erotik shop
Bugun...
Referandum Notları


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 03-03-2017 02:50

16 Nisan 2017 tarihinde oylanacak olan referandum çeşitli açılardan tartışılmaktadır. Ancak tartışmanın özü yönetim ergleri arasındaki uyumsuzluğu gidermek ve daha etkin bir yönetim mekanizması oluşturmaktır. Ancak referanduma özellikle muhalefet tarafından çok farklı anlamlar yüklenerek, bir anlamda tartışma amacından saptırılmaktadır.

                                                           ------

Tek kişinin hâkimiyeti ve diktatörlük söylemi, milletin iktidarının önünü kapatmak ve vesayet retoriğinin üzerini örtmek içindir. “Sivil diktatörlük söylemi” ne yazık ki daha özgürlükçü bir demokratik arayış için değil, sivil siyasetin önünü tıkamak için araçsallaştırmaktadır.

                                             --------

Anayasa referandumuna "hayır" diyecek vatandaşlara vatan haini veya terörist denebilir mi, hiç kuşkusuz hayır. Herkes kendi anlayışına siyasal duruşuna göre karar verecektir.  Söylenmesi gereken şudur: PKK ve FETÖ gibi terör örgütleri de Anayasa referandumuna hayır diyor.  Burada hayır diyenleri hangi saiklerin bir araya getirdiği de sorgulanacaktır kuşkusuz.

                                               --------

Fazla söze gerek yok, 367 krizini çıkaranlar,"hayır" kampanyasının arkasındakilerdir. Bu odakların demokrasi, diktatörlük ve özgürlük söylemlerine kanmamak gerekir.

                                             --------

Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmemeyi kazanç olarak gören CHP işin bugüne geleceğini tahmin edemeyecek kadar öngörüsüz bir siyaset güttü. Abdullah Gül’ün seçimini şirazesinden çıkarılarak vesayet odaklarıyla işbirliğine giden CHP, sivil siyasetin önünü kapatmıştır.

                                               --------

Gerçekten de bugün aktüel olan Anayasa Referandumunun müsebbibi CHP'dir. Zamanında Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığına aday gösterilince, eşi başörtülü olduğu ve bunun laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle (kuşkusuz bu kadar akıl ve ahlak dışı bir gerekçe olamazdı) vesayet kurumu yargıyı harekete geçirerek 367 krizini ortaya çıkardı. Bunun üzerine Ak Parti Cumhurbaşkanlığı seçimini halka götüren değişikliği yaptı. CHP hem Abdullah Gül'ün seçimini engelleyemedi, hem de bir vesayet kurumu olan Cumhurbaşkanlığının demokratik meşruiyetinin önünü tıkayamadı.  CHP'nin girişimiyle iki başlılık ortaya çıktı. Şimdi yapılacak referandum bu yönetim krizini aşmaya ilişkindir. 
Sorun CHP'nin vesayet kurumu harekete geçirerek sistemi kilitleme arayışının çözümüdür. Bundan sonra seçeceğimiz iktidarlar vesayet kurumlarının engellemeleri ile karşılaşmayacak, siyasal programını uygulayacak biz de hiçbir mazerete sığınmadan onu sorumlu tutacağız. Hiç kuşkusuz "hayır" vesayeti güçlendirip sivil siyasetin önünü tıkamaya dönük bir tepkidir ve demokratik siyaset ve özgürlükle ilgili hiçbir ilgisi yoktur. Hayır diyenler hangi argümanı öne sürerse sürsün, nihayetinde bu vesayete verilmiş destektir.

                                               -------

Kuşkusuz Anayasa referandumunda, seçilmiş başbakana parmak sallayanlar, Başbakana omuz atanlar, her kuvvet komutanının değişiminde laiklik ve irtica üzerinden seçilmiş iktidarı dövmeye kalkışanlar, bir Başbakana 18 maddelik irtica paketini hazırlayıp şapır şapır terletenler, "Adam olmak için laik olmak gerekir" diyen hukukçular, eşi başörtülü diye bir adayın cumhurbaşkanı seçilmesine hukuk katliamı yaparak 367 kepazeliğini yaşatanlar, 27 Nisan muhtırasını hazırlayanlar, başörtülü öğrencilere hukuk yoluyla üniversiteyi kapatanlar, ikna odaları yapanlar da dikkate alınacaktır.

                                               --------

CHP'nin anayasa referandumunu varoluş mücadelesi, vatan, bağımsızlık kavramları üzerine kurması, 15 Temmuzu başarıyla savuşturan Erdoğan'ın aleyhine mi,yoksa lehine mi? Bu değerler üzerine kurulan referandumda öyle sanıyorum Erdoğan daha avantajlı olacaktır.

                                               --------

Diktatörlük yöneticinin iktidara geliş yöntemiyle ilgilidir. Devrim, ihtilal veya seçim yöntemlerinden biriyle iktidara gelen ve bir daha özgür seçimlerin yapılmadığı yönetimler diktatörlüktür. Halkın özgür iradesiyle seçtiği ve görev süresi dolduktan sonra geleceği ikinci bir seçime bağlı kimse diktatör değildir. Bu yüzden Erdoğan'ı sevelim sevmeyelim, geldiği bütün görevlere halkın iradesiyle gelmiştir. Bundan dolayı asla diktatör diye nitelenemez.

                                               -------

Başkan seçtiğimizde tek adam olmaz. Halk bir kişi üzerinde çoğunluk kararı ile uzlaşmıştır. O,tek kişi üzerinde halkın çoğunluğu uzlaşmıştır. Beş yıl sonra bu kararını değiştirir veya değiştirmez. Başkan her defasında yüzde ellinin üzerinde seçileceği için demokratik meşruiyeti asla tartışılamaz.

                                               -------

Anayasa referandumu için kimin ne söylediğinden çok değişiklikleri okuyun, eski anayasaya bakın, değişiklikle öncekileri karşılaştırın, kendiniz karar verin. Söylenen çok şeyin gerçekle ilgili olmadığını göreceksiniz.  Sanal alemde yapılan çok sayıda yorumdan anladığım, maddelerin okunmadığıdır. Okunmayan bir metin üzerine yorum yapmak, en azından ahlaki değildir. Normal vatandaş bunu yapabilir, ama belli bir seviyeye gelmiş kimseler için bu tutum kabul edilemez.

                                               --------

Anayasa değişikliği ile eski Anayasa maddelerini karşılıklı koyarak okuyun. Eğer hala yeni değişikliklerin daha az demokratik olduğunu düşünüyorsanız, ideolojiniz gerçeğin önüne geçmiş demektir. Ne yazık ki, marjinal gruplar, sol ve Kürt milliyetçisi çevreler, Anayasada yapılması gereken değişikliklerden ötürü değil, ideolojik bağlılıklarından ötürü yorum yapıyorlar. İdeolojik grupların bir önemli yanılgısı da toplumun kendileri gibi düşündüğüne inanmalarıdır. Yoksa bu kadar iddialı yorumlar olabilir mi? Benim gördüğüm kadarıyla Anayasa referandumunun özü, sivil siyaseti denetlemeye çalışan vesayet güçleri ile sivil siyaset arasındaki iktidar mücadelesidir.

                                               --------

Ana sorun tek adamlık ya da diktatörlük sorunu değildir. Ana sorun yönetimde ortaya çıkacak uyumsuzluğa bir önlem alma çabasıdır. 
Ayrıca mükemmel, kusursuz sistem yoktur. Zaman içinde farklı sorunlar doğabilir bunları da onarmak siyasetin işidir zaten. Ne yazık ki, özellikle 1960 sonrası iktidarlar askeri-yargı ve sivil bürokrasinin denetimi altında görev yapmak zorunda kalmış ve bunun sonucunda programlarını tam anlamıyla uygulayamamışlardır. Oysa başkan halkoyuyla seçilip programını uygulayacak ve seçmen " bir şeyler yapacak ama bırakmıyorlar" düşüncesini ortadan kaldıracaktır. Başkan programını uygulayacak ve beş yılın sonunda bu icraat test edilecektir. 

                                                                       -------
Ayrıca başkanlık sistemine kuvvetler ayrılığı üzerinden eleştiri yapılması da çok anlamlı değil. Çünkü cumhuriyetin kuruluşundan beri kuvvetler ayrılığı hiç olmadı ki. Ayrıca siyasetle denetlenmeyen bir mutlak kuvvetler ayrılığı da çok sayıda sorun doğurabilir. Özellikle yargı hiç görevi olmadığı halde yürütmenin kanun yapma görevini engelleyebilir. Unutmayın 28 Şubat savcıları, 367 krizini ortaya çıkaran savcı idi. Önemli olan savcıyı kimin seçtiği değil, savcının niteliğidir. Başkanın seçtiği savcının kötü yargı bürokrasisi içinden seçilen savcının iyi olduğunun hiçbir garantisi yoktur ayrıca. Yargıçların içe kapalı bir sistemle seçilmeleri yargıya ait bir vesayet odağı doğurma tehlikesi de vardır kuşkusuz.

                                                           -------

Referandumun bereketi: Kemal Kılıçdaroğlu" Hayır da evet de diyen saygı değerdir. Biz evet diyenlere de saygı duyuyoruz" diyor. Sağduyulu bir demeç. Daha on beş gün önce şöyle diyordu Kılıçdaroğlu: " Bu değişikliğe evet diyenler Cumhuriyetin birikimine ve demokrasiye ihanet etmiştir." Ötekinin oyuna ihtiyaç diyalogu artırır,  söylemi yumuşatır.

                                               --------

Sivil siyasal iktidarları sonuna dek eleştirmek, ancak vesayet güçlerinin, "sivil diktatörlük " söylemiyle Türkiye'deki sivil siyaseti zayıf düşürmeye yönelik cephenin tuzağına düşmemek gerekir.

                                               -------

Her insan doğru bildiği düşünceyi savunmakta özgürdür. Ben Türk siyasal tarihinin 12 Eylül sonrasını yaşayarak, ondan öncesini kaynaklardan öğrendim. 
 Vesayet ve sivil iktidar mücadelesini iyi bilirim. Sivil halka bazı sözler vererek iktidar olanların vesayetin unsurları olan askeri ve devlet bürokrasisi ile karşılaştıklarında verdikleri sözlerin altında nasıl ezildiklerine defalarca tanık oldum.  Vesayet sivil iktidarı zorluyor hem kendi iktidarını sağlamlaştırıyor hem de sivil iktidarı dediklerini yapamayacak kadar güvensiz bir konuma düşürerek zayıflatıyordu. Çoğu siyasetçi bürokratik vesayetin bu tutumuna teslim oldu. Olmayanlarda ya darbe ya faili meçhul girişimlerle siyasetin dışına itildi. Menderes, Özal ve Erbakan'ın başına gelen Erdoğan üzerinde defalarca denenen buydu. Erbakan'ın iktidara gelirken öteki Türkiye'nin temsilcisi olarak "selam duracaklar" sözünün arkasında nasıl ezilmişti bürokratik vesayet kurumları tarafından. Sonunda ona oy veren kitle "selam durmuyorlar" diyerek sorumluluğu ona yüklemişti. Askeri, yargı, üniversite bileşenlerinden oluşan bürokratik vesayet kurumlarının oluşturduğu baskı altında dayatılan 18 madde sürecinde bir Anıtkabir ziyaretinde çektiği eziyet yanaklarından dökülen terden hissediliyordu. 

                                                           -------

Bazı siyasilerde vesayetin emrine girerek siyasal ömürlerini tamamladılar Demirel bu türün en belirgin örneğidir. Kuşkusuz Ecevit' de böyle bir değişimle siyasi hayatını tamamladı. Türkeş zaten bürokrasiden gelen bir siyasal aktördü. 
Kuşkusuz vesayet sistemi en büyük gerilemeyi Erdoğan döneminde yaşadı. Ama dünya değişmiş vesayette entelektüel gücünü büyük ölçüde yitirmiştir. Yine de Erdoğan'ı yolundan döndürmek ve kendi egemenliklerini sürdürmek için her türlü girişimi yaptılar. Erdoğan tıpkı Cemaat olayında olduğu gibi bu güçlerle cepheden mücadeleye girişerek büyüdü. Hayır kampanyasının neye karşılık geldiğini görebilmek gerekir. Ben Türkiye için hayırlı olanın "evet" olduğunu düşünüyorum.

                                                           -------

Sivil iradeyi güçlendiren değişiklik için "hayır" çıkarsa, ülkem adına üzülmek gerekir. Vesayet karşısında ezilmemek için, sivil iradeyi daha da güçlendirmek için değişiklikleri desteklemek gerekir. Vesayet kurumlarının desteklenmesi anlamına gelen hayır kampanyasının etkisiz kalması için çalışmak gerekir. Hayır yüzümüzü kızardır çünkü. Bu ülke böyle bir geriliği kaldıramaz.

                                                           --------

Türk siyasal sisteminde cumhurbaşkanı, merkezin değerlerini taşımayan iktidarlara karşı bir emniyet vanası olarak büyük yetkilerle donanmıştı. 28 Şubatta Demirel bu rolü çok iyi oynamış, meclis çoğunluğu olan iki partinin çoğunluğuna hükümeti kurma görevini vermemişti. Artık bu zorunluluk da ortadan kalkmıştır. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilerek göreve gelmiştir.

                                               -------

Mevcut sistemde Cumhurbaşkanının yetkileriyle başbakanın yetkileri arasında bir uyumsuzluk var. Bir Cumhurbaşkanı şu an kullanacağı yetkilerle sistemi kilitleyebilir

-------

Konuyu öteye beriye çekmeye hiç gerek yok. Getirilmek istenen değişiklik mevcut olandan, sivil iktidarı güçlendirmek ve vesayet odaklarının etkisinden kurtarmak için bakımından daha ileri ve iyi bir seviyededir.

                                               -------

Askeri ve sivil bürokrasi, darbeci güçlerin, terör örgütlerinin istediği şey zayıf iktidar modelleridir. Oysa yeni anayasa değişikliği kabul edilirse iktidarlar yüzde ellinin üzerinde desteğe sahip çok güçlü iktidarlar olacak.

                                                           -------

MHP ideolojisine ve kültürel milliyetçiliğin dışında siyasal milliyetçiliğe muhalif bir noktada duruyorum. Buna karşı MHP'nin Anayasa referandumunda takındığı tavrı; CHP, İP ve SP gibi partilerden, PKK terörüyle arasına mesafe koyamayan HDP'den; doğrudan terör örgütü olan PKK ve FETÖ 'nün tavrından çok daha değerli ve ahlâklı buluyorum.

                                               ------

Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye'yi kutuplaştıracağı tezini destekleyecek hiçbir nesnel veri yok elimizde. Tam tersi bu sistem kutuplaşmayı engelleyici bir rol oynamaktadır. Yüzde elli seçim şartı bugünden meyvelerini vermeye başlamıştır. Şimdiye kadar kendine oy vermeyen seçmenlere karşı çok daha yumuşak bir dil kullanıyor partiler. Örneğin CHP en sert muhalefet yaptığı Taksim Camii konusunda sessiz kalıyor, Ak Parti seçmenine karşı özenli bir dil kullanıyor. Doğrusu bu sistemin kutuplaşmayı artıracağı tezi sadece ideolojik bir önyargıdır.

                                               --------

Referandum da nasıl bir sonuç çıkar bilemem. Ama ben Vural Savaş'ın RP'ne kapatma davası açarken kullandığı aşağılayıcı sözleri, Yekta Güngör Özden'in laik olmayan adam değildir değerlendirmesini, 28 Şubatın kudretli generallerinin her devir teslimde sivil iktidarı azarlar gibi laiklik vurgularını, halk iradesiyle seçilmiş bir meşru başbakana (Erbakan)bir askerin hakaret etmesini, her yazısında iktidara oy veren seçmene hakaret eden seçkin yazarlar(Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve Yılmaz Özdil), üniversite kapılarında ikna odaları kuranları, Sabiha Kanadoğlu gibi, insanlığın tüm hukuk birikimini inkar edercesine 367 olayını ortaya atanları, 15 Temmuzda millet iradesini çiğnemeye çalışanları; yollara bombalar tuzaklayan, canlı bombalarla insanları katleden katilleri, kendini ülkenin asıl sahibi zannedenleri, Erdoğan' a karşı her türlü hukuk dışı muhalefeti meşru görenleri, yüzde ellinin üzerinde oy alan ve en çok iki dönem seçilme ile sınırlandıran bir düzenlemeyi diktatörlük olarak tanımlayanları unutmadan ve onların safında durmayarak oy vereceğim.

                                                           ------

Milliyetçi yayın organlarından Yeniçağ gazetesi hayır, Ortadoğu Gazetesi ise evet kampanyası yürütüyor. Yeniçağ Gazetesinin hayır kampanyasının kullandığı resimde Atatürk ve Türkeş'in birlikte resmini kullanıyor. Kuşkusuz Bahçeli'ye karşı Akşener ekibini destekliyor. Ortadoğu ise Devlet Bahçeli'nin yanında duruyor. Ulusalcı-laik-Kemalist milliyetçilerle, muhafazakar milliyetçiler karşı karşıya. MHP'nin iç bütünlüğünü sağlaması artık zor görünüyor. 
Bakalım Bahçeli, Fethullah Gülen Çetesinin Akşener üzerinden MHP'yi ele geçirme operasyonuna engel olabilecek mi? MHP'de savaş kızışıyor.
Mersin Çanakkale hattındaki laik-Kemalist- ulusalcı milliyetçilik mi, yoksa Erzurum-İstanbul hattındaki muhafazakar milliyetçiler mi kazanacak? 
Referandum MHP için sistem değişikliğinden çok öte anlamlar taşıyor.

                                               ------

Rivayet o ki, Karadeniz köylerinden birinde bir yaşlı kadın sırtında yükü, elinde su testisiyle evine gitmektedir. O sırada kravatlı bir adam yanına yaklaşır ve kadına yardımcı olmak üzere testiyi vermesini ister. Kadın testiyi verir ve bir süre beraber yürüdükten sonra eve varırlar. Kadın, adama kim olduğunu sorar. Adam CHP milletvekili adayı olduğunu, kendisini desteklemesi için CHP’ne oy vermesini ister. Kadının tepkisi: “O taşıdığın suyla abdest alacaktım, artık o suyla abdest olmaz” der ve suyu döker. Belki de bu olay hiç gerçekleşmemiştir; ama bir zihniyet dünyasını anlamak için önemli bir göstergedir. Kaldı ki, bu algının sorumlusu millet değil CHP’nin kendisidir. Bundan dolayı muhafazakar seçmenin karar vermesinde CHP’nin nerede durduğu önemlidir. Her halükarda bu seçmen kitlesi CHP’nin durduğu yerin karşısında konumlanır. Referandumda bu belirleyici gerçeği gözden uzak tutmamak gerekir.

                                                           ------

Hiçbir yönetim biçimi mükemmel değildir. Çünkü insan ontolojisi mükemmel sonuç üretmeye elverişli değildir. Yeni değişiklikte bazı sorunlar doğurabilir. O zaman tekrar değiştirilebilir. Yeni değişiklik eskisinden daha ileri bir değişikliktir. Bu yüzden yeni değişikliklerin daha sivil ve demokratik olduğunu düşünüyorum.  Kuşkusuz hayır diyenlerin en büyük paydası olan CHP'nin vesayet odaklarıyla olan bağlantısı da evet demem için önemli bir etken. Hiçbir parti sırtını vesayet odaklarına dayanmayacak, her parti toplumda yüzde elliyi aşacak bir konsensüs arayacaktır. Bu durum kutuplaşmayı artırıcı değil engelleyici rol oynar. Tüm partiler öteki mahallenin seçmenlerine ulaşacak bir yol arayacaktır. Bakın anayasa referandumu bile CHP liderini geçmişte hiç yapmadığı bir davranışa yöneltmiş, başörtülü bir kıza yapılan saldırıdan dolayı ziyaret etmiştir. Çünkü % 50'ye ulaşmak için onların oyuna muhtaçtır. Bu durum ideolojik davranışları törpüleyecek diyalog kanallarını açacaktır.

                                               ------

Anayasa referandumuna maslahat açısından bakıyorum. Benim görüşüm değişikliklerin sivil iktidarın önünü kapatan bürokratik güçleri etkisizleştirip sivil iktidarın önünü açacağı yönündedir. Bu yüzden değişikliği benimsiyorum. Sonucun ne olacağını bilemem, ama benim kararım evet yönünde olacaktır. 
Sivil iktidar her defasında % 50'nin üzerinde seçilecek ve programını bürokratik hiçbir vesayet odağı ile engellemeden yapacak ve beş yıl sonra tekrar karşımıza çıkacaktır.

                                                           -------

Vesayetin en büyük kurumu olan ve başörtülü velilerin bile çocuklarının mezuniyet törenlerine katılamadığı süreçten, askeri cenahta türben serbestîsine; Taksim'e cami yapılmasına "Türkiye laiktir laik kalacak " mottosuyla karşı çıkanlardan Taksime cami inşaatının başlamasına karşı sessizliğe gömülmeye yol açmasına yol açan referandumun bereketidir. 
Referanduma sadece istikrar yaratacağı, yönetimdeki ikiliği gidereceği için değil, siyasal partileri öteki saydıkları seçmene karşı diyaloga açacağı için evet temeli. 
Referandum diktatörlüğün değil, farklı toplumsal kesimlerle diyalogun önünü açacaktır. 



Bu yazı 2005 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI