erotik shop
Bugun...
Korona-virüs Sonrası Müslümanlar


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 29-05-2020 17:49

Coronavirüs sonrası dünyanın nasıl bir şekil alacağı konusunda tartışmalar yaşanmaktadır. Çünkü ilk defa küresel ölçekte bir sorunla karşı karşıyayız ve şimdiye kadar bu tür sorunlarla yüzleşmeyen dünyanın politika yapıcıları daha fazla çaresizlik yaşamaktadırlar. Kuşkusuz bu krizden sonra köklü paradigma değişimleri çok kolay değildir. Ancak yeni düzenle ilgili en azından entelektüel tartışmalar ortaya çıkacaktır. Kaldı ki, bu tartışmalar şimdiden başlamış bulunmaktadır.

Bir kesime göre salgın sonrası, insanlığın bu tehdide karşı işbirliğini daha çok artıracağını bunun da küreselleşmeyi tetikleyeceğini savunurken, başka bir kesim ise milliyetçiliğe dayalı ulus devletlerin daha çok güçleneceğini söylüyorlar.

Kuşku yok ki, mevcut sistemin sorgulanacağı açık. Özellikllikle bağlı bukundukları ulus üstü sistemlerden bekledikleri yardımı göremeyen ülkeler, bu sistemlerin varlığını sorgulama yoluna gidebilir. Yinede uluslararası sistemde köklü değişimler beklemek aşırı iyimserlik gibi görünmektedir. Uluslararası ve bölgesel derin çatışmaların bir anda sona erceğini beklemek doğru bir yaklaşım değildir. Ancak yürürlükte olan sistemin, özellikle entelektüeller tarafından sorgulanacağı da açıktır.

Kuşkusuz bu süreçte Müslüman aydınlara da önemli sorumluluklar düşmektedir. Eğer bu süreçte bütün dünyaya dönük kapsamlı ve ahlaki bir proje sunamazlar ise tartışma dışında kalacaklardır.

Müslümanlar Coronavirüs sonrası “Hılf'ul Fudul”, “Medine Vesikası” ve “Veda Hutbesi” üzerinden sözleşme temeline dayalı, hukukun üstünlüğüne esas alan, katılımcı bir toplumsal tasarım üzerine yoğunlaşmalı.
Cabiri'nin dediği gibi Müslümanların tarihsel olarak ürettiği iki model olan, Sünni Hilafet/Saltanat ve Şii İmamet Mitolojilerini aşmalıdırlar. Çünkü bu modeller dünyanın geldiği bu noktada dünyanın değil, Müslümanların sorunlarının çözümünde bile yetersizdirler. Bu iki model de çoğulcu ve katılımcı bir toplumsal model üretme önünde bir engeldir.

İmamların masumluğu üzerine inşa edilen İmamet modeli ile özgür iradeyi devre dışı bırakan ve Muaviye uygulamasıyla saltanat içerikli bir dini monarşi olan model üzerine hukuk devleti inşa edilemez.

Müslümanlar tarihte denenmiş sistemler üzerinden değil, değerler üzerinde siyasal paradigmalarını oluşturmalıdırlar.

Müslümanlar siyasal paradigmalarını özellikle Medine Vesikası'nın çerçevesini çizdiği katılımcı model üzerine yoğunlaştırmalıdır. Bu model, Batının ürettiği en ileri model olan demokrasinin çok ötesinde bir modeldir.

Her koşulda Müslümanlar hukukun üstünlüğü, adalet ve çoğulculuğun izini sürmelidir.

Aktüel olarak, Batı'nın ikiyüzlü politikalarının da etkisiyle Rusya'ya yaklaşan siyaset sürdürülebilir bir siyaset değildir. Bütün sorunlarına karşın, Türkiye yüzünü Batı'ya dönmelidir. Çünkü bugün için İslam Birliği bir ütopyanın bile ötesindedir ve aktüel bir seçenek değildir. Türk Birliği de imkansız bir idealdir. Çin /İran ve Rusya seçeneği ise totaliter toplum modellerinin etkisini artıracağından hukuk devleti ideali için bir seçenek oluşturamazlar.

Tarihte gerçekleşmiş İslam birliği idealinin önünde, bugün için, çok köklü engeller vardır.

1- Ulus devlet örgütlenmeleri,

2- Milliyetçilik ideolojisi

3- Batı'nın etkisiyle oluşan seküler kültür,

4- Ekonomik sorunlar ve muazzam gelir dengesizliği

5- Etnik ve mezhebi rekabet ve çatışmalar.

6- Askeri ve yarı askeri diktatöryel yönetimler ve baskıcı rejimler, Ümmetin önündeki en önemli sorunlardır.

Hepimiz Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Laz, Müslüman, Sünni, Alevi, Hanefi, Şafi, Mevlevi... değiliz. Ancak hepimiz Türkiyeliyiz ve ortak ideallerimiz var. Birbirimizi olduğu gibi kabul ederek yapılacak geniş katılımlı bir demokratik sözleşmeden başka seçeneğimiz yoktur.

İslam Birliği bir ütopya değildir. Tarihte yaşanmış, örneklendirilmiş bir realitenin bugün aranmasıdır. Ancak şu anki aktüel durum bunu mümkün kılmamaktadır.

Hz. peygamberin siyasal uygulamasından (Medine Vesikası) milliyetçilik, liberalizm, sosyalizm ve faşizm çıkmaz; ama sözleşme, hukukun üstünlüğü ve adalet çıkar. Bundan dolayı Müslümanlar hukuk devleti, katılımcılık ve sözleşmeyi temel alan bir siyasal anlayışın sözcüsü olmalıdır.

Müslüman alimler, kendi inançlarından yola çıkarak bütün insanların vicdanlarına ve adalet duygularına hitap edecek bir siyasal retorik üretmelidir. Bu da meşveret, şura, seçim, biat gibi siyasal kavramlar üzerinden yürünerek inşa edilecek bir siyasal söylemdir. Diğer yandan kendi içinde adaleti sağlayamayan toplumların başkalarına örnek olması mümkün değildir. Müslümanların önünde çözmeleri gereken asıl sorun, inançlarını hayatlarına, toplumsal ve bireysel anlamda indirebilmeleri sorunudur. İnanç ve hayat arasındaki uyumsuzluk bir süre sonra gerilime dönüşür ve başka arayışların kapısını açar. İslam dünyasının yaşadığı gerilimin ana kaynağı budur.

Diğer yandan İslamcıların siyasal anlamda iktidar oldukları ülkelerdeki başarısız iktidar deneyimleri ve uluslararası sisteme uyumla sonuçlanan siyasal maceralaerı, önümüzde çözülmesi gereken önemli bir sorun olarak durmaktadır. Bu durum, hem uluslar arası sistemi daha fazla tahkim etmekte, hemde İslamcı arayışların önünü tıkamaktadır. İnsanlar nasıl inandığınızdan çok nasıl yaşadığınıza, inandığınız değerleri ne düzeyde temsil ettiğinize bakarlar. Bu konuda Müslümanların başarılı bir sınav verdiklerini söylemek mümkün değildir.



Bu yazı 1359 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Hanifi Turkoglu
29-05-2020 18:54:00
Hocam kalemine Allah guc kuvvet versin ne guzel bir yazi yazmissin.Sonuna kadar sıkilmadan okudum

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI