erotik shop
Bugun...
IŞİD ve PKK Terörü bağlamında Kürt Milliyetçilerinin Terör Karşısındaki İkircikli Tavrı


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 26-08-2016 14:34

Gaziantep’te küçük bir çocuğun canlı bomba olarak kendini patlatması ya da uzaktan kumanda ile patlatılması sonucu oluşan vahşet ellinin üzerinde insanımızın ölümüyle sonuçlandı. Kuşkusuz terörü besleyen kaynaklar ve sosyal ortam üzerinde durmak gerekir. Kürt milliyetçileri PKK ve İŞİD konusunu analiz ederken ikircikli bir tavır sergiliyorlar. PKK'yı devletin uygulamalarına ve Kürt halkının temel haklarının verilmemesine bağlayan Kürt milliyetçileri, aynı yaklaşımı İŞİD hakkında üretmiyor. PKK eylemlerinin sosyolojik koşullarla açıklamaya çalışan PKK yandaşları, İŞİD'i İslam dünyasındaki çarpık yönetim anlayışlarına ve emperyalizmin bölgedeki zalimliklerine tepki olarak değerlendirmekten kaçınıyor 

Unutmayalım, PKK'da İŞİD'de aynı coğrafyada ortaya, bölgedeki ekonomik ve sosyal eşitsizliklerden beslenen, ideolojilerini bunun üzerine kuran örgütlerdir. Bölgedeki sosyal zemin, sosyal ve ekonomik dengesizlikler insanları vahşice katletmek için neden olamaz. Bu yüzden her iki örgüt de zalim terör örgütleridir. İŞİD'e karşı olan ama PKK eylemlerini görmezden gelip onaylayan ile PKK'ya karşı çıkıp İŞİD eylemlerini görmezden gelen ve onaylayan militan zihin aynıdır.

Terörü doğuran sosyal,ekonomik ve politik şartlar üzerinde konuşmak teröre destek vermek anlamına gelmez. Ancak koşulları öne çıkararak terörü görmezden gelmek mümkün değildir. Kuşkusuz Ortadoğu terör örgütleri için verimli topraklardan oluşuyor. Teröre kaynaklık eden koşullar kuşkusuz analiz edilmelidir. Ancak bu durum terörü mazur görmek,meşrulaştırmak,desteklemek anlamına gelmemektedir.

Terörün iç ve dış sebepleri vardır kuşkusuz. Çünkü hiçbir terör örgütü destek olmadan ayakta duramaz. Ancak belirleyici olan iç sebeplerdir. Bir yandan terörü besleyen şartları ortadan kaldırmaya çalışırken, eş zamanlı olarak teröristlerle mücadele etmek gerekir.

İŞİD terörünü en ağır cümlelerle lanetleyip PKK terörüne sessiz kalan kişilerin davranışı hiç inandırıcı değildir. Bir taraftan terörü reddetmek ve öte yandan başka bir terör örgütünün siyasetini savunmak veya sessiz kalmak kuşkusuz hem ahlak hem de entellektüel erdeme aykırıdır. PKK ve HDP eşit düzlemde kınanmadıkça teröre karşıyım demenin hiçbir ahlaki vasatı yoktur.

Kürt milliyetçi eliti gerçekte olamayan ancak zihninde kurguladığı Kürdistan ideolojisi ile Kürt gerçekliği hakkında politik deformasyona uğramıştır. Bu durum hem ideolojik bir görüş üretmeye hem de terör karşısında ikircikli davranmaya neden oluyor. İdeolojik siyasetin sonu şuraya varır: İnsan düşündüklerinin sadece gerçek olduğuna inanır ve onun dışındaki bütün anlayışları reddeder. Bu haliyle değişime ve gelişime açıktır. Hangi ideoloji olursa olsun insanı araştırmaya değil, itaate yöneltir. İdeolojiler dinin imam ilkesini beşeri bir ideoloji üzerinden anlamlandırır.

