erotik shop
Bugun...
15 Temmuz: Bir Darbe girişiminin açığa çıkardıkları...


Veysel YENİGÜL Fikir Zemini
twitter.com/Veyselmir
 
 
facebook-paylas
Tarih: 03-08-2016 14:12

Türkiye, Osmanlı mirasından bakiye kalan topraklar üzerinde kurulmuş bir devlettir. Ne var ki kuruluşundan bugüne takip edilegelen politikalarla bu misyona uymayan, tamamıyla batılı güçlerin rızasını eksene alan bir çizgide tutulmaya çalışıldı.

Bu öylesine hassas ve ölümcül bir çizgiydi ki bu ülkede milletin hür iradesiyle seçtiği iktidarlara karş on veya yirmi yılda bir darbelerin tezgahlanıp icra edilmesini bir kader olarak dayatıyordu.

1960’lardan bugüne e-muhtıralar da dahil toplamda 5 kez darbeyle dizayn edilmiş bir yakın siyasi tarihten ve onun sosyo-politik tezahürlerinden söz ediyoruz.

15 Temmuz süreci de aynı odaklar tarafından (Batı/Nato ekseni) tezgahlanan, ama bu kez içerideki maşaları farklı olan bir darbe girişimiydi. Onların planı yine kusursuzdu ama bu defa hesaplayamadıkları bir şey vardı. Millet…

2002 yılında bu ülkeyi adeta bir enkaz olarak devralan Recep Tayyip Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti hareketi, geçen 14 yıllık süreç içinde darbe tehditleri başta olmak üzere bütün sıkıntıları büyük bir özgüven ve kararlılıkla atlatmayı başarmış, bu millete cumhuriyet tarihi boyunca görmediği en büyük hizmetleri sunmuş bir hareketti. Bu hareketin lideri Tayyip Erdoğan'ın, aleyhine yürütülen bütün kirli algı oyunlarına rağmen artık milletle bütünleşen bir figüre dönüştüğünü sanırım 15 Temmuz gecesi daha iyi anladılar.

 

Peki, bu şer odakları Erdoğan'ı neden istemiyorlar?

1- Batı dünyasını takmadan, onların mazlum coğrafyalardaki sömürü politikalarının aksine ilişkiler geliştirdiği için..
2- Milletinin geleceğini, onun rızası hilafına emperyal güçlerin insafına ve çıkarlarına göre tanzim eden bir politikayı reddettiği için..
3- Türkiye'nin, Lozan'la başlayan sınırlı rolünü elinin tersiyle iterek, eksenini ve istikametini hür iradesiyle oluşmasından yana net tutum takındığı için...
4- İslam dünyasıyla ilişkilerde, Osmanlı'dan gelen misyon icabınca mazlum düşürülmüş halklara /Şiilik ve Haricilik dışındaki/ ''ana gövdeye'' hamilik etmeye soyunduğu için...
5- Kürt meselesini, iç dinamiklere dayalı yöntemlerle çözme iradesini geliştirmeye çalıştığı ve çözüm zemini oluşturma girişiminde bulunduğu için...

Başka maddeler de eklenebilir ama ana nedenlerin bunlardan ibaret olduğunu düşünüyorum.

Bunları başka bir yazıda tartışmaya devam edeceğiz ama bugün, bir gladyo yapılanması olan FETÖ’nün 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden bu yana meydana gelen bazı hususlardaki gözlemlerimi paylaşayım istedim.

 

Nazlı Ilıcak

Nazlı Ilıcak, ''Bunların darbeci olduğunu 15 Temmuz gecesi anladım!'' demiş. Peki, darbeciler başarılı olsaydı, Ilıcak karşı çıkacak mıydı sizce? Hiç sanmam..
Çünkü, 17-25 Aralık sürecinden beri aktif olarak bunların argümanlarını kamuoyunda sıklıkla dillendirenlerin başında Nazlı Ilıcak geliyordu. Geçmişte, kritik anlarda doğru tavırlar almış biri olabilir ama son dönemeçte yanlış yerde durdu, kapris yaptı, yanlışında ısrar etti ve kaybetti.

 

Ali Bulaç

Ali Bulaç'ın ellerine ters takılan kelepçeleri görünce, içim acıdı ve onun adına üzüldüm. 
O da kapris yaptı, milleti okuyamadı. Yerli direnişin saflarını değil, öteden beri bu topraklarda varlığını darbelerle pekiştiren ''egemen küresel sistemin'' safını tercih etti ve kaybetti.

Bir Entelektüelin iflası... 
Veya onun yıllar evvel çıkan bir kitabına verdiği isim: 
''Bir Aydın Sapması''.. 
Çok yazık...

 

Ak Parti içindeki Kripto Paralelciler!

Mevcut milletvekilleri içinde son altı ay içindeki atamalarda dahi FETÖ mensuplarına referans olanlar veya buna göz yumanlar var. 
Mecliste gereksiz yere bir sürü vekil yapılmış kumaşı düşük kalibresiz tipler var. Bu milletin vekili olayı asla hak-etmiyorlar.
Ak Parti içine ve Meclis grubuna iyi bir neşter atılmadığı sürece FETÖ ile mücadelede nihai başarı imkansız değil ama zor gözüküyor.

Hasılı, Ak Parti'nin içindeki kriptoları da defetme/ayıklama vaktidir.

 

Demirtaş'a sorular…

PKK'nın 2015 Temmuz'unda sokağa çıkma çağrısına kulak asmayan Kürtler, 15 Temmuz 2016'da FETÖ cuntasına karşı Erdoğan'ın çağrısına icabet etti ve sokağa çıktı. Bu durumdan pek rahatsız olduğu anlaşılan Demirtaş, iki gün aradan sonra ''meydana çıkanlara IŞİD'çi'' suçlaması yaptı. 

Sayın Demirtaş, çıkın da açıkça darbeyi savunun ve safınızı belli edin.

Bunu neden mi söylüyorum?

Darbeye karşı çıkan Kürt halkının meydanları doldurmasından rahatsızsınız ki, tekbir getirmelerini bahane edip onları Işidçi diye suçladınız. Bu açık bir provokasyondu. Işid diye suçladığınız, iftira ettiğiniz bu kitleler tek bir kişinin malına canına dokundu mu? Tek bir cam kırdı mı? 
Oysa sizin  ‘demokratik ekolojik’ sistemin savunucusu hevalleriniz 6-7 ekim olaylarında 55 masum insan katletti. Bu meydanlar çözüm süreci sürerken tıklım tıklım sizin mitinglerinize icabet ederdi.

Niçin mi? 
Barış olsun, huzur olsun, kardeşlik olsun, kan ve gözyaşı olmasın diye. 
Ne yaptınız peki o krediyi? 
Alıp çöpe atınız. Halkın değil, efendilerinizin taleplerine kulak verdiniz.

Sonra, darbeye DAEŞ'le birlikte zemin hazırlamak için el ele eylemlere girişenleri de bu millet tanıyor. 
Bu millet emanetine ihanet edenleri affetmez, tuzakları da biliyor, tuzak kuranları da. 
Gölge etmeyin yeter, bu ortamda fitnebaşı olmayın.  
Çıkıp darbeyi mert bir biçimde savunmak 'demokratik' hakkınız olsun.

 

FETÖ bahanesiyle nükseden Risale-i Nur düşmanlığı!

Sosyal medya başta olmak üzere bazı muhafazakar medya organlarında da bu yönde imalı yazılar çıktı.

İndirgemecilik, yani her şeyi kısa yoldan toplayıp tek bir faktörle açıklama/tek nedene indirmek kolaycı bir zihinsel konforun ürünü olup epey tehlikeli bir yaklaşım şeklidir. Felsefe veya sosyal bilimlerin herhangi bir alanında ihtisas sahibi olanlar bilir; Tarihte beşeri veya politik bir olayın, olgunun tek bir nedenle açıklanabildiği pek görülmemiştir. 

Bu aralar bazı İslamcı ve muhafazakar hesapların, Feto olgusunu ele alırken, direk Risale-i Nur'u hedef gösterip mahkum etmeye kalkışmaları bu türden bir indirgemeciliktir. Bu, tıpkı şuna benziyor: ''Daeş/Işid eşittir İslam'' diyenlerin İslam'a ilişkin önyargılardan müteşekkil zihinsel tutumuna. 
Oysa, Kur'an'ı az çok bilen sıradan bir müslümanın bile DAEŞ'in İslam'dan anladığı şeyde ciddi bir sorun olduğunu hiç zorlanmadan fark etmesi mümkündür. Orada ayetleri dar bir anlam, pür zahiri gözlükle alıp, maksad ve hedefi tamamen değiştiren ucube bir içtihad türü var. İslam’ın ilk dönemlerine kadar giden bir olgudan söz ediyoruz. Haricilik…


Kur'ana yaklaşımda iyi niyet, belirli bir düzey ve kavrayış derinliği oluşmadan İslam'ı içtihada makul çeperde anlayıp uygulamak imkansızdır. Aksi, onu kendi elimizle katletmemiz demektir.

Hasılı kelam, FETÖ, yaklaşık bir asır önceki koşullarda Müslümanlara tefsir hizmeti (Kur'anın anlaşılması, yorumlanması) babında ortaya çıkmış bir eser olan Risale-i Nur'u ve müellifinin takipçilerini farklı bir gaye için sabote eden, onları da değişik şekillerde zan altında bırakan uluslararası bağlantıları olan çok boyutlu haşhaşi, hermetik bir oluşum, bir terör organizasyonudur. 
Paradigmayı bu şekilde kurmazsak bu konuyu anlamamız mümkün değildir.

 

Beyaz Türklerin iflah olması mümkün mü?

Bu aralar, ekranları boşluktan istifade eski askerler dolduruyor. Bunları hiç tanımayanlar da sanıyor ki sütten çıkmış ak kaşıktır hepsi… Oysaki, FETÖ’nün bu katı kemalist sistemin dayattığı baskılara karşı takiyyeyi bir silah ve mücadele aracı olarak kullandığını, bugün olan bitenlerin biraz da öteden beri gelen anti demokratik baskıcı rejimin karakterinden doğduğunu anlamak istemiyorlar.

Sözgelimi, 28 Şubat’ın medya ayağındaki yetkin kişilerden Ertuğrul Özkök "Devlet, Kemal Gürüz'den özür dilesin" diyor.

Yok daha neler... 
Bu kadar da fırsatçı, oportünist olur mu insan?
Oysaki, Beyaz Türkler, öteden beri soy sop tümden darbeciydi. Yakın tarihteki 28 Şubat darbesini, 27 Nisan e-muhturasını bu hengame içinde unuttuk mu sanıyorsunuz? 
Kışlaları kıblegâh edinmiştiniz adeta... Ordudan attığınız yüzlerce namaz kılan subay ve astsubay, ikna odaları, kamudan attığınız binlerce memur, okuma hayatını elinden aldığınız binlerce başörtüsü mağduru... 
Hafızamızla dalga mı geçiyorsunuz?

Sonuç olarakHükümetin, Askeri okullarla ilgili kararı son derece önemlidir. Askerin tümüyle sivillerin kontrolü altına alınması yönünde atılan tüm adımlar desteklenmelidir. Orduya objektif kriterlerle herkes alınmalıdır. Milli bir ordu, ırk, mezhep, aidiyet farkı gözetmeksizin tüm millete ait olduğu zaman milli olabilir. Kemalist ideolojiyi eksen alan bir ordu anlayışı, şimdiye kadar tüm milletin olamadı, bu saatten sonra olması da düşünülemez. Ordu'nun ideolojisi olmamalıdır, hedef ve misyonu sadece vatanı ve milleti müdafaa etmek olmalıdır. Ordu her daim milletin ve sivil iradenin hizmetinde olmalıdır.

Demokratik sistem ancak bu şekilde yerleşebilir.



Bu yazı 4296 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI