erotik shop
Bugun...
Ulusalcı Kemalistler ve Toplum


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 16-02-2020 01:10

Türkiye’de sahip oldukları donanım, hukuk ve demokrasi anlayışları bakımından demokrasiye en uzak kesim, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" mottosuyla kendini ifade eden Sol/ Ulusalcı/ Kemalistlerdir.

Çünkü…
1- Tek Parti dönemini anlamlı bir tarihsel ve sosyolojik eleştiriye tabi tutmadan, eleştirmeden kutsarlar; bu dönemde yapılan olumsuzlukları tarih ile meşrulaştırmaya çalışırlar.

2- Din -devlet ilişkilerini artık zamanımızda hiçbir karşılığı kalmamış 30'lu yılların laiklik anlayışıyla temellendirmeye çalışırlar.

3- 27 Mayıs gibi CHP/ Ordu işbirliğine sahne olan ve bir başbakan iki bakanın katledilmesiyle sonuçlanan dünyanın en alçak darbesini ilerici Türk ordusu diyerek savunurlar.

4- Sağlıklı bir şekilde din- toplum ilişkisini analiz edemezler. Bunun yerine sosyolojik hiçbir karşılığı olmayan analizler yaparlar. 

5- Eleştirilecek çok sayıda uygulaması varken, Ak partiyi, yaptığı en olumlu icraattan, asker - sivil ilişkilerini Cumhuriyetin hiçbir Dönemin de olmadığı kadar demokratik standartlara uygun pozisyona getirmesinden dolayı eleştirirler.
6- Türkiye ve dünya sosyolojisinin anlamaktan son derece uzaktırlar.

7- Ak Parti eleştirileri Emin Çölaşan ve Yılmaz Özdil gibi hiçbir entelektüel değeri olmayan yazarların analizlerine dayanır.

8- Kemalizm üzerine bir eleştirisizlik zırhı geçirerek onu metafizikleştirirler.


            Diğer yandan Kemalistler diğer ideolojik akımlarda çeşitli düzeylerde benzerlikler gösterir. İslamcılar ile Kemalist / sol / sekülerler bir noktada birleşiyor. O da ideolojilerinin toplumu kuşatmaması karşısında duydukları öfke. Bu onları toplumu küçümseme ve aşağılama eğilimine götürüyor. İki kesimin demokrasi eleştirilerine bakarsanız öne çıkardıkları konunun kitlelerin eğitimsizliği ve cehaleti olduğunu görürsünüz. Bu görüşlerini ispat için Platon'dan beri kitleyi küçümseyen, demokrasi karşıtlığını temel alan, bir tür elitizmi kutsayan totaliter soylu geleneğin argümanlarına sığınıyorlar.
Her ikisi de tasavvufa şiddetle karşıdır. Çünkü tasavvuf epistemolojik olarak inandıkları bilgi sistematiğini tersine çevirmiştir. Tasavvuf, bilgili olanı değil, erdemi ve ahlaklı olanı öne çıkarır. Bilgili olanın değil, nefsine hakim olanın iyi insan olduğunu savunur. Toplumu yönlendirmek isteyenin ana amacı kendini değil, toplumu dönüştürmektir. Kendini yeterince dönüştüremediği için, toplumu dönüştürmede istediği noktaya ulaşamaz. Bunun yarattığı öfke ile topluma saldırır ve onu küçümser. Cumhuriyet modernleşmesinin kısa özeti budur aslında. İki kesimdeki topluma dönük öfkenin gerisinde kendi yetersizliklerini ve topluma öncülük etmedeki başarısızlıklarını gizleme gayreti yatmaktadır.

                Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan beri merkezi yerleşen ve o merkezi Muhafazakarlara kapatan Laik/ Ulusalcı/ Kemalist elitin asıl sorunu, muhafazakarları davranış kodlarındaki çarpıklıklar veya dini algılama biçimlerindeki sorunlar değildir: asıl sorun haksız yere işgal ettikleri merkeze gelen ortaktır. 

            Kemalist elitin bütün derdi yeni gelen ortağı geldiği yere geri göndermek ve kendini garanti altına almaktır.

            Aslında Kemaliz dayandığı felsefi temel bakımında toplumun değerleriyle kolayca bağlantı kuracak bir epistemolojiye sahip değildir. Türk Modernleşmesi üzerine yaptığı analizlerle tanınan Şerif Mardin, Atatürkçülüğün fikir kaynakları haklında şu bilgileri vermektedir: " Atatürk nesli, Batı'nın Büchner gibi materyalist düşünürlerinin, müspet bilimlerle toplum sorunlarının çözülebileceğine inanan pozitivistlerin ve Darwin'in evrim teorilerinin sosyal bilimlere yansımasının etkisi altın da yetişti." (Şerif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, s: 186.) Bu satırlar Kemalizm’in neden sol sosyalist anlayışla uyuşmaya yatkın bir zeminde bulunduğunu gösteriyor.  

Tarihçi Ahmet Yaşar Ocak da, Kemalizm ile halk arasındaki güvensizlik konusun da açıklayıcı bilgiler veriyor: "Cumhuriyet'in laiklik anlayışı, Fransız eksikliğinden mülhem olduğu için İslam’ın kamusal alanın dışına çıkarılması, etkili yönetici elit ile halk arasında bir güvensizlik ortamının, hatta belli bir karşılıklı tepkisel refleksin doğmasına yol açtı. İşte İslam’ın Türkiye’de problem oluşu böyle başladı ve gelişerek bu ümide taşındı. Hala da sürüyor. Bugün katı laik çevrelerde İslam sözü, onun değerlerini yansıtan kelime ve kavramlar büyük antipati ve korku yaratıyor.” (Ahmet Yaşar Ocak/ Benden Sual Ederseniz.)



Bu yazı 1041 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI