme” tecrübelerine dayanmaktadır. Yapılacak olan harcamalar askeri işgal, iç güvenliğin sağlanması, hukukun üstünlüğünün tesisi, insani yardım, yönetişim, ekonomik istikrar, demokratikleşme ve toplumsal gelişme gibi alanlarda olacaktır.

İşgal sonrasında İran’daki olası gelişmeler

İran’a taarruz edip İran ordu birliklerini etkisiz hale getirdikten sonra, İran’ın ABD kuvvetlerince topyekün işgal edilmemesi durumunda -aynen Irak ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi- İran’da tek bir rejim veya birden fazla rejim yönetimde söz sahibi olmak isteyecektir. İran birkaç parçaya bölünebilecektir. Çok büyük bir olasılıkla İran’da ABD karşıtı yeni bir hükümet/federal yönetimler  iş başına gelecektir.

Yenilmiş bir İran’ı işgal etmek ve istikrara kavuşturmak başarısız olursa, ABD ve müttefiklerine  yönelik terörist saldırılar daha olası hale gelecektir.

Günümüzde İran’ın karadan işgali sorunu, Pentagon uzmanlarınca derinliğine analiz edilmekte, Liddell Hart gibi ünlü bir ABD’li strateji uzmanının vurguladığı gibi ambargo gibi “dolaylı tutum”la İran’ın kontrol altına alınmasına çalışılmaktadır.

ABD İran Savaşı’nın bölgesel etkileri

İran’da Farsi, Azeri, Kürt, Lur, Baloch, Arap, Türkmen azınlıklar vardır. Bu azınlıkların nüfus oranları İran hükümetleri tarafından gizlenmektedir.

ABD işgali sonucunda, Tahran’da yönetim boşluğu oluştuğunda Kuzey İran’daki Azerilerle, Batı İran’daki Kürtlerin İran’dan ayrılmaları ihtimal dahilindedir.

25 Eylül 2017 günü Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nde yapılan referandumda halkın bağımsızlık yönünde oy kullanmasından sonra, İran’daki Kürtlerin Irak’taki Kürtlerle “Kürdistan” adlı bir devlet kurmaları muhtemeldir.

Orta Doğu’daki Kürtlerin en önemli hedefi İran-Irak-Suriye-Türkiye’deki Kürtlerin bir bayrak altında, “Kürdistan” adlı bir devlette birleşmesidir. Büyük Orta Doğu projesi kapsamında ABD’nin Irak ve ardından Suriye’yi parçalaması, Kürtleri milli hedeflerine bir adım daha yaklaştırmıştır. İran’ın parçalanması ile İran’daki Kürtlerin Irak’taki Kürtlerle birleşmesinin önündeki bir engel daha ABD tarafından kaldırılmış olacaktır.

Son aşama Sevr Antlaşması (1920) paralelinde Türkiye’nin parçalanması ve Türkiye’deki Kürtlerin Irak-İran-Suriye’deki Kürtlerle birleşmesidir ki, ABD’nin en önemli bölgesel hedeflerinden birisi de budur. Türkiye hükümetleri bunun farkındadır. Türkiye, önümüzdeki süreçte kendi içindeki Kürtleri kaybetmemek için bu aşamlara varmadan meseleyi çözüme kavuşturmak için çaba harcamak zorundadır. 

İran’ın kuzey bölgesinde yaşayan Azerilerin, ABD güdümündeki Azerbaycan ile birleşmeleri ABD’nin çıkarına olsa da; bölgede ortaya çıkacak “güçlü” bir ikinci bir Türk Devleti (Birleşik Azerbaycan), ABD tarafından hoş karşılanmayacaktır.

Türkiye, yüzyıllardır İran’la komşudur. 1639 Kasr-ı Şirin antlaşması ile çizilen Türkiye-İran sınırında, o günden beri savaş çıkmamıştır. Ancak, Acem etnik kökenine sahip olan ve Şii İslami inancındaki nüfus çoğunluğunu içinde barındıran İran, her zaman için Türkiye’nin bölgesel rakibi olmuştur. İran, 15 Ağustos 1984’ten itibaren, Türkiye’yi bölmek ve parçalamak isteyen PKK terör örgütüne açık/gizli destek vermiştir. İran’ın milli hedefi, Pers İmparatorluğu’nu canlandırmaktır. Bu hedefin gerçekleşmesi Anadolu’nun İran tarafından işgal edilmesi ile mümkündür.

ABD ve Türkiye, 1952’den beri NATO’da müttefiktir. NATO İttifakı üyeliği devam ettiği sürece, Türkiye’nin ABD tarafından İran’a yapılacak bir taarruz harekatında tarafsız kalması kolay değildir.

Türkiye’nin ABD İran Savaşı esnasında ABD’nin safında yer alması, 1639’dan beri devam eden “barış” sürecini sona erdirmiş olacaktır. Bu noktada İran’ın PKK’ya verdiği desteği hatırlamakta yarar vardır.

İran’ın bölünüp parçalanması ve İran topraklarında muhtelif etnik grupların devletçikler kurmaları Türkiye için yeni fırsatlar doğurabileceği gibi, tehdit unsurlarını da içerebilir.

[ Stratejik Analiz & Fikir Zemini ]




Bu haber 3139 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
YUKARI