erotik shop
Bugun...
Barzani, Ahmet Budak Suikastı ve Kayyum


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 17-09-2016 16:42

Ak Parti milletvekili adayı Ahmet Budak’ın hunharca katledilmesi, Barzani’nin Suriye Kürtlerinin siyasal temsilcileri olan PYD hakkındaki eleştirel değerlendirmeleri ve HDP’li belediyelere kayyum atanması eş zamanlı gerçekleşen olaylar oldular. Birbirinden bağımsız gibi görünen olaylar arasında sıkı bir bağlantının olduğu açık.

Kuşkusuz bir siyaset bilgesi olan Barzani, Suriye Kürtlerinin geleceğinden endişe duyduğunu söyledi. Barzani'ye göre PYD, PKK'nın uzantısı gibi kendini görüyor ve onun siyasetini uygulayarak bölgede kendinden olmayan Kürtlere baskı uyguluyor. Böylece PYD kendi ideolojisi doğrultusunda, farklı düşünen muhalefeti ortadan kaldıran bir homojen toplum tasarlamaya çalışıyor. Kuşkusuz her örgütün amacı budur. Çünkü örgütler farklılıkların bir arada yaşatma idealinde olan demokratik kültüre oldukça uzaktırlar. PYD’nin bu tekilci otoriter anlayışına bakınca Barzani’nin eleştirilerinin ne kadar yerinde olduğu görülecektir. Barzani ayrıca Kürtlerin Suriye muhalefeti ile birlikte hareket etmesi gerektiğini söyledi. Öyle görülüyor ki, Barzani, PYD’nin şu an durduğu siyasal pozisyonun uzun vadede Kürtlerin yararına olmadığını düşünmektedir.

Bütün hayatını Kürt davasına adayan Barzani, Kürtlerin geleceği konusunda adeta çırpınıyor. Kendi ideolojik saplantılarının dışında hiçbir düşünceye açık olmayan Kürt milliyetçileri ise kendi bağlı bulunduğu örgüte alan açmak için Barzani gibi bir siyaset bilgesini aşağılamakla uğraşıyor.

Barzani'nin açıklamaları, Kürt milliyetçileri arasında, tam da beklediğim gibi yankı buldu. Sorunu algılayacakları ve uyarılar hakkında düşünecekleri yerde dış etkenlerin bakış açısındaki çelişkilerle açıklamaya çalışıyorlar olayları. "Aramıza fitne sokmaya çalışıyorlar" moddosunu temel alan açıklamalar yapmayı deniyor, ancak  "neden fitneye bu kadar müsait bir yapımız var" diye sorgulayamıyor. Sorgulayamıyor, çünkü sorguladığında sustuğu, eleştirmekten kaçındığı içinde bulunduğu yapının, geçmişte var olan devlet baskısına rahmet okutacak bir pozisyonda olduğu gerçeği ile yüzleşecek.

Kendisinden başka herkesi öldürerek var olan bir cinayet şebekesiyle yüzleşecek. Oysa biliyoruz ki, militan inanır, sorgulamaz, düşüncesini kabul ettiği sloganik ezberler üzerine inşa eder. Sorgulayacak cesareti ve entelektüel birikimi de yoktur. Aynı hastalıklı tutumu Hakkari Ak Parti milletvekili adayının kalleşçe, çocuğunun önünde katledilmesi konusunda da görülmektedir. Militan zihin bu konuyu kınayacak yerde, faili meçhullerden söz ediyor. Başkasının yaptığı haksızlıkla kendi vahşetini rasyonelleştirmeye çalışıyor. 
Sorun çözmeyen atıl akıl, sorunu kendi içinde değil dışında arar.

 

Ancak Kürt aydınları arasında, olay sonrasında ortaya çıkan eleştirel tavır, her tür olumsuzluğa karşın ümit verici gelişmelerin de olduğunu gösteriyor.

Siyasal olarak muhalif olan kişileri katlederek kendine alan açmaya çalışan tavır lanetlenmedikçe, tam tersi çeşitli gerekçeler kullanılarak meşrulaştırıldıkça oradan insanlık vicdan çıkmaz. Aslında PKK/HDP siyasal çizgisini toplum önünde en çok nefret uyandıran tavır da budur.

Bu cinayette HDP-PKK dışında başka siyasal anlayışları olan kişileri yalaka, satılmış, hain diye yaftalayan alçakların eli de bu cinayete bulaşmıştır. Sadece HDP-PKK çizgisini meşru Kürt olarak görüp diğerlerini alçakça ötekileştiren faşizmin varacağı nokta burasıdır. "Kürtler kendisi olmadıkça " moddosunun arka planında maalesef HDP-PKK faşizmine destek vermek kast edilmektedir. Bu düşüncenin devamında ise HDP dışında siyasal eğilimleri olanları gerçek Kürt saymama gibi ötekileştirici bir yaklaşım bulunmaktadır. PKK'nın karşıtını bayram günü, oğlunun gözleri önünde bir babayı katleden alçaklığı asla kabul edilemez. İnsanlığın, ahlakın bittiği yerdir burası. PKK'nın alçak eylemlerine sessiz kalan bir zihnin demokrasi arayışı da, insanlığı da, dindarlığı da sahtedir.

PKK’nın kendine muhalif olarak gördüğü kimseleri insanlık dışı yöntemlerle katletme siyaseti mücadelesinde hiçbir ahlaki ilke tanımadığını gösteriyor. Bu durum şartlar ne olursa olsun bir mücadelede ahlaki ilkeleri asla ihmal etmemek gerektiğini söyleyen, Bosna’nın efsanevi lideri Aliya İzzetbegoviç’i hatırlatmaktadır.

Bosna savaşının en yoğun günlerinde Aliya İzzetbegoviç'in askerlere yaptığı konuşmada şöyle demektedir:"Görüyorsunuz, Allah karşımıza acı veren bir imtihan çıkarmıştır. Boğazlandık, kadın ve çocuklarımız öldürüldü, camilerimiz yıkıldı. Ama biz kadın ve çocukları öldürmeyeceğiz, kiliseleri yakmayacağız. Bunu yapmayacağız, çünkü bu bizim yolumuz değil. Biz muzaffer olacağız, çünkü biz başkalarının dinine, milliyetine ve farklı kanaatlere saygı gösteriyoruz ve çünkü bu zor durumumuzda bile temiz insanlar olmaya çabalıyoruz. Ve başkalarının ibadethanelerini yakmak bize her hakükarda yasaklanmıştır."

Aliya, şartlar ne olursa olsun mücadelenin bir ahlaki temele dayanması gerektiğini hatırlatmaktadır. Nerede Aliya’nın Sırp vandalizmine karşı mücadele ederken bile sürekli gündemde tuttuğu ahlaki ilkeler, nerede bir çocuğun gözleri önünde babasını katleden bir hastalıklı cinayet stratejisi.

Öyle görülüyor ki, Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürtlerin en önemli eksikliği Barzani ve İzzetbegoviç gibi bir siyaset bilgesini çıkaramamış olmasıdır. Onlar halklarını yaşatmaya uğraşırken, PKK uyguladığı akıl dışı yöntemlerle Kürt halkını ölüme sürüklüyor.

Son günlerin önemli bir tartışma konusu da HDP’li belediyelere PKK terörüne destek verdikleri dolayısıyla kayyum atanması kararıdır. Belediyelere atanan kayyum, belediyelerin teröre destek vermesinden dolayı yapılmıştır. Kuşkusuz burada hedef terör örgütüdür. Kürt vatandaşlarımız, onların dili ve kültürü değil. Bu yüzden belediyelerdeki Kürtçe ibareler yerine takılmalıdır. Bu konuda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu soruna doğru yerden bakmaktadır. Sorun Kürtçe değil, terördür.

Kayyum konusunda PKK- HDP ve Kürt milliyetçileri ile bunların dışında kalan Kürtler arasındaki derin görüş farklılığı sorunun sosyolojik olarak Kürt siyasal aktörleri ile Kürt halkı arasında olduğunu gösteriyor. Kürt milliyetçileri kararın Kürt halkında yarattığı etkiyi ya gözlemleyemiyor ya da gözlemlemek ve üzerine düşünmekten kaçınıyor. Bu analizi yapacak yerde sorunu devletin ve siyasal iktidarın üzerine atarak kendini sorumluluktan sıyırmaya çalışıyorlar. Hermetik siyasal atıl aklın tipik davranışıdır bu. Olayların sorumlusu daima kendi dışına atarak anlamlandırmaya çalışır.

Öte yandan HDP’lilerin kayyuma karşı halkı sokağa çağrısına Kürt halkı anlamlı ve kayda değer bir karşılık vermedi. Bu durum kayyum kararının beklenmeyen bir şey olmadığını gösteriyor. Aslına bakılırsa HDP’li Belediyelere devlet kayyum atamadı; daha önce HDP’li Belediyelere kayyum atayan KCK 'yı görevden uzaklaştırdı. Siyasal olarak formüle edilen eş başkanlık uygulamasının örgütün partiyi denetim altında tutmak için yaptığı açıktı. Bir anlamda örgüt partiye kayyum atamıştı.

Kayyum olayına karşı HDP’li siyasilerin öne çıkardığı halk iradesi kavramı demokrasilerde kuşkusuz önemli bir parametredir. Hatta yöneticilerin seçiminde tek meşru parametredir. Buradaki konu halk iradesine dayanarak iktidara gelenlerin teröre destek verme hakkının olup olmadığı meselesidir. Sorun yöneticilerin nasıl seçileceği meselesi değil, seçilen yöneticilerin terör örgütlerine destek verip vermeyeceği konusudur.

Diğer yandan Belediyelere kayyum atanması her politik karar gibi tartışılacaktır kuşkusuz. Ancak HDP'li belediyelerin kendilerine açılan krediyi nasıl ve ne şekilde heba ettikleri de tartışılmalıdır. Halk desteğini hendek gibi akıl dışı bir siyasete mahkum etmek mutlaka sorgulanmalıdır. Hendek siyasetini başlatıp sonra da 50 kişiye yakın ölümün faturasını devletin üzerine atmakla ancak PKK'lı militanların vicdanlarını rahatlatabilir HDP sözcüleri. Ancak vicdan sahibi insanları asla tatmin edemezler.

Diğer yandan HDP-PKK siyasal çizgisine gönül vermiş gençlerin zihin yapıları son derece sorunlu bir noktada bulunuyor. İnternet üzerinden bir Kürt gencinin Kayyum ve genelde Kürt sorunu konusundaki analizlerini izledim bir süre. Hakikaten siyasal sloganlar üzerinden tartışıyor meseleyi. Öyle anlaşılıyor ki, siyasal bilincin verildiği gettoların ezberi bu. Oralardan özgün bir düşüncenin çıkması mümkün değildir. Siyasal ezberleri ile hayatın gerçekleri o kadar çelişiyor ki, bunu bile fark edemiyorlar. İdeolojik ezberlerini eleştirel ve analitik bir zihinle ele alacağı yerde hayatın gerçekliğini yok saymayı yeğliyor. İnanmış bir militanın zihin yapısı böyledir kuşkusuz.

 Formun Üstü

Aslında üzerinde en çok merak edilen konu kayyum kararına Kürt vatandaşların vereceği tepkidir. Şu ana kadar görünen o ki, HDP'nin belediye hizmetlerinden memnun olmayan geniş bir kitle var.  Kayyum kararına Kürtlerin önemli bir bölümü tepkiyle karşılamıyorsa, eleştiriye başka yerlerden başlamalı.

Hakkari'de bir babanın çocuğunun gözü önünde katledilmesiyle, HDP'li belediyelere kayyum atanmasını karşılaştırıyor militan zihin. Anlaşılan o ki, bunları özdeşleştiriyor, ikisini aynı kategoride görüyor. Böylece yapılan eyleme meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Doğrusu herkesin mantıklı düşünmek gibi bir mecburiyeti yok. Kimse de Aristo mantığını bilmek zorunda değil. Belediyelere Kayyum, bir bayram günü kalleşçe yaklaşıp, çocuğunun gözü önünde babasını katledecek kadar alçaklaşan bir örgüte ve belediyeleri o örgüte bağlı militana yardım ettiği, onun istekleri doğrultusunda hendek kazdığı, onun bombalamakta kullandığı malzemeyi belediye arabasında taşıdığı için atandı. Kayyum atanmasına dönük eleştiri, insanlık dışı bir katliama imza atan PKK vandalizmini eleştirmekten geçiyor.

Diğer yandan Kayyum olayları sırasında Kürtçe tabelaların indirilmesi konusu Türk faşizminin de olaya çarpık bir biçimde yaklaştığını gösterdi. Kürtçe tabela istemiyoruz" moddosuyla ortaya çıkan bir grubun hangi ahlâkı ilke ile bunu söylediklerini belirtmek gerekiyor. Kaldı ki bunun altında Türkçeyi korumak gibi bir refleks varsa aynı tutumun İngilizceye karşı olması gerekmiyor mu?  Yok, eğer sadece Kürtçeye karşı böyle bir tavır varsa bu milliyetçiliğin en ilkel biçimidir kuşkusuz. Hassasiyet PKK karşıtlığı ile temellendiriliyorsa çok daha vahim.

DHKP-C Türkçe kullanıyor diye Türkçe yasaklansın denebilir mi?

Teröre karşı çıkmak çok değerli bir duruştur . Ancak terör veya başka bir sebeple bir halkın diline, kültürüne, inancına karşı çıkmak faşist bir davranıştır. 
Unutmayalım bütün kavimler ve diller yeryüzünde Allah'ın ayetleridir. Özellikle bir Müslüman olarak Allah’ın ayetlerine karşı gelmenin ne anlama geldiğini bilmemiz gerekir.

Öyle görülüyor ki, kayyum olayına karşı çıkan Kürt milliyetçilerinin sömürgecilik ve devlet terörü retoriği çoğu Kürdü tatmin etmiyor. Hatta devlet teröründen şikâyet edenlerin kitlesel terör uygulaması bu iddiayı daha da sorunlu hale getiriyor. Kürt milliyetçi aydınları ise bu gerçekliği görmezden geliyor.

Kürt milliyetçilerine duyulan toplumsal güvensizliğin altında vaat ettikleri geleceğin sanılandan daha sorunlu olma ihtimali var. 
Onlar toplumu kendilerinin siyasal projelerine ikna etmek için, çok kötü şartlarda yasadıklarına ikna etmeye çalışıyor.  Kürt milliyetçilerinin sömürgecilik söylemi burada devreye giriyor. Toplumu sömürgecilik söylemiyle ikna etmeye çalışıyorlar. Oysa toplum yaşadığı gerçekliği hiç de onlar gibi algılamıyor. Kayyum olayı ile iyice ortaya çıkan görüş farklılığı, PKK-HDP siyasal çizgisi önündeki asıl sorunun iktidar ya da devlet değil, bizzat Kürt halkını savundukları siyasal projeye inandıramamaları olduğunu göstermektedir. 



Bu yazı 1478 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI