erotik shop
Bugun...
Savaşta Israr Etmenin Dayanılmaz Hafifliği


Cihat Akyürekli Fikir Zemini
www.facebook.com/cihat.akyurekli
 
 
facebook-paylas
Tarih: 08-04-2016 10:34

Kendi hatalarını göremeyen örgütlenmeler, halktan büyük ilgi de görmeyince bu defa silahlı-bombalı eylemlerle şiddeti yükseltmekten başka bir çözüm üretemiyordular. Devrimci şiddet olmadan devrim yapılamazdı, devrimin olması için halkın destek vermesi lazımdı ve halkın destek vermesi içinde şiddetin tırmanması hem de tavan yapması gerekiyordu.

‘Savaşmanın barıştan daha kolay olduğu’ genel kabul gören düşüncedir. Savaştan yana karar alan örgütler bir düşman belirliyor ki bu açık bir hedef olan devlettir, sonra bu devletin bütün organlarına, kılcal damarlarına saldırı yapılıyor. Bu esnada insanlar ölüyor, yerlerinden yurtlarından göç ediyorlar, doğa tahrip ediliyor, tarih yağmalanıyor vs. gibi savaşın tüm iğrenç yüzünün gösterildiği bir sahne ortaya çıkıyor.

Temel insani hassasiyetlerin hiçbirinin önemi yok, çünkü “devrimci halk savaşı” verilmektedir. Bütün bu talan işlerinde kolaylıkla devlet otoritesi suçlanabiliyor, böylece taraftar kitlesinin genişlemesi sağlanmış oluyor. Ne kadar çok insan ölürse, ne kadar çok insan göç ederse, ne kadar tarih yağmalanırsa devrimci mücadele o kadar kökleşmiş oluyor.

Mesele savaşmak olunca özellikle gençleri heyecanlandıracak kahramanlık öyküleri, resimleri, filmleri, kitapları ve medya ortaya çıkmaya başlıyor, aynı dilden konuşan siyasiler de olunca durum büsbütün kolaylaşıyor. Silahlı mücadele arttıkça, insan ölümleri fazlalaştıkça mücadele devam ediyor. Zaten örgüte boyun eğmeyenlerin yaşama imkânı bulamadığı coğrafyalarda kalanlarla yeni bir devrimci dil ve düşünce hayatiyet bulmaya çalışıyor. Bu "devrimci dil" dönemsel olarak değişse de savaş durumu değişmiyor. Asıl olan silahlı mücadelenin sürdürülebilir olmasıdır, diğeri ağır aksak işlese de bir değer ifade etmiyor.

Eğer savaş olmaz ise bu silahlı örgütler halkın içine karışacak, inandıkları düşünceleri barış içinde, şiddet göstermeksizin yaymak için gece gündüz çalışmak, taraftar toplamak zorunda kalacaklar. Savaş olmadığı için insanları ikna etmeleri elbette büyük bir çalışma; bilimsel yöntemler, sanatsal-sezgisel tutumlar, felsefi bakış ve hepsinden önemlisi çağı-zamanı, halkı yerinde okuyabilecek, ileriye taşıyabilecek, düşünsel sıçramalar yapabilecek politikaların üretilmesi zorunluluğu ortaya çıkacaktır.

Halkın sorunlarına çözümler üretmek ve her daim toplumsal kazanımları artırarak adaleti, eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği silahsız tesis etmek elbette tüm örgütler için çok zor bir uğraştır.

Dolayısıyla silahlı örgütlerin hiçbiri demokratik olamamakta, ama ‘demokrasi mücadelesi verdiklerini’ rahatlıkla söylemektedirler. Demokratik kanalların kapalı olduğu zamanlarda silahlı mücadelenin anlamlı gerekçeleri vardır, bu anlaşılabilir, ancak demokratik kanallar açık olduğu zaman silahlı mücadele büyük bir anlam krizi yaşamaktadır.
Mevcut temsili demokrasiden rahatsız olan insanlar da sistemin değişmesi gerektiğini ama nasıl değişeceğini bilmediklerinden bu silahlı mücadeleye kredi vermektedirler.

Ne zaman ki sistem kendi hatalarını düzelterek, temsili demokrasinin açmazlarını aşmaya başladı ise silahlı mücadele anlamsız bir savaşıma dönüşmektedir. Bunu dünya ülkelerinde de görmek mümkündür. 
Demokrasi geliştikçe silahlı mücadele veren örgütler taban bulamamaktadır demokrasisi işlemeyen veya az gelişen ülkelerde ise silahlı mücadele anlamlı bir iş haline gelmektedir. Bu örgütlerin demokrasiyi çok istemelerinden değil, ülkelerdeki demokrasinin yerleşmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Demokrasi için silahlı mücadele veren örgütlerdeki insanlar ve sempatizanları hakikaten demokrasiye inanmış olsalar, en başta silahlı örgütlenmenin demokratik olmadığını ve olamayacağını, hiçbir karar mekanizmasında halkın olmadığını, dikey örgütlenmelerin demokrasiyle bir ilgisinin bulunmadığını, silahlı tahakkümün totaliter düzenlere neden olacağını artık görmeleri gerekmektedir.

Sanki kendilerinin demokrasi sorunu yokmuşta sadece savaştıkları düzenin demokrasi sorunu varmış gibi göstermeleri daha fazla kitleleri etkilemek kaygısından ileri gitmemektedir. İnandırabildiği kadar insanı inandırmak ve güçlenmek her silahlı örgütün temel hedefidir. Ama vad ettikleri demokrasiyi uygulamayacaklarını tam tersine en büyük diktatörlüğü kendilerinin kuracaklarını parti, grup, teknokrat, bürokrat, burjuva, başkan şeklindeki bütün yapılarda tahakkümcü olacaklarını söylemek için kehanete gerek yoktur. Çünkü ellerindeki bilginin-ideolojinin mutlak olduğuna inanmaktalar. Böylece varlıklarını güçlendirmiş oluyorlar. “Mutlak bilgi” elbette totaliter özellikler taşıyacaktır, ondan sonrası olmadığı için varılacak son nokta olarak görülmektedir. 
(...)
Temsil sorunlarının aşılması için en alt birimden hatta tüm yönetim alanlarında aktif meclislerin oluşması, her birimde seçimlerin yapılması demokratikleşmeyi sağlayabilir, bu tutum iyi, güzel ve doğru bir tutum olarak kabul edilebilir-biz de bu görüşteyiz- ancak toplumun istemediği ve benimsemediği düşüncelerin topluma dayatılmasının da en az, karşı çıkılan kapitalist tahakkümcü sistemler kadar karşı çıkılmasının da belirtilmesi gerekiyor.



Bu yazı 880 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI