erotik shop
Bugun...


İran'da protestolar ne getirir ne götürür?
Öncelikle göründüğü kadarıyla protesto gösterileri çok farklı talepleri olan ve taleplerinde ortak noktaların bulunmadığı kitleler yapmaktadır. Özgürlük taleplerinden, Ekonomik taleplere, Sistem karşıtlığından Şah yanlılığına kadar geniş bir skalada yer alan talepler için halk, farklı kesimler olarak sokaklara çıkmış görünmektedir. Sokağa çıkan muhalefetin bir ortak paydası olmadığı gibi, ortak bir liderlik ve siyasal yapısı da görünmemektedir. Mollaların, ticaret erbabının desteği henüz sokağa yansımış değildir. İleride yansıyıp yansımayacağını kestirmek güç… ABD ve İsrail’in hemen destek açıklamalarında bulunmaları da Muhalefet hareketini olumsuz etkileyeceği de düşünülmelidir.

facebook-paylas
Tarih: 04-01-2018 19:31
İran'da protestolar ne getirir ne götürür?
+ -

28 Aralık 2017 günü Meşhed ilinden başlayan ve gittikçe yayılan protesto gösterileri nedeniyle İran konusunu ciddi şekilde ele almayı gerektirmektedir.

1979 yılında gerçekleşen ve Şah’ın devrilmesiyle sonuçlanarak İslam devrimi olarak tesmiye olunan çok geniş katılımlı bir halk hareketine sahne olan İran, 1979 yılında kabul edilen yeni Anayasasıyla adı “İran İslam Cumhuriyeti” olarak değiştirilmiş ve fakat Anayasasında “resmi İslam” Yani “Şia’nın Caferilik-İmamiye’’ mezhebi yer almıştır. Daha sonra ki iç ve dış politikalarında belirleyici olan da bu Mezhepçi yaklaşım olagelmiştir.

1979 yılında ABD Tahran Büyükelçiliğinin basılması, 1980 yılında Irak’la tutuşturulan savaş ve milyonları bulan insan kaybı gibi ciddi bir serüvenle yol alan İran, İslam Coğrafyasında meydana gelen her olayda tavrını mezhebi saiklerle belirlemiş ve ona göre hareket etmiştir. 

ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal operasyonuna Iraklı Şiilerin destek vermeleri ve iktidarı ellerine almaları ihtimalini -ki zaten bu ihtimal gerçekleşmiştir- gözeterek burnunun dibine “büyük şeytan” dediği ABD’nin gelip yerleşmesine ciddi bir tepki de vermemiştir. 2003 sonrası Irak’ta yaşanan gelişmelerde hep Merkezi Irak Hükümetinin yanında yer alarak desteklemiş, Sünnilere yönelik saldırı ve katliamları perde gerisinden desteklemiş ve Irak’ta oluşturulan Haşdi Şabi gibi paramiliter çetelere destek vermekle kalmamış (bu çetelerin doğrudan Hamaneye bağlı oldukları doğrultusunda red edilmemiş ciddi iddialar var) aynı zamanda Devrim Muhafızlarıyla da sahada yer almaktan kaçınmamıştır.

Aynı İran, 1982 yılında Suriye diktatörü, Hafız Esad zalim-zorbasının Hama’da yaklaşık 40.000 sivil Müslümanı katletmesine sessiz kalmış ve Hafız zalimine destek vermeyi sürdürmüştür. Oğul zalim Beşşar’ın Suriye’de ayakta kalmasına, sivilleri katletmesine, beş milyonu aşkın insanın göç etmesine, sahada silahlı güçleri olan Devrim Muhafızlarıyla ve Lübnan Hizbullah’ıyla doğrudan çatışmalara katılarak destek vermiş ve vermeye de devam etmektedir.

İran, Suudla olan çekişmesi çerçevesinde Yemen’de Şii olan Husilere destek vermekte ve Körfez Ülkelerinde ki Şii grupları da desteklemektedir. İran dış politikasını Şii bir anlayış ile şekillendirmekte ve Şii olanlara ciddi şekilde destek vermeyi de kendi siyasetinin bir gereği olarak görmektedir. Bölgede kendine bağlı bir Şii aksı ve bu aksta bir hegemonya oluşturmak istemekte ve bu doğrultuda ciddi adımlar atmaktadır.

İç politikada da Sünnileri baskı altında tutmakta ve Şiilik temelli bir siyaset dürdürmektedir. Sünni Kürtlerin her bir hak talebini idamlarla karşılaması bunun göstergelerindendir. 
İran’ın Şii Sünni dağılımını ve etnik kimlik durumunu da bu noktada hatırlamak ve ayrıca İran’ın iç dinamiklerini de değerlendirmeye almak gerekir.
İran’da nüfusun yaklaşık % 15’i Sünni, % 85’i de Şii’dir. İran’da ki Sünni nüfusu; Kürtler, Araplar, Beluciler ve çok az da Loriler oluşturmaktadır.  Farslar, Azeriler, Türkmenler, Lorilerin büyük çoğunluğu, Beluci, Arap ve Kürtlerin çok az bir kısmı Şii’dir.

İran’ın çok etnikli bir yapısı olduğu bilinmekle beraber, Şii olan büyük nüfusa sahip etnik kimliklerin iktidar paylaşımında pay sahibi olmalarından dolayı Şiilik temel birleştirici bir konumda ve ortak paydadır.

İran'ın beş önemli iç dinamiğini de değerlendirmeye almak gerekmektedir.

Birincisi; Anayasaya göre Cumhurbaşkanı ve Meclisin de üstünde yer alan Velayet i Fakih Kurumu vardır. Bu Kurumun da başında Kayıp 12. İmamın vekili olduğuna inanılan Ali Hamaney vardır. Velayet i Fakihe bağlı ve Şii toplumun adeta kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş bir Ayetullahlar, Hüccetül İslamlar ve Mollalar ağı vardır ki bunlar sistemden besleniyor.
İkincisi; Sayılarını yalnızca genel sorumluları ile Hamaney’in bildiği “Besic” denilen bir gönüllüler teşkilatı vardır. Bu teşkilat sivil olmakla beraber her an silahlandırılabilen veya zaten silahlı olan paramiliter özellikte bir milis güçtür.
Üçüncüsü; 1979 Devriminden sonra kurulan, Suriye ve Irak’ta savaşan “Pasdar” denilen Devrim Muhafızları teşkilatlanması vardır. Bu teşkilat tamamen silahlıdır, ciddi yetkilerle donatılmıştır. Güç olarak İran Ordusundan fazladırlar. Uçak gibi kimi silahlar hariç her türlü silaha da sahiptirler.
Dördüncüsü; Şah döneminde CİA tarafından eğitilmiş ve ciddi bir güce sahip Savak denilen istihbarat teşkilatının yerine aynı mantıkla kurulmuş olan Savama denilen bir istihbarat örgütü de vardır. Bu örgüt operasyonel yetkileri de kullanabilmektedir.
Beşincisi; Sistemden beslenen ciddi bir ticaret erbabı örgütlenmesi vardır.
Şahın devrildiği dönemde var olan Ordu, Polis ve Savak örgütlenmeleriydi. Ticaret erbabı, Mollalar, Liberaller, solcular bir ittifak içindeydiler. Bu da halkın kahir ekseriyetinin Devrime destek vermesini beraberinde getirmişti. Sünniler de bu devrime ciddi destek vermişlerdi.

Bu bilgilerden sonra başlayan protesto gösterilerine bakmak gerekmektedir. 
Öncelikle göründüğü kadarıyla protesto gösterileri çok farklı talepleri olan ve taleplerinde ortak noktaların bulunmadığı kitleler yapmaktadır. Özgürlük taleplerinden, Ekonomik taleplere, Sistem karşıtlığından Şah yanlılığına kadar geniş bir skalada yer alan talepler için halk, farklı kesimler olarak sokaklara çıkmış görünmektedir. Sokağa çıkan muhalefetin bir ortak paydası olmadığı gibi, ortak bir liderlik ve siyasal yapısı da görünmemektedir. Mollaların, ticaret erbabının desteği henüz sokağa yansımış değildir. 
İleride yansıyıp yansımayacağını kestirmek güç…

ABD ve İsrail’in hemen destek açıklamalarında bulunmaları da Muhalefet hareketini olumsuz etkileyeceği de düşünülmelidir. Yeknesak olmayan muhalefetin parçalanma, bazı kesimlerin çekilmesi gibi benzeri gelişmeleri de bu destek açıklamaları tetikleyebilir. Muhalefetin taleplerinin çoğunlukla yoksulluk nedeniyle ekonomik olduğu gerçeğinden yola çıkıldığında İran Rejiminin bu protestoları giderme ihtimalinin yüksek olduğunu söylemek gerekir.

Ayrıca bu protestolara en ciddi desteği aslında zaten baskı altında olan ve mağdur olan Sünnilerin verdiğini görmek gerekir. Sünnileri üç başlıkta değerlendirmek gerekir. Kürtler, protestolara en fazla destek verme eğiliminde olan Sünni halktır. Araplar, eskiden Irak Sünni yönetiminde destek alabiliyorlardı. Kendilerine ait bir mücadele geçmişleri olmadığı gibi Irak desteği de çoktan sona ermiş durumdadır. Irak Sünni Arapları zaten perişan edilmiş ve darmadağın durumdadır. Beluciler, ciddi bir desteğin sahibi hiç olmamışlardır. Pakistan ve Afganistan (ki Afganistan zaten mefluç durumdadır) kendi Beluci nüfusları nedeniyle zaten destek vermemektedirler. Bu nedenle İran’da yaşayan Beluciler, hem nüfus azlıkları hem de bu desteksizlik nedeniyle bir mücadele geçmişine sahip olamamışlardır.

2009 yılında daha organize, daha siyasal aklı ön planda olan ve çok daha etkili olan sistemin içinden etkili isimlerin (Hüseyin Musevi, Muhammed Hatemi, Mehdi Kerrubi, İbrahim Yezdi ve bunlar gibi) başını çektiği ve katılımın bugünkü protestolardan çok fazla olduğu halk hareketinin yukarıda belirtilen dinamiklerle bastırıldığını ve ileri gelenlerin tasfiye edilerek ev hapsine mahkum edildiğini akılda tutmak gerekir.

Şu anda devam eden protestoların okumasını yaparken duygularla değil varolan somut veriler, dengeler ışığında aklı ön plana alarak bakmak sağlıklı sonuçlara varmayı kolaylaştıracaktır.

ABD desteğinin iki şekilde okunması mümkündür. 

Birincisi; ABD, olayların akamete uğramasını istediğinden erken destek açıklamalarıyla Şii rejime imkan sunmaktadır. Çünkü, İran’ın bölgede ki yayılması ve fanatizm boyutunda ki Şiiliği nedeniyle arzuladığı Sünni-Şii çatışmalarının devamı için İran’ın bu şekliyle var olması işine gelmekte ve strateji ve planlarına uygun düşmektedir.

İkincisi; Trump yönetiminde ki ABD, Şii-Sünni çatışmalarında belki de istediği kıvamı yakalamış ve İran’ın karışması gerektiğine inanmaktadır ve bu noktada artık acelesi vardır ki desteğini açıklamıştır. 

ABD’nin yaptığı destek açıklamalarının kendi istihbarat ağının bir şekilde içinde var olduğunu kabul etmek gereken bu protesto gösterilerinin geleceğini nasıl şekillendireceği görülecektir. Ancak birinci şıkkın daha akla yakın geldiğini ifade etmek gerekir. ABD, muhalif protestoları kontrol etme ihtimalini hesaplayarak da destek açıklamasında bulunmuş olabilir. Ancak ABD’nin ve İran’ın özünde sadece birbirlerini beslediklerini görmek gerekir.

Türkiye, Kürtlerin yaptığı referandum sürecinde izlediği hatalı siyaset ve ilişki biçimiyle Kürtlerle ciddi ve büyük bir ittifak kurma imkanını kendi eliyle itmiş olduğu görülmektedir. İran’daki gelişmeleri okurken ve siyaset üretirken hatalar yapılmamalıdır. Azeriler ve Türkmenlerden (ki bunlar İran nüfusunun yaklaşık yüzde 33-35’ini oluşturmakta ve hemen tamamı Şiidirler.) yola çıkacak kavmiyetçi bir söylemin hiçbir faydasının olmayacağını görmek noktasındadır Türkiye. Çünkü, Azeri ve Türkmenler son tahlilde Şii olan diğer etnik kimliklerle (Fars, Lori ve benzeri) bir arada olmayı mutlaka öne alacaklardır. 

Kerkük ve Telafer Türkmenlerinin büyük çoğunluğu (yaklaşık % 80) Şii olduğundan, Irak Merkezi Hükümetinden yana tavırlıdırlar ve Haşdi Şabi gibi Sünni katliamları yapan ve yapmaktan çekinmeyen terör şebekeleriyle birlikte hareket etmekten kaçınmamaktadırlar. Yani hiçbir dönemde Türkiye ile birlikte hareket etmemişlerdir. Referandum sürecinde hamasetle Kerkük diyen zihin dünyalarının netice itibariyle yanlış yaptığını, Kerkük’ü kendi eliyle Irak Merkezi Hükümetine, dolayısıyla İran’a teslim ettiğini ve Kerkük petrollerinin de İran üzerinden pazarlanması imkanlarını sağladığını açıkça görmek gerekir.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle referandum meselesi dolayısıyla oluşturulan hatalı dış politikanın benzerinin, benzeri hamaset ve ulusçu algı ve zihinlerle oluşturulmaması açısından hatırlatmakta fayda mülahaza edilmektedir.
İran uyguladığı rejim ile İslam’a ve dış politikasıyla da Bölgeye ciddi zararlar vermektedir. Çünkü, Rejimin baskın ve ezici Şii karakteri İslam’ı Şiilikmiş veya Şiilik yalnızca İslam imiş gibi bir algıya neden olmaktadır. Öte yandan ABD işbirlikçisi olan Suud, Körfez yönetimleriyle giriştiği çekişme ve çatışma hem bölgede kaosa neden olmakta, hem de aslında Selefi-Vahabbi olan Suud ve avenelerinin Sünnilik iddiasıyla karşı cepheye almakta ve bir Şii hegemonyası oluşturmak adına Sünnileri katletmekten kaçınmamaktadır. Suriye, Irak özelinde bu tutumunun sayısız örnekleri mevcuttur.

İran’da ki bu protestoların çok uzun sürmeyeceğini düşünmek gerekir. Bir şekilde toplumun deşarj olması amacıyla bir tür erken doğum yaptırıldığını düşünmek de yabana atılmaması gereken bir yaklaşımdır ki şahsım adına böyle düşünmekteyim. 

İran bu protestoların bastırılması sonucunda Sünnileri yapabildiği kadar acımasızlıkla tasfiye etmeye ve katliamlara da kalkışabilir. Bölgede asıl kaos İran’ın böyle bir tutum sergilemesiyle oluşabilir. ABD’nin özellikle Suudi selefi-Vahabbileri eliyle Arap Sünnileri ve Kürtleri daha çok sahaya sürmeye çalışması durumunda böyle bir katliam sonucuyla önlenemez bir kaos planladığını da düşünmek gerekir. 
Türkiye, bu aşamada dengede bir siyaset üretmek durumundadır. Daha birkaç yıl önce İran’a verdiği desteğin karşılığını ne türden aldığını da akılda tutması gerekmektedir. Meydana gelebilecek gelişmeler neticesinde Bölgeyi kucaklayacak ve belki de amaçlanmakta olunan büyük kaosu engelleyecek adımlar atmak durumunda olmalıdır.

Müslüman düşünce insanlarını bu amaçla duygusal değil, hamasete değil, doğru akıl ve fikir ürünü olan yol haritaları oluşturmaya yoğunlaşmaları gerekir. 
Wesselam…

[ Av. Ömer Serdar Kaplan | Fikir Zemini ]




Bu haber 2983 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
YUKARI