Farklı bir ideolojik çizgiden gelmelerine karşın sonradan PKK ideolojisine eklemlenen kişilerin tavrı ilginç bir profil oluşturuyor. Onlar bir ileri aşamaya geçip terör örgütü HDP/PKK çizgisine muhalif kalıp devletin olumsuz uygulamalarını eleştireceklerine, Demirtaş güzellemeleri yapıp HDP/PKK'nin Kürt sosyolojisinde anlamlı karşılığı olmayan siyasetine eklemlendiler. 
Hesaplaşılması ve sorgulanması gereken PKK ideolojisinin karşısına çıkan hareketleri neden kısa bir zamanda kendine eklemleyip dönüştürdüğüdür. Bunun ilk nedeni PKK ideolojisinin arkasında silah gücünün caydırıcılığı, ikincisi de PKK dışı hareketlerin Marksist ve milliyetçi dile öykünüp Kürt halkının kültürel gerçekliğine yabancılaşmasıdır. Bir diğer önemli neden de İslami olma iddiasıyla yola çıkıp PKK ideolojisine eklemlenen kişilerin Kürt, Türk ve Dünya siyasetinden habersiz oluşları ve entelektüel yetersizlikleridir.
Kürt milliyetçileri Barzani'nin Ankara temaslarını analiz ederken dünya gerçeklerinden ne kadar kopuk bir ideolojik dil ürettiklerini de ortaya koyuyorlar.

Son İŞİD saldırısından sonra biriken öfkenin dışavurumu olan Batman ve Siirt protestolarının sosyolojisini iyi okumak gerekiyor. Bu onların Kürtlüklerinden vazgeçip Türkleştiğini göstermiyor elbette. Ancak onlara Kürdistanilik ve Kürt milliyetçiliği üzerinden terörle özdeşleşen bir siyasetin dayatılmasının imkansızlığını gösteriyor. İzlediğim kadarıyla Kürt aydınları bunu iyi analiz etmişe benzemiyor. Kürt halkındaki bu tepkinin nedeni doğrudan PKK, HDP ve Kürt milliyetçilerinin akıl dışı ideolojik uygulamaları ve bunun toplumsal zeminde karşılığının olmamasıdır. İkincisi bir imkan olarak beliren ama kısa sürede kendini bitiren ve beklenen etkinliği sağlayamayan Azadi hareketinin dillendirdiği Kürdistanilik önceliği pratik anlamda PKK ideolojisinin İslami renge büründürülmüş hali olarak Kürt sorununa imkan sunamayan bir hareket olarak kaldı.

Kürt milliyetçilerinin çoğunlukla iddia ettiği gibi sorun dışarıda değil, sorun Kürt aydınlarının ve siyasal elitinin izlediği siyasetin halk vicdanında yer bulmamasından kaynaklanan iç dinamiklerdedir. Geçmişte İslami duyarlılığı olan ancak bugün Kürt milliyetçiliğine eklemlenen arkadaşların anlayamadığı budur. 

Dışarıdan Kürt sorunuyla ilgilenen kişilerin düşüncelerine gösterilen hazımsızlıkta ilginç bir siyasal tutuma işaret ediyor. Dışarıdan konu ile ilgilenenlerin Kürtlerin geleceğini belirlemek gibi bir konumları yok. Kürtlerin konumlarını Kürtler belirleyecek. Bu konuda her tür çözüm önerisine açık olmakta fayda var.Konu ile ilgilenen kesimlerin farklı çözüm önerileri üretmeleri normaldir.  Herkesin farklı bir çözüm üretmesini değil, çözüm için teröre başvuran siyasal anlayışı reddetmek gerekir.  İslam’ın temel metinlerinden ne ulus devlet, ne imparatorluk, ne de liberal,sosyalist devlet modeli üretilebilir. İslam, devletin biçimsel modelini değil, üzerine oturacağı değerler konusunu önceler. Benim İslam’ın klasik metinlerinden anladığım budur. Kuşkusuz bu konuda farklı okumalar da olabilir. Kürtler Türklerle yaşayıp yaşamama iradesini kendileri gösterecek.  Artı kimse endi görüşlerini Kürtler adına ortaya koyamaz;onların iradesini yok sayarak onlar adına konuşamaz. Bireyler kendi görüşlerini savunabilir,ancak Kürtler adına konuşamaz. Kürt milliyetçileri tarihin sonu saydığı ulus devlet modelini öncelikle Kürtlere anlatıp onları tatmin etmek zorunda olduklarını bilmeliler.

Öyle görülüyor ki, Kürt milliyetçilerinin sorunu Türklerle veya başka uluslarla değil, Kürtlerledir. Uygulanacak projeye ikna edilmesi gereken Kürt halkıdır öncelikle. Çünkü milliyetçilik bir ideoloji oluşturmak için toplumdaki çoğulculuğu ve ulus üstü dini anlayışları etnik tarihsel,kültürel ve dilsel değerlere irca etmek ister. Ümmet ve İslam kardeşliği gibi değerlerin sorgulanıp eleştirilmesi buna karşı dil,kültür ve tarihsel değerlerin öne çıkarılması anlaşılır bir tutum. Bütün milliyetçiliklerin düşmanı insanlığı daha üst bir değerde buluşturma anlayışlarıdır. Kuşkusuz insanları bir tarağın dişleri gibi gören din, milliyetçilik için semantik müdahaleye tabi tutulur.  Dahası tıpkı Ziya Gökalp'in iddia ettiği gibi din Türk milli bilincini zayıflatan bir etken olarak görülür.

Kürt sorununun önündeki en büyük engellerden biri de dünya gerçeklerinden kopuk militan zihin yapısıdır. Militan zihin, sadece Kürt sorununda değil, Türkiye'ye karşı Gülen çetesinin dış destekle yapmaya çalıştığı darbe girişimini halkı sokağa ve direnişe çağırarak başarılı olan Erdoğan'ı diktatör; PKK eylemlerine sesiz kalan, onaylamak için bin bir dereden su getiren Demirtaş'tan demokrasi kahramanı çıkarmaya çalışıyor. Bu da militanların dünya gerçeklerinden ne kadar kopuk olduklarını gösteriyor.

Son günlerde gündeme gelen bir tartışma konusu da Türklerle Kürtler arasındaki ilişkinin zoraki evliliğe benzetilmesidir. Zoraki evliliği sona erdirmenin yolu tarafları boşanma sonrası nasıl bir gelecek beklediği ile ilgilidir. Kuşkusuz boşanma anlaşma ve tek taraflı olabilir. Kürtleri boşanmaya razı etmenin zorluğu Kürt ayrılıkçılarının önündeki en büyük engel. Çünkü böyle büyük projelerde başarılı olmak için toplumu ikna etmek gerekiyor. Milliyetçilik bu dönemin romantik ayrılıkçı ideolojisidir. Öyle görülüyor ki, Kürt halkı hala Kürt milliyetçi elitine yeteri kadar güvenmiyor.

Sosyoloji toplumsal gerçekliği temel alır. İdeolojik bakış ise bireyin doğru kabul ettiği tezi savunmasıdır. Türkler ve Kürtlerin zorunlu evliliği tezi, gerçekleri analiz etmekten ziyade ideolojik yargılara dayanıyor. İdeolojik yargıların pratik gerçeklerle test edilmesi çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Bu yüzden ideolojik yargıların ortadan kalkması bir hayli zordur.

Türkler ve Kürtler zoraki evlilik içinde değildir. Toplumsal zeminde karşılığı olmayan zorlamaların başarılı olması ve devamlılığı mümkün değildir.
Aslında olan şu: Türkler ve Kürtlerin zoraki evlilik içinde olduğu tezi Türkler ve Kürtlerin ayrılması gerektiği tezini desteklemek için kullanılıyor Kürt milliyetçileri tarafından.  Nerede zorlanıyorlar? Çünkü birliktelik gönüllü temellere dayanıyor. Bunu yıkmaya ve iki toplumu birbirinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Yani sorun çıkarmaya ve toplumu bu sorunun sürekliliğine ikna etmeye çalışıyorlar.

Öte yandan, bir terör saldırısında eleştiriler saldıranın ve saldırıya uğrayanın kimliği , gelinin, damadın, düğüne katılanların kimliği üzerinden yapılan analiz militancadır. Militan insana bakmaz, Kürt ve Türk olmasına bakar. Bundan dolayı Türk ve Kürt milliyetçileriyle konuşmak çok mümkün olmuyor. Çünkü milliyetçi ideolojiler ilişki kurulması doğası gereği sert ideolojilerdir.

Gaziantep İŞİD saldırısından bir gün sonra Urfa'da PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırısı terör konusunda yaşanılan ikiyüzlülüğü açıkça gösterdi. İSİD terörünü kınayanlardan bir bölümü PKK terörü karşısında susacak ya da onaylar pozisyonda duracak. Terör karşısındaki böylesi bir ikiyüzlülüğe tanık olmak için fazla beklememiz gerekmedi. İŞİD terörünü yüksek perdeden kınayan PKK/HDP sözcüleri PKK eylemleri karşısında sessizliğe gömüldüler. PKK sempatizanları ve HDP sözcülerinin dile getirdiği "sivillere dönük terörü kınıyoruz" sözlerinin tercümesi  “PKK'nın asker ve polislere yaptığı saldırı ve katliamları onaylıyoruz” demektir.PKK ve İSİD terörüne lanet olsun diyemeyen zihinler ahlaklı ve tutarlı değildir. Unutmamak gerekir ki, Gaziantep' de ölenlerin etnik kimliği üzerinden yorum yapan herkes terörün destekçisidir. İŞİD'i savunanla PKK'yı savunan arasında hiçbir fark yoktur.İkisi de terör destekçisidir, ikisi de tutarsızdır.

Yaşadığımız günlere damga vuran bir çelişki de PKK'ya terör örgütü bile diyemeyen zihin demokrasi ve insan hakları dersi vermeye kalkmasıdır. Terörü eleştirmek için her tür terör örgütünü reddetmek gerekir. Yoksa sen diğerini İŞİD'çi o da seni PKK'lı olmakla suçlar. Buradan üreyen sonuç şu: “Benim teröristim iyidir." Bu bakış açılarıyla teröre karşı ortak bir tepki koymak mümkün değildir.

Kürt milliyetçisi ideolojik zihin PKK terör eylemlerini terör olarak görmüyor; Kürdistan'a giden kutlu eylemler olarak görüyor ve bu eylemleri kutsuyor. Geriye sadece bunu dile getirmedeki cesaret ve korku kalıyor. Dolayısıyla PKK eylemlerine sessiz kalan milliyetçi zihinlerin tutumu, büyük ölçüde bu eylemleri terör eylemi olarak görmeme eğiliminden kaynaklanıyor. Bundan dolayı bir PKK sempatizanı için İŞİD ve PKK eylemleri aynı düzlemde değildir.

“Sivillere dönük teröre karşıyım" cümlesi "asker ve polislere yapılan teröre taraftarım" gibi bir anlam barındırıyor içinde. Sadece sivillere değil, herkesi hedef alan teröre karşı olunmalı.
"Siviller dönük teröre karşıyım" tezi, asker ve polislere yapılan saldırılar karşısında sessiz kalmanın ustaca gizlenmiş halidir.

Teröre karşı olmak ahlak ve tutarlılık gerektirir. Yazılı ve görsel medyada görüşlerini dile getiren PKK sempatizanı yazarların İŞİD terörüne tepkide bulunurken ortaya çıkan duyarlılık, söz konusu PKK olunca sessizliğe gömülüyor. Öyle görülüyor ki,onlar teröre değil,işine gelen teröre karşıdır.
İŞİD terör eylemini kınayan ve bu konuda güzel cümleler kuranların PKK vandalizmini ve katliamlarını sessizlikle geçiştirdiğini görmek gerçekten trajik. Ahlak bu kadar ikiyüzlülüğü kaldırmaz.Bütün terör eylemlerine ve örgütlerine hayır. İŞİD, PKK, DHKP-C vb. tüm terör örgütlerine hayır demek gerekir.

Ak Parti,MHP,CHP ve HDP'yi eleştirmek ile PKK'yı eleştirmek aynı düzlemde değildir. PKK terör örgütüdür,kayıtsız şartsız reddedilmelidir, diğer partiler ise legal siyasetin aktörleridir, onların siyasal ve sosyal politikaları eleştirilir.  Sivil siyasetin aktörleri eleştirilebilir, PKK terör örgütü ise koşulsuz reddedilmelidir. PKK terörünü,yöntemini reddetmeden sivil siyaset mümkün değildir. Kuşkusuz burada en büyük sorumluluk sivil bir siyasal parti olması gereken HDP’ye düşüyor. Ancak HDP sivil siyaset ve terörün sınırlarını çoğunlukla birbirine karıştırıyor. Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu HDP’nin açmazlarını şöyle değerlendiriyor: “Temsil gücüne, bu gücün önemi ve anlamına rağmen, HDP'nin Türkiyelilikten hızla uzaklaşması, devletle savaş yürüten örgütün lojistik unsuru ve propaganda birimi gibi davranması, HDP belediyelerinin hendek siyasetinde örgütün yanında yer almaları, milletvekillerinin arabalarında bulunan silahlar, bu siyasi partinin her şeyden önce kendi kendisini dışlamasının araçları oldular. Devletin yeniden inşasında bu partiye güvensizlik duyulması ve mesafe konulması karşısında, önce bu siyasi partinin kendisini sorgulaması ve düzeltmesi gerekir. Zor ama mümkün...”

Öte yandan, görünen o ki, HDP ve PKK çizgisinin çözüm süreci koşulları belirsizdir. Bunca yıl bu sorunla ilgileniyorum. PKK'nın hangi şartlar kabul edilirse silahı bırakacağına dair bir sınırı olduğundan emin değilim. Ne isteniyor? Bu konuda net değiller. Bağımsız bir Kürdistan mı, Özerk yönetim mi,Federasyon mu? Bir de öz yönetim var. Ne istendiğinin açık olmadığı veya anlaşılmadığı durumda hangi siyaset çerçevesinde görüşme yapılacak. Açık olan şu: Görüşmenin hangi amaca dönük olduğu konusu hala belirsizdir. Kuşkusuz koşulları belirsiz bir yolda yürümek doğası gereği kolay ve sonuç alıcı değildir.

Van'daki, Urfa’daki, Elazığ’daki PKK katliamları ile Gaziantep'deki İŞİD katliamı arasında fark görmeyenler soruna insani ve ahlaki bir noktadan bakmaktadır. Ölenin ve öldürenin etnik kimliği üzerinden yapılan değerlendirmeler kadar insanlık dışı değerlendirme olamaz. İnsanlar vahim olayları ahlakın evrensel ilkeleri içerisinde değil, etnik ve mezhebi anlayışlarına göre değerlendiriyorlar.

İşin bir yönü de yaşadığımız toprakların tarih boyunca çatışma ve savaşlara beşiklik etmesidir. PKK ve İŞİD sorunu bitse de bölgedeki bu çatışma potansiyelinin azalacağı kanaatinde değilim. Buna rağmen terörü sona erdirecek politikalar desteklenmelidir. PKK'yı etkisizleştirmek için çözüm süreci başlatmak gerektiği savunuluyor. Peki aynı şeyi İŞİD için düşünemez miyiz? 
İslam dünyası ve Türkiye İŞİD'e karşı bir çözüm süreci başlatıp,bu vahşi terör örgütünün liderleriyle masaya oturmalı mıdır? Duyduğunuz öneri tüylerinizi diken diken yapıyor, değil mi? Emin olun Türk ve Kürt halkının çoğunluğunda da PKK ile çözüm süreci başlatma eğilimi tüyleri diken diken ediyor ve PKK her eyleminde çözüm sürecini dinamitliyor ve imkansız hale getiriyor. Öyle görülüyor ki, PKK kendisinin müdahil olacağı bir çözüm sürecini kendi eliyle sürekli dinamitliyor.

İŞİD bir terör örgütüdür. Bu durumu kabul etmemiz konunun sosyal ve ekonomik boyutlarını analiz yapmamızı anlamsız kılmıyor. İŞİD'in meşruiyet kazanması ve yaygın olarak katılım sağlanması konusunda sosyolojik bir zemin yok mu? Elbette var. Irak ve Afganistan da olanlar,ardından Suriye' de olanlar, İŞİD ideolojisine sempati ve katılım sağlıyor. İŞİD'in propagandası açık: "İslam dünyası Batılıların ve onların işbirlikçileri tarafından yönetiliyor. Bunlara karşı mücadele etmek ,bunları öldürmek cihattır. Peki İŞİD'in bu iddiaları doğru mu?
Hz Ali'nin dediği gibi "kendisi hak kullanımı batıl bir kıyas bu. 
Bu analizler doğru kabul edilse bile bunun faili, düğün yapan suçsuz insanlar değildir. Eğer hedefin emperyalizme ve yerli uşaklarına karşı mücadele etmekse, emperyalizmin bölgedeki en güçlü karakolu olan İsrail'e ve Emperyalizmin kaynağı ABD,İngiltere ve Batılı sömürgecilere saldır. İnsanlar samimi olduğuna inansınlar. Hariciler hakemi kabul ettiğinden dolayı Hz.Ali'ye bayrak açmışlardı. Şöyle düşünüyorlardı: Allah Kur'an'da "hüküm Allah'ındır" diyor, bunun dışında hakem kabul etmek küfürdür. Hz. Ali hakem kabul ettiğinden küfre düşmüştür,dolayısıyla katli vaciptir.  Hz. Ali "Hüküm Allah'ındır" ayeti etrafında yapılan Harici analizine karşı "söz doğru ,kullanımı batıl "diyordu. İŞİD çağdaş Harici bir katiller sürüsü olarak karşımıza çıkar.

Terör deyince sadece ideolojik anlamda karşı olduğu örgütün katliamlarını anlayan zihin hiçbir şekilde samimi değildir. Ben her tür terörü kınamadan yapılacak İŞİD eleştirilerini anlamlı bulmuyorum. İŞİD katliam yapan insanlık dışı kanlı bir örgüttür,tıpkı PKK gibi,tıpkı DHKP-C gibi. PKK'yı özgürlük uğruna mücadele olarak gören bir militan zihin İŞİD saldırılarına karşı çıkarmaz. Çıkması anlamlı ve samimi bulunmaz.

Kuşkusuz her terör örgütü büyüyeceği bir sosyal zemine ihtiyaç duyar. Ama bu durum insanlık dışı katliamları normal görmek anlamına gelmez. 
Bunu kabul ettikten sonra "niçin terör örgütleri bu bölgede ortaya çıkıyor, bu bölgede terörü besleyen dinamikler nelerdir, terörü besleyen düşünsel ve ekonomik nedenler nelerdir? gibi soruları analiz etmek gerekir. 
Ama hiçbir şekilde PKK, İŞİD gibi katliam yapan terör örgütlerinin yaptıkları onaylanamaz.

İŞİD ve PKK terör örgütleridir. PKK terörü söz konusu olduğunda "PKK bir sonuçtur,nedenleri ortadan kaldırmak gerekir" diyen entelektüeller, nedense aynı çıkarımı İŞİD hakkında yapmıyorlar. Buradan yürüsek İŞİD' de bir sonuçtur,nedenleri ortadan kaldırmak gerekir niçin demiyoruz. 
Demiyoruz,diyemiyoruz; çünkü terör karşısında samimi değiliz. PKK terörünü kınayamayan, karşı çıkmayan birinin İŞİD eleştirisi anlamsızdır. 
İkisi de terör örgütüdür. İkisine de karşı çıkmak gerekir. Teröre karşı mazeretsiz karşı durmak gerekir. Ne yazık ki,çoğumuz katliamı kimin yaptığına göre tepki gösteriyoruz. Saldırıyı kimin yaptığı daha belirleyici oluyor. 


İŞİD, PKK, DHKP-C terör örgütleridir. Masum insanları katletme konusunda eşittirler. Bu anlamda bazı örgütlerin yaptığı saldırılara sessiz kalıp diğerlerine aşırı tepki hiç inandırıcı değildir. HDP'nin Antep saldırılarını kınaması ve "yapanlar ve arkasındaki güçler bulunmalıdır" sözleri önemli .Daha önemli olan aynı sözlerin PKK katliamları sonrasında da dile getirilmesidir.
Bir terör örgütünün eylemlerine sessiz kalıp kısmen onaylarken, diğerine aşırı tepki hiç inandırıcı değildir.

PKK silahları tamamen gömmediğini deklere etmedikçe yapılacak barış söyleminin hiçbir ahlâkı zemini yoktur. Önce kayıtsız şartsız silah bırakmak gerekir. Bu olmadan yapılacak barış çağrılarının karşılığı yoktur. Ne yazık ki, PKK'nın her eylemini desteklemeye hazır bir siyasal aklın varlığı, Kürt siyasetinin önündeki en büyük tehlikedir. HDP'nin "halkların kardeşliği " dili maalesef PKK şiddetini gizlemeye dönük bir siyasal araca dönüşüyor ve inanırlığını gittikçe kaybediyor.

Barış ve çözümden yana olduğunu savunan bir hareketin barış şartlarını zorlamak ve karşıtını masaya davet için yapacağı en mantıklı hareket silahlı eylemlere son verdiğini açıklamasıdır. Hem barış söylemi, hem çoluk çocuk demeden kitlesel katliamlar yapmak açık ve affedilmez bir çelişkidir. Barışa niyetli olmadığını açık ifadedir. Nasıl olsa her eylemi sorgulamadan destekleyen ve sürekli devletin geçmişte yaptıklarıyla bunu meşrulaştırmaya çalışan bir siyasal akıl var.

Devlet ne 30'lar ne de 90'lı yıllardaki devlettir. Özellikle son 15 yıl devlet büyük bir demokratik dönüşüm yaşamıştır. Devlet hiç değişmemiş şartlar hiç farklılaşmamış gibi, PKK militanlarının eski yöntemlerde ısrar etmesi anakronik bir durumdur. Ben bazı PKK sempatizanlarından bugünkü durum 12 Eylül şartlarından bile daha kötüdür gibi tarihsel hiçbir haklılığı olmayan,ideolojik ezberlerden oluşan ifadeler duydum. Özgür Gündem gazetesi bu söylediğim görüşün en çok dile getirildiği yerdir. Tarih hakkında bu kadar gerçek dışı bir kurgudan mantıklı analiz beklenebilir mi?" PKK'yı kayıtsız şartsız silah bırakmaya zorlamak yerine (Çünkü Türkiye her şeye rağmen demokratik bir ülkedir ve şu an silahlı mücadeleyi meşrulayacak hiçbir ahlaki durum ve ortam yoktur.) sürekli barış çağrıları yapmanın ahlaki bir temeli ve samimiyeti kalmıyor."

Kürt sorununun barışçıl bir çözüme kavuşturulmasını hedeflediğini savunan bir hareketin, Türkiye'nin alçak bir darbe girişimiyle yüzleştiği bir dönemde saldırılarını bu kadar yoğunlaştırmasının nedeni devlet içinde yuvalanmış ortaklarını kaybetme ihtimali midir? sorusu analiz edilmeye değer. PKK yaptığı ve büyük tepki doğuran katliamlarla başlama ihtimali olan bütün süreçleri bitirmiştir. Artık bu şartlarda çözüm çağrılarının duyulmayacağı bir ortamın oluşmasının birincil failidir. Çözüm süreci boyunca silah bırakmayı aklından bile geçirmemiş olduğunu açıkça gördüğümüz ne yazık ki, başlatılan çözüm sürecini yeni ve yoğun bir çatışma süreci olarak kullanmıştır. PKK eylem ve katliamlarının hiç gereği yokken bu kadar yoğun yaşandığı bir süreçte PKK'nı etkin olacağı bir barıştan söz etmek mümkün ve ahlaki değildir.

PKK bir gerçekliktir, bu gerçeklik reddedilemez. PKK, Kötü, olmaması gereken, silah ve şiddeti siyaset olarak kullanan; kadın-çocuk ayırımı yapmadan katliam yapan bir gerçekliktir.  Geriye bu katliamları meşrulamak için devletin 90'lı ve 30'lu yıllarda yaptığı katliamları gerekçe göstermek kalıyor PKK militanlarına. Oysa ne devlet eski devlet ne de zaman eski zamandır.

PKK ve İŞİD’in kullandığı Bombalı tuzak ve intihar eylemleri ihanetin kahpeliğin,alçaklığın belgesidir. Bombalı tuzak hedefsizdir, masumlar ve sivillerin katledilmesine açıktır. Bundan dolayı bu tür eylemleri desteklemek mümkün değildir. Bu tür eylemleri kınamayan ya da sessiz kalanlara gelince, onlarla konuşulacak bir vasat kalmıyor maalesef.

Her tür sosyolojik olayın türediği bir zemin vardır kuşkusuz. PKK'yı büyüten, Cemaati devlette etkili hale getiren, Cemaatin dini söyleminin etkili olmasının temelinde kuşkusuz toplumsal zemindeki sorunların katkısı vardır. Kuşkusuz sorunun bu yönü ele alınmalıdır. Ancak bu durum terörü, dini istismar etmeyi, kadrolaşmak için soru çalmayı, başkalarına iftira etmeyi meşru hale getirmez. Yapılması gereken, sosyal olayların toplumsal zeminde türemesini sağlayan sorunları ve zihniyet dünyasını çözümlemeyen çalışırken, eş zamanlı olarak suç işleyenleri cezalandırmak gerekir.

Terörü reddetmeyen, reddedemeyen, sahip çıkan kişilerin sağlıklı düşünmeleri mümkün değildir. Bu kişiler aklını, vicdanını örgütün ideolojisine bağlamıştır.

Terörü kategorik olarak reddeden insanların iktidar eleştirilerini dikkate almak gerekir. Terörü kategorik olarak reddetmeyen kişilerin eleştirileri doğru olsa da,durdukları pozisyonun yanış olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

HDP'nin PKK saldırıları ve 15 Temmuz sonrası aldığı pozisyonun etkileri yansıdığında şimdi gözü kapalı ve en küçük eleştiriye tahammül edemeyen kesimlerin hayal kırıklığı büyük olacak.



Bu yazı 1499 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI