erotik shop
Bugun...
Kûtu’l Amâre: Tarihi Susturmak (Mümkün mü?)


Nihat Karademir Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 18-04-2016 12:02

Kûtu’l Amâre Zaferi’nin hikâyesi, tarihin sürekli olarak nasıl yeniden üretildiğinin ve iktidarların ihtiyaçları için nasıl tashih edildiğinin hikâyesidir adeta. Evet, aslında Tarih, son kertede hikâyedir. Tarih, o derece benzer ki hikâyeye (ve masala), history ile story arasında sadece iki harflik bir fazlalık, dirok ile çirok arasında ise bir harflik bir farklılık vardır. Ve tarih, özünde iktidarın meyvesidir. Halkın belleğindeki/dilindeki bir masal, bir destan veya bir hikâye ancak bir iktidar tarafından işlenip dönüştürüldüğünde tarih/tarihi olabilir.

Aslında herhangi bir anlatıdan farkı olmayan geçmişe dair herhangi bir bilgi veya iddianın tarihi bilgi değeri kazanması iktidarın tercihlerine bağlıdır. İktidar gerçekle kurgu arasındaki belirsizliği tek bir kararıyla bitirebilir. Yeni bir iktidar da aynı kararı tersyüz ederek yeni bir tarihsel gerçeklik kurgulayabilir. Öyleyse iktidar değiştiğinde/dönüştüğünde, tarihe ve tarihi olaylara ilişkin bilgilerimiz, yargılarımız ve algılarımız da değişecek/dönüşecektir. Çünkü her iktidar bize yeni bir hikâye anlatacaktır. Yeni bir hikâyesi olmayanın da zaten yeni olan hiçbir şeyi yoktur. Mademki tarih de özünde hikâyedir, yeniliğe de oradan başlamak kaçınılmazdır.

Kûtu’l Amâre, birkaç yüzyıldır sürekli kaybetmekte olan bir millet için istisnai bir durumu, adeta sonu hiçbir zaman gelmeyecek bir bozgunlar silsilesi içinde asla hatırdan çıkmayacak bir zaferi simgeliyordu. Ya da simgelemeliydi.  Çünkü Osmanlı’nın bir devlet olarak varlığından umudun kesildiği ve Büyük Devletlerin paylaşım antlaşmaları yaptıkları o karanlık günlerde, Osmanlı ordusu, İngiliz ordusunu ve müttefiklerini Kûtu’l Amâre’de ağır bir yenilgiye uğratarak 13 general, yaklaşık 500 subay ve 14.000 civarında asker ile esir almıştı.

Ancak ben ve benden önceki kuşaklar, yıllarca tarih dersleri görmelerine rağmen, ne bu zaferden ne de bu zaferin yıllar önce bu ülkede bayram olarak kutlandığından haberdar oldular. Aslında bu kuşakların trajedisi o kadar derindi ki bazı tarih öğrencileri bile bu zaferi bilmeden/duymadan mezun oluyorlardı. Cumhuriyet’in yeni tarih anlayışı, bir dönemi adeta sadece bir kahramanı merkeze alarak kurguluyor ve kahramanın imajına doğrudan katkı sağlamayan tarihi olayları ya yok sayıyor ya da önemsizleştiriyordu.

Bu ülkenin tarihini yazanlar, aynı zamanda onu sansürleyerek, en azından bir kısmını susturuyorlardı. Nitekim Osmanlı’nın bu son zaferi de uzun yıllar çok dar çerçeveli törenlerle anılmış, ancak egemen sisteminin küresel hegemonyaya biraz daha entegre edilmesi pahasına ve NATO’ya kabul edilmenin bedeli olarak, sadece zafer kutlamaları değil, tarihi bir olay olarak Kûtu’l Amâre Zaferi de unutulmuşluğa terk edilmişti. Batı, kendisi ile ittifak yapmayanların ve Batı’ya rağmen zafer kazananların kahramanlıklarının hikâyeleştirilmesine bile tahammül edemeyecek kadar kibirliydi. 

Ta ki yakınlarda Osmanlı geçmişi ile barışmak bir yana, aynı geçmişe yaslanarak yeni ülke, yeni toplum ve yeni bir gelecek inşa etmeye çalışan bir iktidar, yeni egemen güç olarak ortaya çıkana kadar bu durum devam etmiştir. Yeni iktidarın unutturulmaya çalışılan bir tarihi/geçmişi yeniden hatırlatması, sadece içerdeki ideolojik çatışmada tarihin araçsallaştırılmasından kaynaklanmıyordu. Türkiye’nin küresel sistemle yaşamakta olduğu sorunlar ve karşı karşıya kaldığı kuşatma da toplumsal motivasyon ve moral için yeni bir tarihi okumayı ve anlatıyı gerekli kılıyordu. Yeniden kuşatılan bir ülkenin tarihten kendisine ilham verecek yeni(lenmiş) gerçeklere ihtiyacı vardı. Çünkü önceki anlatı, yaklaşık yüzyıllık endoktrinasyona ve toplum mühendisliklerine rağmen, hiçbir zaman benimsenmemiş, en azından hep şüphe ile karşılanmıştı.

Kûtu’l Amâre’nin yeniden tam da bugünlerde ve bu derece öne çıkarılması, bu zaferin kendi dönemindeki etkisinden çok, bugün için taşıdığı anlamdan ve yeniden millet olma mücadelemize yapacağı katkıdan kaynaklanmaktadır. Çünkü kazanmak için sadece diriler yetmez. Dirileri motive etmek için geçmiştekilerin hatıralarına da her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Bu yüzden yeni bir tarih yazmak ve uzun zamandır susturulanları konuşturmak zorundayız. Bugünden başlayarak yarınları kurmak için bizim de geçmişe ihtiyacımız var ve geçmişten/tarihten derlediğimiz hikâyeler de tıpkı geleceğe dair umutlarımız gibi, yeni yolculuğumuzda yanımıza alacağımız yol erzağımızdır.

Bu zaferi yeniden ve daha güçlü bir şekilde hatırlayarak sadece bir hakkı teslim etmeyeceğiz, bugünlerde yeni bir sömürge çağını başlatmak azminde olan ve zaferlerimizi kutlamamıza izin vermeyecek kadar buyurgan ve kibirli davranan Batı’nın/İngiltere’nin kibrini de kırmış olacağız. Onlar, tarihimizi sansürleyip, sadece bugünümüz üzerinde değil, geçmişimiz üzerinde de egemenlik tesis ederken, bizim bir gün yeni bir tarih/hikâye yazmayı hayal bile edemeyeceğimize inanmışlardı. Ve çok iyi bildikleri bir gerçeği; tarihin ebediyen susturulamayacağı gerçeğini hem bize hem de kendilerine unutturmaya çalışıyorlardı.  



Bu yazı 2570 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI