erotik shop
Bugun...
'Öz Yönetim'e Giden Yol...


Cihat Akyürekli Fikir Zemini
www.facebook.com/cihat.akyurekli
 
 
facebook-paylas
Tarih: 29-02-2016 02:59

Savaş Panoraması...

PKK kuruluşundan bu yana, nerdeyse 40 yıllık silahlı mücadeleyle, Türkiye’de ve bölgede derin izler bıraktı. Destekleyenlerinin her geçen gün artmasıyla silahlı mücadele eden bir örgüt/parti, birleşenleriyle birlikte siyasal bir harekete dönüştü. Militanlarının/gerillasının kesin inançla bağlı olduğu örgütün küçük bir işaretiyle büyük kitleleri hareketlendirebileceği devasa büyüklüğe erişti. Daha ne kadar büyüyeceğini, nereye vardığı zaman duracağı konusunda hiç kimse bir fikir ileri süremiyor. 
‘Dönemsel olarak belirlenen amaçlar’ uğruna kitleler bu ölümcül mücadeleyi devam ettiriyorlar.

Kaç insan ölecek, kaç insan göç edecek, bu savaşım nereye varacak, savaştan yara alan insan ruhu nasıl tedavi edilecek; biriken bunca kin, öfke, kızgınlık, düşmanlık, nefret iklimi nasıl aşılacak; bunca yıkımdan sonra hakikaten toplum özgürleşecek mi, sahip olduğu birikimle mutlu, müreffeh, barış içinde bir hayat sürecek mi türünden pek çok soru çatışmalı ortamdan dolayı sorulamıyor bile.

Ortadoğu’daki dönemsel değişimler örgütü yeni ittifaklara sürüklerken yine dönemsel gelişmelerle umutlar doğmakta, kısa bir zaman sonra çölde serap gören bedeviler gibi bu defa umutsuzluk ve karamsarlık salgın bir düşünce biçimi olarak toplumsal hayatı etkilemektedir. Örgütün böylesine değişken bir zeminde siyaset üretmesi her geçen zamanda daha da karmaşık hale gelmekte. İdeolojiler birer birer çökerken, bir an da dost bilinenlerin düşman safında, düşman belirlenen ve bütün kabullerine karşı çıkılan devletler dost olarak kabul görmektedir. Zaman uzadıkça bu dost-düşman dengesi yerli yerine oturacağına daha sorunlu hale gelmekte, coğrafyadaki savaşın etkisiyle bir labirent oluşmaktadır. Öcalan’ın tabiriyle,

“Ortadoğu’da sadece siyasetin yolları değil, ideolojinin yayılış kanalları da labirentlidir. Şaşırmadan çıkabilmek büyük yetenek ister. Bu gerçeklik ta Sümer Zigguratlarıyla Mısır Piramitlerinin şaşırtıcı yolları çizildiğinden beri böyledir. İdeolojiler ve politikalar şaşırtıcı ölçüde başarılı olabilmektedir. Dolayısıyla Ortadoğu’ya çıkmak ve siyaset yapmaya çalışmak, zikzakları sınırsız bir labirente girmeye benzer…”. (“Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru” Mem Yay. 2. Baskı 2001 sh. 297)

Irak’ta Baas Partisinden sonra ortaya çıkan yönetim boşluğu ülkeyi üçe bölerken, Suriye’de bütün hızıyla devam eden iç savaş bölgeyi bir savaş meydanına çevirmekte, bitmeyen bir kargaşa hali bütün hızıyla devam etmektedir. Bu savaşta şimdiye kadar 300 bin insan hayatını kaybetti, 8 milyon insan ülkeyi terk etti 2.5 milyon insan Türkiye’de mülteci olarak yaşamak zorunda kaldı. Baas Partisi bütün kahhar gücünü kendi halkına karşı kullanmaktan hiç çekinmedi, bir avuç insanın iktidarı uğruna, iktidarı demokratikleştirmeyip tek parti iktidarının dayatmasıyla bu iç savaş sürdürüldü. İlk zamanlarda Baas’ın gitmesi için her türlü girişimde bulunarak buradaki isyancı örgütleri destekleyen devletler, çatışmaların uzamasıyla bu desteklerini geri çekerek yeni uydurdukları ucube bir örgüt olan “IŞİD-İD ile mücadele ediyoruz” diyerek dolaylı olarak Baas’a yardım ettiler. Hırçınlaşan muhalif örgütler yalnız kalmanın getirdiği büyük öfkeyle daha ölümcül eylemlere girişerek savaşı şiddetlendirdiler. Baas direkt müdahale anlamına gelecek olan Rusya’nın ülkede yerleşmesine ve hava bombardımanı yapmasına kapılarını açtı. İran Şiileri ve örgütlü yapılarıyla karada, Rus bombardımanı ile havada ve PYD ile sınırda desteklenen Baas rejimi “yıkılmadım ayaktayım” mesajı vermeye devam etti. Nüfusunun yarısından fazlasını kaybeden bir Baas’ın yenildiği ve gitmesi gerektiği çok açık. Ancak gidişini istemeyen Rusya ve İran bu savaşı sürdürmekte kararlı görünmektedirler.

Böyle bir coğrafyada barışçıl tüm çabalar kolayca boşa çıkmakta; bölge devletlerinin ve diğer devletlerin ideolojik, etnik, ekonomik hesaplar içinde olması bu coğrafyadaki çatışmaları da derinleştirmektedir.

Suriye Etkisi...

Irak’la 384, Suriye ile 911 km sınırı olan Türkiye’nin bu kargaşa ve savaş ortamından etkilenmemesi eşyanın tabiatına aykırı. Üstelik bu savaştaki büyük göç dalgalarına karşı “açık kapı” politikaları uygulayarak bölgedeki potansiyel çatışmalı taraflarında ülke içinde yaşamasına izin verilmiş oldu. Bir günde onbinlerce insanın savaştan kaçarak sığınabildiği tek ülke olmanın getirdiği bütün olumsuzluklara rağmen bu toprakların insanları bu insani yardımlaşmaya ciddi bir itiraz geliştirmediler. Türkiye halkı bu savaş mağdurlarına sahip çıktı, bütün olumsuzluklarına rağmen gelen mültecilere ev sahipliği yaptı. Sınırlarını pekâlâ kapatarak buradaki insanların ölümlerine –tıpkı Batı gibi-seyirci kalabilirdi, kendi soydaşları katledilirken –Rusya gibi- savaşa direkt taraf olarak Suriye’yi bombalayabilirdi bunu da yapmadı. Savaşın başladığı ilk zamanlarda Batı ile aynı politikalardan zerre kadar sapma göstermedi. Baas’ı devirmek isteyen Özgür Suriye Ordusu’na destek verdi. Baas her ne pahasına olursa olsun gitmeliydi, Suriye’de seçimle başa gelen, istikrarlı, mümkünse bir demokratik cumhuriyet kurulmalıydı. Bu politikasını hiç değiştirmedi. Batı ise Suriye’de ortaya çıkan muhalif örgütlenmenin bir İslam Devleti kurarak daha vahim bir tehlikeyle karşı karşıya kalacağını düşündü. Dünyada geçit verilmeyen böylesi bir devlet tarzı Batı tarafından istenilmeyen, kabul görmeyen politikaları pekâlâ hayata geçirebilirdi. Şii İran'ın yanına bir de Sünni radikal muhalif bir İslam devleti bütün dengeleri değiştirebilirdi. Böylece Suriye’de Türkiye yalnız kaldı. Tarihi akış içinde Türkiye’nin bu politikası pek çokları için eleştiri konusu olsa da “değerli yalnızlık” olarakta tarif edildi.
(…)
Ölümden kaçarak bu topraklara sığınan mültecilerin tamamının bu savaşta potansiyel taraf olduklarını söylemek mümkün değil. Her halk gibi göç eden Suriye, Irak halkı da sadece özgür ve huzurlu bir hayat aramaktaydı ancak içlerinde savaşı bu ülkeye taşırmak isteyen, bu ülkeyi de bir kan deryası içinde görmek isteyen örgütlerde bu göç dalgasında sızarak ülkeye girmişlerdi. Özellikle yıllardır Türkiye ile bir savaşım içinde olan PKK için bu yeni dönem, büyük bir kazanım ve atılım zamanı olabilirdi. Suriye’de Baas Partisiyle ittifak kurarak bu savaşta Baas’tan yana tavır almanın elbette bir karşılığı vardı, olmalıydı. Nitekim bir Roma yönetsel kurumu olan Kantonal bölge modeli ile buradaki krala-Baas’a bağlılığın esas alındığı bir model ortaya konuldu.
Baas’ın gösterdiği doğrultuda hareket ettikçe alan kazanma ve yeni alanlarda faaliyet göstermesi ilk defa mümkün hale geldi.

Buradaki en önemli mesele PKK’nin Suriye’deki savaşımı verirken Kürd halkına “Kürdistan”ı savunuyoruz şeklinde bir propaganda ile taraftar toplayıp bölgedeki çatışma alanlarını mümkün mertebe yayarak bir haklılık arama politikası izledi. Bu amaçla Baas’a muhalif olan diğer Kürd gruplarıyla da bir savaşım verildi. Baas’ın silahları bu grupların tasfiyesi için kullanıldı. Sekiz tane muhalif Kürd örgütü bölgede bastırılarak tamamen Baas çizgisinde bir Kürd hareketi ortaya çıktı. IŞİD ucubesinin Kürdlere saldırması bu savaşımın mazereti oldu ve Kürd halkının meşru savunma içinde olduğu ilan edildi. Bu politikanın ne kadar Kürdlere ve Kürdistan’a hizmet ettiği ve edeceği ‘şimdilik’ belli değil.

Bölgedeki dengeler sürekli değiştiği için mevcut duruma bakarak bu durumun ilanihaye böyle devam edeceğini söylemek mümkün değil. Dengelerin sürekli değiştiği bir coğrafyada günlük kazanımların siyaseten bir değeri olmamakta. Kalıcı barışın, kazanımların nasıl olacağı yönünde kafa yorulması gerekmektedir… Böyle bir zafer ihtiyacı bölgedeki istikrarlı tek devlet olan Türkiye’nin de bu savaşa katılması için ağır tahrikler yapılmakta, burada da bir “iç savaş” çıkartılmasından azami ölçüde yararlanmak istenilmektedir.



Bu yazı 1540 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI