erotik shop
Bugun...
Siyasal Kürtçülüğün İdeolojik Krizi


Nihat Karademir Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 11-11-2015 01:30

İdeolojik iddialarını ve varoluş sebeplerini Soğuk Savaş döneminin koşulları üzerinden üreten Kemalist, Solcu, Kürtçü ve bazı İslamcı hareketler, Berlin Duvarı’nın yıkılışından sonra ideolojik krize girdiler ve içlerinden önemli bir kısmı, kendilerini var eden koşulların yok oluşuyla paralel bir şekilde, yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Hala Berlin Duvarı’nın yıkılışından habersizmişçesine yaşayan Kemalistler, yeni döneme ayak uyduramadıkları ve bu dönemin ihtiyaçlarına cevap veremedikleri için önemli oranda tasfiye edildiler. Soğuk Savaş döneminin Yeşil Kuşak projesinin en sofistike ürünü olan Gülenizm, Kemalizm’den daha esnek davranarak kendini Batı’nın yeni tehdit/düşman konseptine uygun olarak yeniden üretti ve Yeni Dünya Düzeni’nin (radikal/fundamentalist) İslam ile olan savaşında yerini aldı.

PKK ise Berlin Duvarı’nın yıkılışından Irak’ın işgaline kadar olan dönemde dünyayı anlamaya çalışırken, bazen örgütün Duvar’ın altında kaldığını düşündürtecek kadar derin ve travmatik krizler yaşadı. Örgüt, bu krizlere Soğuk Savaş’ın bittiğini adeta yadsıyan bir liderliğin vizyonundan dolayı yakalandı. Ancak Türkiye’nin kendi iç dinamikleri Gülenizm’i ve PKK’yı uluslararası arenada yaşadıkları bu dönüşümü ülke sınırları içinde yaşamaya zorlayamadı ve her iki hareket de bu ülkenin iç çelişkileri üzerinden kolaylıkla meşruiyet üretebildiler. Gülenizm kendini Kemalizm’in süregiden İslam-karşıtlığı üzerinden üretmeye devam ederken, PKK ise kendi ideolojisini ve meşruiyetini aynı Kemalizm’in ırkçı, inkârcı, asimilasyoncu ve şiddeti kutsayan uygulamaları üzerinden güncelledi. Yani dünyadaki değişime rağmen, aynı kalmakta direnen bir Türkiye’de ne Gülenizm’in ne de PKK’nın kendilerini değiştirmelerine gerek yoktu.

Ta ki AK Parti’nin ideolojisi iktidar olana kadar bu oyun böylece devam etti. Ak Parti’nin politikaları ideolojiler ile gerçeklik arasında birikmiş çelişkileri ortaya saçınca, tıpkı Kemalist modernizmde ve Gülenist İslamcılıkta olduğu gibi,  Kürt siyasal hareketi için de asıl ideolojik kriz başladı. Daha doğrusu ustaca gizlenen veya eski Türkiye’nin sisli ikliminden dolayı kolaylıkla ve kendiliğinden görünmez olan ideolojik krizler birden bire ve yine tüm örtme çabalarına rağmen ortaya çıktı.

AK Parti, devleti, üstelik devletin eski düşmanları için açılımlar yaparak ve şayet onlar da isterlerse o eski düşmanlarla birlikte çalışarak değiştirme iradesini ortaya koyunca, ideolojilerini düşmanın/ötekinin yani devletin olumsuzluğu üzerinden üretenler, iki seçenek arasında kaldılar: Türkiye ile birlikte değişmek veya eski Türkiye’ye hayat öpücükleri vererek PKK’yı yaratan koşulları yaşatmaya devam etmek. Ancak bu o kadar kolay değildi ve Yeni Türkiye geçmişin savaş şartlarında çok da göze batmayan birçok çelişkileri gün yüzüne çıkardığı için oldukça da stresliydi.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Nitekim barış döneminin de kendisine has tartışmaları oldu ve bu dönem hükümetten çok PKK-HDP için sancılı geçti. Örneğin sosyalizm ile nasyonalizm arasındaki sıkışmışlık, hem Batı ile olan ilişkileri geriyordu hem de Türk solu ile olan ittifakı zora sokuyordu. Bir yandan sınıf mücadelesi ve etnik/ulusal sorun arasındaki gerilim, diğer yandan mezhepçilik, radikal Kürtçülük, Kürt sosyolojisinin İslam’la olan derin ilişkisi ve çatışmasızlık ortamının yarattığı barış taraftarlığı gibi daha önce pek tartışılmayan olgular, Kürt siyasal hareketini krizle sonuçlanacak bir strese soktu.

Krizin kendisini yok etmekte olduğunu fark eden örgüt ise bu krizin üstesinden gelmek için attığı her adımda farkında olmadan kendi ideolojik krizini geri döndürülemez bir aşamaya taşımaktadır. Sürecin uzaması ile kendisini şimdilik Batı’nın/ABD’nin çözüm masasında “üçüncü göz” olması talebiyle ifade eden mandacılık, bu krizin burada bitmeyeceğinin habercisidir. Uluslararası arenaya mandacılık talebi ile birlikte Ortadoğu’daki İslami yükselişe karşı ideolojik ve askeri bir denge unsuru olmak ve Batı çıkarlarının bekçiliğini kapmak atağı ile çıkmaya çalışan PKK, içerde ise etnik çatışmayı yeniden körükleyebilme kapasitesini muhafaza etmeye çalışmakta ve bu kapasitesini değişik bahanelerle test etmektedir.

Bu çözüm ise mevcut krizi derinleştiren yeni krizlere yol açmaktadır. Toplumu ve karşı-toplumu radikalleştirerek krizden çıkmaya çalışan örgüt, yarattığı yeni romantik-radikal toplumu kontrol edememe gerçeği ile karşılaşınca Türkiye toplumuna yönelik demokrasi ve barış iddiaları ile birlikte Kürtlere vaat ettiği özgürlük ve insanca yaşama ideali de yerini umutsuzluğa, şüpheye ve yeni düşmanlıklara bırakmaktadır. Bir yandan radikalleşmeyi engellemek zorunda iken, diğer yandan kendi tabanını radikalleştirmek zorunluğu hisseden PKK’nın kaşı karşıya kaldığı meydan okuma kolaylıkla altından çıkılacak gibi değildir. Bu çıkmaz başka bir çıkmaza, hem Türkiye’deki muhalif unsurların desteğini almak hem de kendi tabanını konsolide etmek için devletin yerine Erdoğan’ı ve AK Parti’yi şeytanlaştırmak ve Erdoğan /AK Parti düşmanlığı üzerinden Kemalizm ile pişti olmak çıkmazına sebep olmaktadır.

Ancak barış sürecinin ürettiği çoğulculuk ve bölünmüş Kürt siyaseti bu konsolidasyona imkân vermemiştir. PKK-HDP bu yeni sosyoloji üzerinden siyaset yapmak yerine yeni oluşmakta olan bu toplumsal çoğulculuğu pazarlık gücünün aşınması olarak algılamış ve kendi örgütsel öncelliklerini ve ihtiyaçlarını hem devlete hem de Kürtlere Kürt toplumunun ortak iyiliği olarak dayatma yoluna gitmiştir. Bu sürrealist algının vardığı son nokta ise, Kürtlerin uzun tarihi geleneğini inkâr edip tersyüz edercesine, silahlı unsuru Kürtlerin karakterini temsil eden ve Kürtlüğün kendisinde cisimleştiği kurum olarak öne çıkarmaktır. Böylesi bir dayatma hem ortaklaşmayı ve birlikte yaşama iradesini yok etmekte hem de Kürt siyasi hareketini Türkiye’nin geneli, hatta tüm Ortadoğu için demokratikleşme talep eden ama kendi toplumuna totaliter yöntemlerle egemen olmaya çalışan tuhaf bir siyasal harekete dönüştürmektedir.

Bu amaçla özellikle okullara, partilere, sivil toplum örgütlerine ve cemaatlere saldırılması, toplumsal ve bireysel gelişmenin ve mobilizasyonun araçlarını yok tahrip etmektedir. Hâlbuki bu araçlar, ama özellikle de eğitim, kasttan sınıfa geçmenin tek yoludur. Bu aracı ortadan kaldırmaya çalışan bir örgüt, istediği kadar sınıf mücadelesini ideolojisinin merkezine yerleştirsin, ekonomi-politiği olamayan ve emperyalist bölüşüme angaje olmuş bir örgüttür.   

Kürt siyasetinin yakalandığı krizin çözümü için bu yöntemlerde ısrar edilmesi, Kürt siyasetini çözüm süreci ile birlikte yakaladığı toplumsallaşma ve toplumla birlikte kullanılan meşru yollarla devleti değişime zorlama şansını yok etmekte ve PKK bazen devletin kurumsal ve ideolojik rakibiymiş gibi davranmaktadır. Okulların ve kamuya ait diğer kurumların ve araçların hedef alınmasının temel sebebi bu rekabettir. Bu Kürtler açısından, sanılanın aksine, bir kazanç değildir. Çünkü bu yöntemle devletin ideolojik aygıtlarının yerini örgütün ideolojik aygıtları almakta ve devletin uyrukluğundan azade olduklarını sananlar örgüte uyruk olmak zorunda kalmaktadırlar.

Toplumu örgüte kul/uyruk yapmak hiçbir ideolojik krizin dermanı olamaz. Çünkü bireyi özne haline getirme amacı olmayan her ideoloji zaten kriz içindedir. Üstelik bu özgür bir öznellik olmalıdır. Bunun yolu ise toplumu ele geçirmek değil, belirli bir aşamadan sonra örgütün toplum içinde erimesi ve kendini yok etmesidir.  Bu yolda atılması gereken ilk adım ise hem devlet ile olan mücadelede hem de Kürtler arası ilişkilerde şiddettin stratejik bir tercih olmaktan çıkarılması ve Kürt siyasetinin yaşamdan çok ölümü hatırlatan bir canavar olma durumunun sona erdirilmesidir. Ve unutulmamalıdır ki hiçbir ideoloji masum değildir. İdeolojiler canavarlar tarafından üretilebildikleri gibi, canavar üretme kapasitesine de sahiptirler. 6-7 Ekim pogromu canavar üretme kapasitesi hayli yüksek olan ve tanımlama ve izole etme hakkını tekeline almış, sürekli isim ve yöntem değiştiren, köktenci ve üstünlükçü/supramacist bir ideolojinin şok doktrininin bir parçasıydı.  



Bu yazı 2172 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI