erotik shop
Bugun...
İnsan olmak ıskalandıkça, beşer olarak zalim veya mazlum olmak kaçınılmaz olur!


Ömer Serdar Kaplan Fikir Zemini
www.facebook.com/omerserdar.kaplan
 
 
facebook-paylas
Tarih: 29-01-2018 15:10

İnsan olmak; Allah'ın üflediği ruh boyutuna yükselmektir. Sevgi, merhamet, adalet, hikmet, diğergamlık, irfan, aşk,v.b.

Beşer olmak; kokuşmuş balçık boyutu çukurunda debelenmektir. Kin, zulüm, acımasızlık, bencillik, bireycilik, nefret, tahkir ediclik,v.b.

Bu iki özelliğin hayat yansıyışında ki kamuflaj etiketler önemli değildir. Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Mecusi, Budist, Komünist, faşist liberal, kapitalist v.b. fark etmez yansıyan örtü olmak anlamında. Hele de Müslümana açısından hiç de kabul edilebilir özellikler ve örtüler olmazsa gerektir.

"Uğrunda yaşamaya değer her şeyin adıdır İSLAM." diyor Bilge insan Aliya.

Bir Müslüman mutlak ve kaçınılmaz şekilde Allah'ın ruhu boyutunu hayatına egemen kılmak ve gergef gibi işlemek durumundadır.

Batı düşünce dünyasının zihinlere boca ettiği bireycilik, bencillik, kendisi için olunca acımasızlık, zalimlik v.b. hallere Müslümanım diyenler müptela olduklarından beri son 150 yıldır ancak üç şekilde yaşamaya başlamışlardır.

Birincisi; Kavmini esas alan, diğer kavimleri tahkir ve tezyif eden ve bu tutumuna, yerine göre İslam'dan ödünç kimi sözler taşıyan ama özünde ayrıştırıcı, ötekileştirici ve baskıcı bir şekil.

İkincisi; İslam'ın vahdet ve birlikte yaşama ruhunun yerine ikame edilen bencil bireycilik. Bu tarz ile kendine yontan, kendi için meşru gören, kendi için isteyen beşer türleri oluşmaya başladı. Bu da beşer tekini, merhamet, adalet, diğergamlık, hikmet ve İslami ahlaktan arındırıp soyutlayan bir şekil.

Üçüncüsü; İslami iddia sahibi olduğu iddiasıyla kuru siyaset ile hikmeti, irfanı, ahlakı ve adaleti ıskalayan veya bunu yalnız kendi gettosu için uygun ve meşru gören anlayışlardan oluşan şekil.

Her toplumda, bu üç tarzın üçüne de her an canlı olarak şahit olunmaktadır. Her üç tarzın değişik inanç, din ve ideolojik dayanakları oluşturulmuş ve yalnız kendini haklı gören versiyonları vardır ve taraftarlarınca keskin bir şekilde inanılmaktadır. Kendi tarzına/şekline inanmayan veya karşı argüman geliştirenlere çok rahat biçimde “hain” “satılmış” “işbirlikçi” “kafir” v.s yaftaları yapıştırılabilmekte ve böylece kendi gettosunu tahkim etmekte, düşman bellediklerini kendince somutlaştırmış olduğunu düşünmekte ve bu düşünceye de keskin şekilde inanmaktadır.

Her üç gurubun içinde; Batılı gibi düşünen, Batılının aksi sedası olan ve bilerek-bilmeyerek etki ajanlığı yapan mebzul miktarda adı “aydın”, “entelelktüel”, “akademisyen” olan beşerler de vardır.

Beşer olmaklık özelliklerinden insan olmaklık özelliklerine yükseldiği anda insanlık; yaşadığı kaostan, huzursuzluklardan, yoksulluktan, adaletsizliklerden, zulümden kurtulmaya başlayacaktır. Batı kendi içinde bu özellikleri bir nebze de olsa hayata taşırken, kendi dışında ki toplumlara o üç tarz/şekli pompalamaya, taşımaya devam etmektedir ki sömürüsü, kazancı devam etsin.

Batı dışında kalan toplumlar ise, pompalanan ve beşer olarak kalınmaya yarayan düşünceleri; yerli değişik isimlerde ki etki ajanlarının ufak çıkarlar uğruna Batının bu düşüncelerine hizmet edenler ile yönetim kademelerindekilerin bağımlı, çıkarcı ve elinde tuttuğu gücü kaybetmek istemeyenlerin eliyle beşer olarak kalmaya devam etmektedir maalesef.

Her haksızlığın, zulmün bir kılıfını oluşturmak çok da zor değildir. Çünkü bu üç tarzın Müslüman dünyasında zaten alıcısı çoktan hazır hale getirilmiştir. Müslüman düşünce dünyasında konuşulan tarz, kullanılan ifade ve kavramlar, tartışılan mevzulara bakılınca; Batının pompaladığı, zihinlere son 150 yıldır boca ettiği, beyinlere işlenmesini sağladığı ifade ve kavramlar olduğu açıkça görülmektedir.

Felsefesini, sosyal analiz ve değerlendirmelerini, düşünce sistematiğini, hikmet ve irfanını etnik, mezhebi, ideolojik ayrımlarına feda etmiş bir Müslüman dünyada; özgün ve etkileyici bir düşüncenin de üretilemediğini görmek ne denli acıdır ve mahkum edicidir.

Bu düşünce yokluk ve yoksulluğunu, üretim çoraklığını görmek, doğrudan karşılıklı dökülen kanların, sürgit devam eden zalimliklerin nedenlerini de görmek mümkün olmaktadır. İslam’ı hayatına taşıyamayan, sosyal olaylara adalet ve ahlak çerçevesinden bakmayı unutmuş, merhameti, hikmet ve irfanı ıskalamış bireyler-tarikatlar-cemaatlerden müteşekkil Müslüman dünyasında yaşanılan hal kaçınılmaz bir şekil almış durumdadır.

Her bir grup-cemaat-tarikat yalnız kendisi için, kendisini güçlü kılmak için kendisine bağlı olanlara özgü kıldığı bir ahlak, merhamet, siyaset üretmekte, diğerlerini din dışı-satılmış-işbirlikçi v.s. diye yaftalayarak muhtemel bir vahdetin-dayanışmanın-ortak adalet ve değerler bütünlüğünün önüne bariyerler, bentler oluşturmakta ve “tek doğru-hak-gerçek benim” diyerek herkesi yalnız ama yalnız kendisine tabi olmaya çağırmakta ve kurtuluşun da sadece ama sadece bu olduğunu taraftarlarına ve onların eliyle topluma taşımaya çalışmaktadır. Bu tutumların beraberinde sürtüşme-çatışma-ötekileştirme-düşmanlaştırma oluşturduğu da tartışmasızdır.

Oysa Bediuzzamanın dediği bu noktada ufuk açıcıdır; “Benim dediğim doğrudur/haktır deme hakkın vardır ancak tek doğru/hak benim dediğimdir deme hakkın yoktur.”

Müslümanlar Allah’ın; “Muhammed Allah’ın Resulü (s.) ve onunla beraber olanlar kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler, onları ruku’ ederken, secde ederken ve Allah’tan fadl ve razılık talep edip buna rağbet ederken görürsün.” (Fetih: 29) Emrini, hayatlarına gurupsuz/cemaatsiz/tarikatsız taşımayı başarabilseler, adaletle kardeşliği inşa, dayanışma ve saff olma ruhuyla, kendi aralarında yeniden beşer dünyasının muhtaç olduğu medeniyeti inşa edebilirler.

En kötü en dağınık dönemlerde, Haçlı saldırılarının en yoğun en acımasız olduğu zaman kesitinde Türk, Kürtlerin bu ruhla hareket etmeleri, Arapların da buna katılımıyla Selahaddin’in müthiş, adil ve cesur rehberliğiyle o en tehlikeli badireli halden kurtulma gayretine Allah da yardımını esirgememiş ve birlik-dirlik ile başarı elde edilmiştir.

Bu halin düzelmesi için her Müslüman tekinin beşer olmaktan Allah’ın ruhu boyutuna çıkmak ve insan olmak gayretiyle kendini sorgulaması ve düzeltmesi elzem ve kaçınılmazdır. Değilse beşer olmak gayyasında zalim ve mazlum olarak debelenme, kanın dökülmesi ve bütün zenginliklerin Batının doyumsuz işkembesine taşınması devam edecektir.

Wesselam.



Bu yazı 2852 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI