15 Temmuz dış destekli Cemaat darbe girişiminin başarısız olması, özellikle MHP’de genel başkanlık yarışına giren Meral Akşener’in siyasal geleceğini de derinden etkiledi. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Meral Akşener"in Cemaat örgütüyle örtüşen sembolik dili onu meşru siyasal alanın dışına itti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sürekli olarak karşısına çıkan parti içi muhalefeti Gülen Cemaatinin MHP’yi kuşatma hareketi olarak tanımladı. Kuşkusuz burada dikkatler muhalefetin lideri olan Meral Akşener üzerine çevrildi. Özellikle Cemaat medyasının Akşener’i yeni dönemin siyasal aktörü olarak parlatmaya çalışması, Akşener’in başkanlık sürecinde gözden kaçmıyordu.

MHP, başkanlık yarışının hukuksal boyuta taşınması ve bu konuda muhaliflerin aldırdığı kararlara imza atan hukukçuların 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklanması olayı çok daha karmaşık hale getirmiştir. Öyle görülüyor ki, Cemaat Erdoğan’ı etkisizleştirmek için Akşener’e yatırım yapmış, yargı içindeki taraftarlarıyla önünü açmak istemişti.

 15 Temmuz sonrası, Meral Aksener'in başını çektiği MHP'yi kuşatma hareketinin nerelere uzandığı, hangi siyasal anlayışa ve sosyolojiye dayadığı açıkça ortaya çıktı. Siyasal geleceğini Cemaat desteğine bağlayan Meral Akşener’i Gülen çetesinin darbe girişimindeki başarısızlığı siyasal anlamda yok etti.

Meral Akşener’in darbe girişimi öncesinde yaptığı konuşmalar,onun Cemaatle bağlantısını açıkça ortaya kayar nitelikteydi. Gerçekten de Meral Akşener’in kullandığı dil, darbecilerin kullandığı dile çok benziyordu. Meral Akşener her konuşmasında " Yurtta sulh cihanda sulh" diyor,15 Temmuz sonrasında başbakan olacağını iddia ediyordu. Gülen çetesinin dış destekli uygulamaya koyduğu darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye’yi yönetecek konseyin adı  Akşener’in çok kullandığı kelimelere karşılık geliyordu: "Yurtta Sulh Konseyi". Darbeyi yapanların siyasal dili ile Merak Akşener’in siyasal dili gözden kaçırılmayacak şekilde örtüşüyordu.

Öyle görülüyor ki, Meral Akşener siyasal yatırımını darbenin başarısı üzerine yapmıştı. Darbe başarısız olduğu andan itibaren de derin bir sessizliğe gömüldü.

Hiç kuşku yok ki, Menderes’ten beri darbeye karşı duyarlı olan muhafazakar-dindar siyasal aklın, darbe sonucuna yatırım yapan bir siyasal aktörü desteklemeyeceği açıktı. Darbeciler halkın bundan önceki darbelerde olduğu gibi sinip köşesine çekileceğini öngörmüştü. Ancak darbe karşısında suskun kalacağı düşünülen muhafazakar-dindar siyasal aklın temsilcileri tarihin en görkemli direnişini başlattılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla meydanlara çıkan halk, dış destekli Cemaat darbesini destansı bir direnişle püskürttü. Tüm bu gelişmeler, siyasal geleceğini darbeye bağlayan siyasal aktörlerin de yenilgisi anlamına geliyordu.

            Dış destekli Cemaat darbe girişiminin başarılı olması halinde bürokraside görev yapacak bir liste de ele geçirilmiştir. Bu liste de cumhurbaşkanı ve başbakanın yeri boş bırakılmıştı. Gelişmeler öyle gösteriyordu, darbeciler başarılı olsaydı başbakan yerine Meral Akşener’in ismi yazılacaktı.

            Darbecilerin hesaplayamadığı şey önceki darbelere sessiz kalan halkın aynı tepkiyi göstereceğine olan inançlarıydı. Ama beklediklerinin tam tersi oldu ve halk ölümüne meydanlara çıktı. Halkın darbeye direnişi darbecilerle beraber onların başarısı üzerine yatırım yapanları da büyük bir yenilgiye uğrattı.

            Meral Akşener, yatırımını yanlış yere yaptı ve kaybetti. Geride sivil siyasetin öncüsü olması beklenen bir siyasal aktörün hazin sonu kaldı.