erotik shop
Bugun...
Bir Kılıçdaroğlu Analizi


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 25-12-2016 22:51

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın bir kaset komplosu sonucu genel Başkanlığı bırakmak zorunda kalmasının ardından, Türk siyasetinin en köklü partilerinden biri olan CHP’nin başına geçti.

Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçtiğinde, Yirminci yüzyılın başlarında dizayn edilen, ilkeleri belirlenen bir partinin başında buldu kendini. Kuşkusuz sol cenahta büyük ümitlerin yol açmasına yol açtı. Ancak zaman geçtikçe bu ümitler tükenmeye, şimdilerde ise yok olmaya başladı. Ümitlerin yok olmasının altında hem ideolojik sorunla, hem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeterli potansiyeli olmaması yatmaktadır. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, CHP asıl sorunu Kemal KIlıçdaroğlu’nun yetersizliği değildir.

Burada ilk üzerinde durulacak husus, CHP’nin liderden çok daha derin sorunları olduğu noktasıdır. Günümüzdeki asıl tartışma konusu CHP’nin neye karşılık geldiği sorunudur.

Uzun yıllar ki, bu dönemlerin en önemli özelliği seçimlerin olmayışı ve CHP’nin bir devlet partisi olmasıdır; CHP, demokratik değerlere uzak bir büyüme dönemi olmuştur. Tek Parti dönemlerinde seçimlerin olmayışı ve Türk modernleşmesinin bürokratik kadrolar eliyle yürütülmesi CHP’ni bürokratik bir parti haline getirmiştir. Bundan dolayı kritik dönemlerde demokrasiden değil, bürokrasiden yana tavır koymuştur. Bu durum 27 Mayıs ve özellikle 28 Şubat döneminde alınan tavırla ortaya konmuştur. 27 Mayıs,28 Şubat, Ak Partiye kapatma davasının açılması, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı Serüveni, 17 25 Aralık soruşturması gibi kritik olaylarda CHP, sürekli olarak bürokratik güçlerin en önemli müttefiki olmuştur.

CHP ve onun Genel Başkanının önündeki diğer bir önemli sorunda partinin ideolojisiyle ilgilidir. Parti altı ok diye tanımladığı ideolojik çerçevede konumlandırıyor kendini. Bu ilkeler devletin topluma öncelendiği bir dönemin ürünü. CHP, Kemalizm’in 1930’larda inşa edilmiş ideolojik formasyonu ile çağımızın çoğulcu demokratik değerleri arasına sıkışmış durumdadır. Burada temel sorun CHP seçmeninin önemli bir kısmı yapılan bütün değişim hamlelerini Kemalizm ideolojisinden ödün vermek olarak yorumlamasıdır. Bu durum CHP’nin yenileşme çabalarının önündeki en büyük engeldir.

Anadolu solu kavramsallaştırması, CHP’nin din anlayışına yönelik eleştirilere cevap vermek amacıyla zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından ortaya atılmış bir kavramsallaştırmadır. Daha önce aynı endişeden hareketle Bülent Ecevit de “İnançlara saygılı laiklik” tezini geliştirmişti. Bu çabaların hiçbiri,özellikle Tek Parti dönemindeki din karşıtı uygulamalardan kalan,halkın büyük ölçüde paylaştığı olumsuz yargıyı değiştirmeye yetmedi.

Kemalizm ve demokratik değerler arasına sıkışma kuşkusuz önemli bir sorundur. Kemalizm, daha çok askeri ve sivil bürokrasiye yaslanan bir arka plana sahiptir. CHP sürekli olarak halktan çok bürokrasiye yaslanmıştır. Bu davranış biçimi CHP’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden biridir.

Laiklik anlayışındaki belirsizlik, bir taraftan din –devlet ilişkilerinin konumlanmasında, diğer yandan ibadet özgürlüğünün gerçekleştirilmesinde sorunlar çıkarmaktadır. Laikliğin özgürlük değil de devletin dine müdahale şeklinde yorumlanması sorunu daha da karmaşık hale getirmiştir.

Tek Parti dönemi mirası ve bu mirası kabullenme konusundaki iştahı, CHP’nin en önemli açmazlarından biridir. Tek Parti Döneminde Kürt ve İslam politikaları, bir taraftan Kürtleri, diğer taraftan dindarları CHP’den küstürmüştür.

Kemal KIlıçdaroğlu’nun önemli bir eksikliği de düşüncelerinde bir tutarlılık olmamasıdır. Birkaç saat önce dile getirdiği bir tezi daha sonra reddeden bir noktaya savrulması artık alışılmış bir durum olarak görülmektedir.

Kılıçdaroğlu’nun negatif siyasette ısrar etmesi de önemli zaaflarından biridir. Negatif siyaset neyin yapılması gerektiği üzerinden değil, neyin engellenmesi gerektiği üzerinden hareket eder. Negatif siyasetin halkın beklentilerine karşılık vermeyen bir siyaset olduğuna kuşku yok.

Son Anayasa Değişikliği paketini ısrarla bir rejim tartışmasına dönüştürme gayreti de bu negatif siyasete örnektir. Hiç gereği yokken ve Anayasa değişikliği paketinde hiçbir atıf yokken, eyalet sisteminin getirilmek istendiğini savunması bu tutarsızlığa bir örnektir. Kaldı ki, eyalet sistemi mümkün demokratik sistemlerden biridir. Bir partinin eyalet sistemini savunması, rejim değişikliğine değil, sistem değişikliğine işaret eder. Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet modellemelerine tek ve değişmez örnek olarak, Türkiye Cumhuriyetinde uygulanan sistemi görmesi de konuya ne kadar dar kapsamlı ve ideolojik baktığını göstermektedir.

            Kılıçdaroğlu, kuşkusuz Anayasa değişikliğinin bir rejim meselesi olmadığını bilmektedir. Peki, neden ısrarla konuyu rejim değişikliğine getirmeye çalışmaktadır? Çünkü bir taraftan Ak Partiyi rejim düşmanı bir parti konumuna getirmek, diğer yandan bu tezle Ak Partiye karşı bir muhalefet bloğu oluşturmaya; askeri ve sivil bürokrasinin desteğini almayı hedeflemektedir. Oyca bu tip siyasetin sonuç vermediği defalarca kanıtlanmıştır. Kaldı ki, askeri ve sivil bürokrasi de artık Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verecek bir ideolojik donanımda değildir. Ak Parti iktidarıyla askeri ve sivil bürokrasinin sol-ulusalcı refleksleri önemli ölçüde kırılmıştır.

            Öyle görülüyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasal ve kültürel yönden yeterli derinliğinin olmaması, dünyayı ve yeni gelişmeleri anlamadaki entelektüel yetersizliği, konuşmalarındaki tutarsızlık, laiklik konusundaki klasik ve çoktan terk edilmiş arkaik anlayışı, halkla iletişim sağlayacak sağlıklı bir dil kurmasının önündeki engeller olarak karşımıza çıkmaktadır. 



Bu yazı 1599 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI