erotik shop
Bugun...
FETÖ ile Mücadele Konusunda Gözlemler ve HDP/PKK Ekseninin Tavrı


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 12-09-2016 00:27

Cemaatin gizli örgütlenme tarzı, kullandığı sembolik dil ve telefon üzerinden oluşturduğu özel iletişim sistemi; onunla mücadele etmenin ve sistemi çözmenin zorluğunu da bir yere kadar açıklamaktadır. Kuşkusuz kendini her duruma uydurmayı ve gizlenmeyi temel strateji olarak belirlemiş bir yapıyı çözmek de bir hayli zordur. Mücadele ne kadar hassas yürütülürse yürütülsün hataya açık bir süreç olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yüzden mücadele sürecinde yapılan eleştiri ve uyarıları dikkate almak gerekir.

Bu süreçte durduğumuz yer, adaletin tecelli etmesi noktasıdır. Temel ilke suçluların cezalandırılması, suçsuzların ise mağdur olmasının engellenmesidir. Kuşkusuz kimin suçlu kimin suçsuz olduğuna karar verecek olan biz değiliz. Biz ancak adaletin gerçekleşmesinin izini sürmeliyiz. Bir mağdurun haksız yere ceza alması da, bir suçlunun serbest kalması da adalete aykırıdır.

Öte yandan iktidarın Cemaat veya PKK terörüne yönelik ayıklama faaliyeti önemlidir. Bir devlet, kendisini yok etmeyi amaçlamış bir örgüte katılmış, bürokratik kademelerde yuvalanmış, teröre doğrudan ya da dolaylı olarak destek vermiş olanları ayıklaması ve cezalandırması hukuk devleti gereğidir ve normaldir. Burada dikkat edilecek olan terör faaliyetine karışmış olanlarla olmayanları dikkatli bir şekilde ayırmaktır. Cemaat militanları ve Kürt milliyetçilerinin olayı, Müslümanlara veya Kürtlere operasyon şeklinde yansıtmaları kabul edilemez. Operasyonlar Kürtlere ve Müslümanlara karşı değil, teröre destek verenlere ve darbe girişimine katılanlara karşıdır. Kürt milliyetçilerinin yapılan operasyonları "Kürt kimliğine karşı operasyon yapılıyor" şeklinde değerlendirmelerinin hiçbir tutarlılığı yoktur.

Aslına bakılırsa, HDP'nin elinde kendini gösterebileceği ve farklı bir siyaset alanı açabileceği Belediyeler ve siyasal imkanlar varken, bunların açtığı alanlardan faydalanmak yerine, PKK ve PYD gibi terör örgütlerinin Türk devleti ve iktidarını sıkıştırmasına bel bağlamıştır. Siyasetten uzaklaştıkça teröre teslim olduğunu, teröre teslim oldukça halktan uzaklaştığını ve işgal ettiği siyasal alanın meşruiyetinin gittikçe sorgulanır hale geldiğini fark edemedi ya da fark etmek istemedi. İkinci bir ihtimal de fark ettiği halde, silahlı gücün direncini kıramadı. Ne yazık ki, süreci analiz eden Kürt aydınlarının önemli bir bölümü hala ütopik dünyalarında yaşıyor ve gerçeklerle hiç ilgisi olmayan yorumlarla Kürt gençlerini mahvediyor.

Beri yandan, sürekli terör eylemleri yapıp, çocuk, genç kadın, asker, polis katleden, yollara eylemlerin en kahpesi, olan bombalı tuzaklar kuran bir terör örgütü ile yapılan mücadeleyi,"Kürtlerle mücadele ediyorlar" şeklinde bir tanımlama doğru da değildir, ahlaki de. Kuşkusuz bu açıklama biçimi HDP/PKK eksenli Kürt ittihatçılığına dayalı siyasal anlayışa yığınak sağlamak içindir.

Oysa görünen o ki,PKK,PYD ve HDP eksenindeki Kürt siyasal aklının birincil sorunu ne ABD, ne İran, ne Türkiye ve ne de diğer ülkelerdir. Asıl sorun zihinlerindeki siyasal projenin Kürt toplumsal zeminindeki karşılığının olmamasıdır. Kürt siyasal elitler bu noktada Türk modernnleşme hareketini bire bir izliyorlar ve benzer ittihatçı siyaseti model alıyorlar. Bundan dolayı eşcinsellere ve Türk soluna ve Alevilere yaklaşıyorlar. Oysa her attıkları adımda Kürt muhafazakar Sünni kitleyi endişeye sevk ettiklerinden habersizler. Bu gibi temel sorunlarla yüzleşmek yerine, modası geçmiş ve asla Türk -Kürt ilişkilerini anlamlı bir zemine oturtmayacak olan sömürgecilik ve sınıf çatışması söylemine sarılıyorlar.

PKK, PYD ve HDP ekseninde kurumsallaşan Kürt siyasal aklı, amaçlarına ulaşmak için bölge ülkelerini düşmanlaştırıp ABD ve Batı ile ilişki kurmayı deniyorlar. Oysa ABD bölgedeki örgütleri, bölge ülkelerini istediği siyasal çizgiye çekme konusunda bir manivela olarak kullanıyor. Kuşkusuz söz konusu ülkelerden istediğini aldığında yerleşik devletler yerine örgütleri tercih etmesi zor gözüküyor. Oysa Barzani, PKK, PYD ve HDP'nin bu sonuçsuz ve zayıf stratejisine karşın çok daha derin bir siyaset izliyor. Ne Amerika ile ne de bölge ülkeleriyle iletişimi koparıyor. Barzani Amerika ile ilişkilerini sürdürürken, Türkiye ile hayati anlaşmalar yapıyor.  PKK, PYD ve HDP Türkiye karşısında başarılı olmalarını Batı ve Amerika'nı Türkiye’yi sıkıştırması sonucuna bağlıyorlar. “Neden Batı Türkiye'yi değil de bizi tercih etsin?” sorusuyla yüzleşmek istemiyorlar.

Cemaatin darbe girişimini analiz ederken Erdoğan'a karşı yapılacak darbenin meşru olduğunu söyleyen muhalif bir toplumsal kesimin varlığını da ıskalamamak gerekir. Öte yandan Erdoğan'a karşı yapılan darbe girişiminin başarısızlığına üzülen ve darbe karşıtıymış görüntüsü veren çok sayıda iki yüzlü insanın varlığı da bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden epeyce zaman geçse bile Erdoğan'a karşı yapılacak darbeyi meşru gören bir siyasal zihin yapısının varlığını kabul etmek gerekiyor.

Cemaatin darbe girişiminin arkasından diğer darbelere zemin hazırlayan ulusalcı Kemalist kesimin kendini meşrulaştırma ve aklama çabaları gözden kaçmıyor. Cemaatin alçak darbe girişimi, 27 Mayıs darbesinden başlayarak darbe kültürünü siyasal hayatta meşrulaştıran Kemalist darbe geleneğinin suçlarını hafifletmez.

Diğer taraftan muhalefet partilerinin, özellikle 15 Temmuz öncesinde cemaat karşısında durdukları nokta da son derece sorunludur. Ne CHP ne MHP ne de HDP, Cemaate kategorik olarak karşı olduğunu, işbirliği yapmadığını söyleyemez. Muhalefetin son 4-5 seçimdir izledikleri seçim politikaları Cemaatin paralelinde gitmiştir. Oslo görüşmeleri, Mit Tırları, 17-25 Aralık olaylarını muhalefet cemaatin istediği yönde işlemiştir. Muhalefetin Cemaatle işbirliği Cumhurbaşkanlığı seçiminde de açıkça görülmüştür. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olan E.İhsanoğlu Cemaat, MHP ve CHP'nin ortak adayı olarak ortaya çıkmıştır. 

Cemaat militanları, seçim stratejilerini Ak Partinin karşısındaki en güçlü partiyi desteklemek olarak belirlemişlerdi. Üstelik Erdoğan'ın cemaatle işbirliği ile muhalefetin işbirliği asla aynı düzlemde değildir. 
Erdoğan, Kemalist ulusalcı militer güçlerin yargı, üniversite ve bürokrasi ile işbirliği sonucu oluşturdukları kuşatmayı aşmak için cemaat kadrolarıyla işbirliğine gitmişti. Oysa muhalefet Cemaatin iç yüzü ortaya çıktığı dönemlerde cemaatle işbirliğine gitti. Erdoğan’ın Cemaatle işbirliği bir kuşatmayı aşmak için zorunluluk olarak ortaya çıkmışken, muhalefetin cemaatle işbirliği Erdoğan’a karşı bir işbirliği olarak ortaya çıkmıştı.

Diğer yandan F.Gülen amaçladığı sonuca ulaşmak için her değeri araçsallaştırmaya devam etmektedir. Etki ettiği kitleyi motive etmek için dinin bütün değerlerini araçsallaştıran Gülen, Ak Parti dönemini rejim değişikliği olarak görüyor, Atatürk'e bağlılığın yerini Erdoğan'a bağlılığın aldığını savunuyor ve bunu desteklemediğini söylüyor. Kuşkusuz 15 Temmuz alçaklığının arkasında bir kısım Kemalist subaylarında bulunduğu biliniyor. Gülen, kendi başarısızlığını gidermek için mücadelesini Kemalizm eksenine oturtmak istiyor. Bence bu konuda takiye yapmıyor. O takiyeyi Müslümanlara karşı Müslüman gözükerek yaptı.

Cemaatin darbe kalkışmasının ardından ortaya çıkan bir aktüel durum da cemaatler hakkında suçlayıcı genellemeler üzerinden yürütülen propaganda faaliyetidir. Bir Cemaat suça bulaştı diye bütün cemaatleri peşinen suçlu sayamayız. Bu hukukun temel ilkesine aykırıdır. Cemaatin yaptığı alçaklık üzerinden İslam diniyle hesaplaşmaya kalkanlara asla pirim vermemek gerekmektedir.

Bir olayda suçlu olanlar da bir şekilde mağdur olurlar. Bu mağduriyet hukukun gereğidir. Önemli olan haksız yere kimsenin suçlanmamasıdır. Eğer bir insan suçlu ise bilerek, isteyerek bir darbe örgütüne destek vermişse cezasını çekecek ve bir anlamda mağdur olacaktır. Suçlu olanın elbette maaşı kesilecek, mal varlığına el konulacak, toplumda işgal ettiği bazı statüleri kaybedecektir. cezasını çekecektir. Hukuk zaten suçlunun mağdur edilmesi ve cezasını çekmesi üzerine kuruludur. Burada dikkat edilecek olan haksız yere kimsenin suçlanmamasıdır. Peki bir insanın haklı ya da haksız olduğuna kim karar verecek? Elbette buna bireyler değil, hukuk karar verecektir. Süreç suçlu hiçbir insanın cezasız kalmamasına, suçsuz hiçbir insanın da cezalandırılmasına yol açmamalıdır.

Kuşkusuz Erdoğan’ın sürecin işleyişi konusunda yaptığı ikazlar son derece yerindedir. Erdoğan, bir tek terörist devlette görevde kalmayacak, bir tek suçsuz da haksız yere ceza çekmeyecek kadar hassas davranmak konusunda yaptığı uyarı ile “at izinin it izine karıştığı” uyarıları son derece yerindedir. İtlerle mücadele ederken atları korumak gerekir.



Bu yazı 1265 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI