erotik shop
Bugun...
Cemaat Nedir? (1)


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 07-03-2016 22:00

1- Gülen grubunun geçmişi, adaletsizlilerle, zulümlerle, adam kayırmalarla, başkalarının acılarına kayıtsız kalmalarla dolu olan bir yapıdır. Bir olay karşısında yapılması gereken cemaat önderi tarafından çeşitli yöntemlerle bildirilmektedir. Bu noktada cemaati motive eden retorik, cemaat önderinin söyleminde ortaya çıkmaktadır. Cemaat bağlıları için en yüce amaç cemaatin çıkarlarına hizmet etmektir. Bu yapının meşrulaştırılmasında din, kuşkusuz en büyük destekleyici söylemi üreten kaynaktır. Kur’an, Sünnet ve Sahabelerden verilen örnekler hep cemaatin sürdürdüğü pratiği desteklemek içindir. Bu kaynaklardan üretilen söylem cemaatin bağlılarını motive etmede en etkili araçlardan biridir.

2-Cemaat, 12 Eylül ve 28 Şubat’ın destekçisi olan, bu dönemde kendilerine dokunulmaması için başka cemaatleri ve İslami hassasiyetleri hedef gösteren, verdikleri demeçlerle ve yaptıkları yayınlarla darbeyi onaylayan, kendilerine dokunmayan ve diğer Müslümanlar aleyhine olan uygulamalara ses çıkarmayan bir özelliğe sahiptir.

3- Cemaat, 28 Şubat sürecinde başörtülülere destek olmadıkları gibi, onları yabancı ülkelerin ajanları gibi göstererek, onların direnişlerini anlamsız kılacak fetvayı vererek zayıflatan bir retorik üretmiştir.

4- Cemaat, 28 Şubat sürecinde Erbakan iktidarına karşı cephe alan ve askeri darbecilerin yanında duran, Erbakan iktidarına “beceremediniz gidin” derken, Merve Kavakçı’ya giydiği başörtüsünden dolayı provakatör ilan eden Demirel’i destekleyen, yine aynı nedenden dolayı “burası devlete meydan okunacak yer değildir” diyen Ecevit’i eleştirmediği gibi, üstüne Ecevit’i şafaat hakkı verilirse ilk şefaat edilecek kişi olarak ilan eden bir anlayışa sahiptir.

Cemaatin lideri olan Gülen, Ecevit hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır:  “Ecevit hayatı boyunca oruç tutmadı… Namaz kılmadı ama inancı sağlamdı…

Sosyal demokrat bir zeminde doğdu ve İsmet İnönü’ye ortanın solu dedirtti…

Okullara çok sahip çıktı…

İşin büyüklüğünü sezmişti…

Önüne bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti…

Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkanı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım…” (http://haber.gazetevatan.com/fethullah-hoca-ile-bulent-ecevit-iliskisi-ve-28-subat/428623/4/Yazarlar/136 03.02.2012)

Gülen, Askerin  28 Şubat tavrını“… Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat. Biraz evvel arz ettiğim mülahazalar açısından herhalde onların temsil ettikleri kuvvet şu partiler arasında birbirini istemeyen insanların elinde olsa bir gece hızlı bir baskınla gelirler hasımlarını bertaraf ederler onun yerine otururlar. Kuvvet ellerinde olduğu halde. Fakat çok mantıki davranıyorlar. Çok muhakemeli davranıyorlar. Epey zamandan beri. His öne çıkmıyor burada ve kuvvet, güç gösterisi şeklinde öne çıkmıyor. Bana demokraside daha dengeli geliyorlar, o açıdan…” (Kanal D / Yalçın Doğan’a Verdiği Mülâkat / 16.04.1997) şeklinde açıklayan ve meşrulaştıran bir yaklaşıma sahiptir.  

“RP’nin kapatılması, Türkiye’nin genel dengeleri açısından ne sonuç verir? Sorusuna Gülen, Refah Partisinin etkisizleştirilmesi gerektiği konusunda taktik vermektedir: “Amerikalı yetkililerin, kanaatleri bana intikal ettiği kadar, Refah’ın kapatılacağı merkezinde düşünceler var. Ben eskilerin ifadesiyle ‘bila kaydu şart’ o mülahazalara katılmıyorum. Hiç kapamayabilirler. Refah Partisi’nden kurtulmak isteyenler için kapamak bir iştir. Bana göre yapacakları şey, kendileri açısından bunu yapmak isteyebilirler, daha makulü, Refah’ı kapatmamak, mahkemeyi devam ettirmek, mahkeme devam ederken seçime girmek. Seçim sathı mahalline girilirken mahkemenin devam etmesi Refah’a olan güveni sarsar. Kapatılacak olan bir parti mülahazası hasıl eder. Oy verilmez ona. Daha demokratik yolla bu oylar Refah’a yakın partilere kayar, büyük ölçüde. Maksat hasıl olur. Belki böyle yapmayı tercih ederler. Böyle yapma da, toplum tarafından birilerini büyük ölçüde töhmet altına itmez. Mahkeme bitmemiştir. Karar verilmemiştir. Kapatılmamıştır. ‘Eh, ne yapalım, millet tercihini bu istikamette yaptı’ diyebilirler. ” (Yasemin Çongar’la Röportaj; Milliyet; 31.08.1997)  

5- Cemaat, dini kendi menfaatleri için araçsallaştıran,ait oldukları grubun ekonomik çıkarlarını sağlamlaştırmak için sahabileri seferber eden, cemaate gönül verenleri seferber edebilmek için rüya yorumlarını devreye sokan bir yapıdır.

6-Cemaat, eleştirilerini İslam düşmanlarından çok Müslümanlara yönlendiren, İsrail ve Amerika politikalarına karşı bir ses çıkarmazken kendisi gibi    düşünmeyen Müslümanları acımasızca eleştiren bir yaklaşımı benimser.  Latif Erdoğan Cemaatin Amerika ile ilişkilerinde şu bilgileri veriyor: "Bu yapı 'emrinizdeyiz' denmesi emir haline getirildi. O kadar çok kendini Amerika güdümüne entegre etmiş ki, meselenin teorik plandaki alternatifine bile tahammül edemiyorlar…Temas şu; bilhassa Türki dünyalarda o gün yeni açılan Rusya'dan sonra, Amerika Rusya'ya giremiyordu doğrudan doğruya Türki dünyalara giremiyordu. Öğretmen sıfatıyla bu okullara yerleştiler. Bu okullarda CIA ajansı olarak görev yaptılar aslında. Ama bunu hem o okul idarecileri biliyordu, hem de yapanlar biliyordu. Bu mevzuda da daha sonra yapılan gelişmelerde çok net bir şekilde gidilen yerlerde Amerika büyükelçileriyle doğrudan temas kurulması, ve onlara ‘emrinizdeyiz’ demesi emir haline getirildi.”(Latif Erdoğan/ 27 Aralık 2014,Vahdet)

7-Cemaatin karşısında olduklarına inandıkları herkesi yasadışı izleyen, bu konuda hiçbir ahlaki ilke tanımayan,usulsüz ve kanunsuz dinlemeler yapan bir yapıdır.Kanunsuz dinlemelerin bu kadar pervasızca yapılmasının altında, cemaatin devletin içinde oluşturduğu gizli istihbarat ağının büyük katkısı vardır.

8- Cemaat, Kamu sınavlarında soruları önceden çalarak kendi üyelerine servis eden ve bunun için her türlü hileyi meşru gören bir paradigmaya sahiptir. Cemaat için her şeyi meşrulaştıran bir takiyye anlayışına sahiptirler. Bu amaç cemaat bağlılarını motive etmekte bir anlamda dine hizmet etmekle cemaate hizmet etmek özdeş hale gelmektedir.

9-Cemaat, karşı olduğu ve kendisine rakip olacağını düşündüğü kişilere her tür kumpası kuran, onları kamuoyu önünde küçük düşürmeye çalışmıştır.  Bunun için cemaat karşıtı olduğu düşünülen bürokratlar başta dinleme olmak üzere, zaaflarından yaralanarak cemaatin önünde tehdit olmaktan çıkarılmıştır.

10- Cemaat, yüzlerce kişinin mağdur olmasını sağlayan Şike ve Ergenekon davalarında devletin içine yerleştirdikleri elemanlarla başrol oynamıştır.

11- Cemaat, iktidarın kendilerine güvenini istismar ederek, kendileri hakkında dosya tutan ve izinsiz dinlemeler yapmıştır. Burada sorulması gereken asıl soru şu: Cemaatin amacı neydi?: Hanefi Avcı bu soruya şöyle cevap veriyor: “Bence Cemaat Türkiye'yi kendisi yönetmek istiyordu. Öne çıkarak başbakan, bakan olarak değil arka planda kalarak yönetmek istiyordu. Biz bunu kısmen yaşadık, bir polis teşkilatı var ya da bir yargı teşkilatı var. Şimdi ortaya çıktı ki o karşımızdaki polisler, yargı mensupları hiç de hukuku, devlet talimatlarını değil tamamen Cemaat'in talimatlarını uygulamış. Aynı anlayışla tüm devlete hakim olup yönetmek istediler. Kendi politikalarını kendi uygulamalarını tüm kurumlara dayatmak istiyorlardı. Hani Başbakan diyor ya "Ne istediler vermedik" Cemaat artık bir şey isteyen alan değil her şeye sahip olup kendi veren kendi dağıtan olmak istiyordu.” 21 Mayıs 2015 / Memurlar Net)

12- Cemaat, devlet içinde ve aynı zamanda devlet hiyerarşisinin dışında kendilerine bilgi servis eden bir yapı kurmuştur.

13- Saf ve temiz Müslümanların duygularını ve maddi gelirlerini İslam’a hizmet ediyoruz diye istismar etmiş ve cemaatin menfaatleri için kullanmıştır.

14-Cemaate bağlı gazete ve dergileri satarken insanları bıktıracak derecede ısrarcı olmuştur.

15- 28 Şubat sürecinde Müslümanları zor durumda bırakan MGK kararlarını içtihata benzeterek meşruiyet kazandırmıştır.  MGK kararlarının siyasetteki yeri nedir sizce?sorusuna “… Mesela şimdi onlar da şöyle düşünüyorlarsa, biz burada milli güvenlik, milletimizin güvenliğini şayet koruma mevkiinde bulunuyorsak ister gerçekten öyle olsun ister bizim içtihatlarımıza, algılamalarımıza göre şu gelişmelerde rejim için şayet bir tehlike ise bizim sorumluluğumuz altındadır bunlara müdahale etmek. Müdahale etmediğimiz zaman tarih önünde suçlu oluruz mülahazasıyla hareket ediliyorsa meseleyi böyle algılıyorsa bana göre onlar masumdurlar. Eğer işin içinde bir hata varsa bu içtihat hatasıdır. Hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir, içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap kazandırır mülahazası.” (Kanal D / Yalçın Doğan’a Verdiği Mülâkat / 16.04.1997) diye cevap vermiştir.

16- Özellikle polis ve yargıda ahlak ve kanunları hiçe sayarak örgütlenmiş, kendilerine karşı olduklarını düşündükleri kamu görevlilerinin terfilerini engellemiş, görev yükseltmede cemaate bağlılıktan başka kriter tanımamıştır.

17- Gülen, “Askeriye gerçi gücü temsil ediyor. Gücün temsil edildiği yerde mantık, muhakeme tam kıvamına da ulaşmayabilir. İsteselerdi orada bu böyle olacak diyebilirlerdi. Oturup orada meseleyi altı saat müzakere etmezlerdi.

Demek ki, devlet başkanının huzurunda meseleye çok yumuşak ve insaflıca yaklaştılar. Orada bir kısım tavsiye kararlarını ortaya koydular. Bu süre içinde tatbikini devlete bıraktılar. Yani demokratik yollardan problemler çözülsün istediler. Antidemokratik mücadelelere başvurmayı düşünmediler. Ben bunu böyle algılıyorum.” (Samanyolu TV / Osman Özsoy ve Mim Kemal Öke İle / 29.03.1997) diyerek sivil siyasetin değil,askeri müdahalenin yanında durmuştur.

18- Gülen,“Fakat insanların müzmeratına (günahına) girerek onları bir şeye mahkûm etmek doğru değildir. Muhtemellere hüküm bina etmek suizan kapısını açar. Ve muhtemellerle mahkûm edilmedik insan kalmaz. Bu açıdan buna muhtıra denmez. Muhtıra bir gücün başka bir tarafta iş yaptırması, birine karşı açıktan açığa bu yapılsın şeklinde tavır koymasıdır.” (Samanyolu TV / Osman Özsoy ve Mim Kemal Öke İle / 29.03.1997) diyerek 28 Şubat darbesini muhtıra olarak bile değerlendirmekten kaçınmıştır.,

19- Gülen’e ve dolayısıyla Cemaate yakın olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı darbecilere hoşgörü ödülü vermek istemesi ve bu ödülün askerler tarafından reddedilmesi sonucu gerçekleşememesini Nazlı Ilıcak kitabında açıkça anlatıyor: “Kaya, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’ya, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Yılın Hoşgörü Ödülü’nü vermek istediğini de Çevik Bir’e söyledi. Bu talep de reddedildi.” (Nazlı Ilıcak; Her Taşın Altında “The Cemaat” Mi Var?; sf. 154). Bu olay cemaatin kendi menfaatleri için her şeyi araçsallaştıracağını gösteriyor.

20- Ak Parti iktidarının bırakınız okulları,dershaneleri özel okullara dönüştürmek istemesine şiddetle karşı çıkan Cemaat, Cevik Bir’e okulları Milli Eğitim Bakanlığına devretmeyi önermiştir: “O görüşmede Kaya, Bir’e, ‘Gülen’in, okulları, Milli Eğitim Bakanlığı’na devretmeye hazır olduğunu’ söyledi. Çevik Bir, Kaya’ya, ‘Bunun yeri burası değil, Milli Eğitim Bakanlığı’na gideceksiniz’ cevabını verdi.” (Nazlı Ilıcak; Her Taşın Altında “The Cemaat” Mi Var?; sf. 154). Bu durum cemaat iktidar kavgasının altında dershane ve okul konusunu çok aşan hesapların olduğunu göstermektedir.

NOT: Devam edecek... 



Bu yazı 1872 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI