erotik shop
Bugun...


''Başımıza gelenler gelebilecek olanların en iyisidir..''
Aslında bütün hayat bu basit olay gibi, kendi içinde bir sır saklıyor ve biz o sırın ortaya çıkası için bekleyip, çabalamamız gerekiyor. Peygamberimizin ve arkadaşlarının yaşadığı Hudeybiye tecrübesi bunun en güzel örneğidir. Hudeybiye anlaşmasının bütün maddeleri Müslümanları aleyhine gözüktüğü halde İslam’ın ilerlemesine en güzel katkıyı bu anlaşma yapmıştır. Her Çocuk Özeldir filminde küçük çocuğun artık çığırından çıktığını düşünen babası tarafında yatılı okula gönderilmesine hepimiz başta içten içe kızmış ve üzülmüşüzdür. Ama o küçük çocuk için o yatılı okul hayatının geri kalanı için en mükemmel değişim olarak fayda göstermiş ve orda hayatını değiştirecek öğretmeni ile tanışmıştır. 2015 yapımı Yarına Dönüş(The Sum of Histories) filmi baştan sona işlemeye çalıştığımız bu konuyu ele almakta ve başımıza gelebileceklerin faklı kombinasyonlarını işleyerek aslında meselenin iç yüzündeki hikmetleri bize anlatmaktadır. Kısaca; başımıza gelenler gelebilecek olanların en iyisidir.

facebook-paylas
Tarih: 22-01-2017 00:19
''Başımıza gelenler gelebilecek olanların en iyisidir..''
+ -

İnsan hayatının iki boyutu vardır. Birincisi insan davranışları yani irademiz ile tercih ettiğimiz davranışlardır. İkincisi ise bizim dışımızda gelişen olaylardır. Aslında biz bu meseleye toptan kader deyip işin içerisinden çıkmayı yeğliyoruz. Çünkü bu şekilde bir niteleme bize çok daha kolay ve sorunsuz gözüküyor. Oysaki insan hayatı için en önemli mesele bütün sorumluluğu, suçu kader diyerek kendi sırtımızdan atmaktır. Hayatta her an bir şeyler yaşıyoruz. Her gün başımıza olaylar geliyor. Bazen gülüyoruz, bazen tebessüm ediyoruz, bazen kahkaha atıyoruz mutlu oluyoruz. Bazı durumlarda ise ağlıyoruz, kendimizi harap ediyoruz, üzülüyoruz. Genel kanaate göre bunları hepsi kader ile meydana geliyor. Oysa ki durum biraz bundan farklı. Şöyle ki, insan kendi davranışlarını kendi iradesi ile belirler, tercih eder ve yapar. Yeryüzündeki fesadın, düzen bozulmasının, adaletsizliğin, kaosun, savaşın yegâne sebebi insan iradesidir. Psikolojik buhranların, sosyal çıkmazların, siyasi inhirafların, ailevi sorunların sorumlusu insanın iradesi ile tercih ettiği davranışlardır. İnsan iradesi dışında gerçekleşen bazı davranışlarda vardır. Örneğin anne-babamızı biz tercih edemeyiz. Yâda nerede doğacağımız bizim tercihimiz değildir. Bu tür olayların da bir kısmı bizim dışımızdaki kişilerin tercihi, bir kısmı da ilahi takdirdir. Biz bu olayların sebepleri ve sonuçları ile ilgiliyizdir ama bu duruma bakış açımız her zaman yanlış olmuştur. Bir parmak bize ilerde bir şeyi işaret etmektedir ancak biz ilerde işaret edilene değil doğrudan parmağa bakarız ve bundan bir anlam çıkartamayız. Oysaki ilerde bize gösterilen duruma baksak hayat bizim için çok daha anlamlı olacaktır. 

Allah Kur’an’da “Kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın” buyurur. Başka bir ayette, “İnsanların kendi ellerinin yaptıkları dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı.” Buyrulmuştur. