erotik shop
Bugun...
Milliyetçilik ve Irkçılık Üzerine Bir Tartışma


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 13-05-2017 22:37

Milliyetçilik ve ırkçılık arasındaki ilişki her zaman tartıma konusu olmuştur. Bazıları milliyetçiliğin az ya da çok ırkçılık içerdiğini savunurken, bazıları da milliyetçiliğin ırkçılıktan farklı olduğu tezini savunmaktadır.

Milliyetçilik kuşkusuz ırkçılık değildir. Ancak aralarında önemli bir ilişki vardır. Her milliyetçi düşünce içinde belli ölçüde ırkçılık düşüncesini taşır. Irkçılık dediğimiz ideoloji, kendi ırkının yapı ve kan bakımından diğer ırklardan daha üstün özellikler taşıdığını kabul ve milletler arasında kategorik olarak farklılık kabul etmektir. Bu nokta da belki de ideolojik, siyasal milliyetçilik ile kültürel milliyetçiliği birbirinden ayırmak gerekir.

Said Nursi’nin yaptığı müspet ve menfi milliyetçilik ayırımı konumuza ışık tutabilir. Müspet milliyetçilik, menfi milliyetçiliğin ayırımcı ve ırkçı parametrelerinden farklılaşmış bir anlayış olarak değerlendirilebilir.

Türk milliyetçiliği, tarihsel süreçte zaman zaman ırkçılığa varan bir söylem ve eylemin egemen olduğu bir seyir izlemiştir. Şimdi düşünelim; " Bir Türk dünyaya bedeldir" veya " Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur." mottoları neye işaret editör? Özellikle ikincisinin doğrudan biyolojik özelliklere vurgu yaptığı açıktır. Milliyetçilerin hepsinin ırkçı olarak kabul etmenin doğru olmadığı açıktır kuşkusuz. Ancak milliyetçiliğin temel ideolojisi aza ya da çok ırkçı özellikler taşır. 

Türk milliyetçiliğinin önemli isimlerinden biri olan Nihal Atsız katıksız ırkçıdır. Bu konudaki düşüncelerini “Makaleler” adlı eseri okunduğunda görülecektir. Nihal Atsız söz konusu eserlerinde Türklere en büyük kötülüğü Arap Muhammed’in yaptığını söyler. Bu tür eleştirilerin daha hafifi ise İslam’a doğrudan karşı çıkmayan Ziya Gökalp de vardır. Gökalp'in temel tezi ümmet anlayışının milliyetçilik ve ulus bilincini zayıflattığı yönündedir. Bundan dolayı bütün ulus devletler, ulusal bilincin önünde dini öğretiyi bir engel olarak görürler. Bu durumda yapılacak olan iki şey vardır. Ya dini toptan reddederek yeni bir ideolojik söylem kurmak, ya da dini inşa etmek istediğiniz ideolojiye uygun bir formatta yeniden tanımlamak. Atatürk döneminden beri yapılmak istenen dini toptan reddetmek yerine, yeni rejimi onaylayacak bir dini söylem üretmektir. Aslında pozitivist gelenekten gelen Cumhuriyetin modernleşmeci kadrosu, dini toplumsal hayatı düzenlemede örnek alınmaması gereken bilim dışı bilgi yığını olarak görüyordu. Günümüzün dini bilimdir ve bilim insanlığın bütün sorunlarını çözecektir Pozitivizmin kurucusu August Comte 'in kitabının isminin de " Pozitivizmin Olmalı olduğunu hatırlatalım. Rivayet o ki, Atatürk'ün en çok okuduğu ve etkilendiği yazarlar Fransız pozitivistlerdi. Bu ilişkinin mottosu da şudur: "Hayatta en hakiki mürşid ilimdir, fendir."Bilindiği gibi mürşid, insana hakikat yolculuğunda rehberlik eden kişidir ve en büyük mürşid Hz. Peygamberdir. Öyle görülüyor ki, milliyetçilik mürşid ve akıl gibi kavramlara semantik müdahale yaparak yeniden tanımladı. “İslam akıl dinidir”, mottosunu iki yüzyıldan beri kullanan insanların aklına şu soru gelmiyor. Batı'nın rasyonalist aklı ile Kur'an' da geçen akıl aynı şeye mi tekabül ediyor?

Her kültürün, her dinin kendine özgü bir akıl anlayışı vardır. İslam düşüncesinde akıl, hakikatin oluşturucusu değil, hakikati anlayan bir kaynaktır. Bu yüzden İslam düşüncesinde “akleden kalp” tanımlaması bulunur. İslam medeniyetinin kurucu kavramlarından birinin “akleden kalp” kavramı olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. 



Bu yazı 1369 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI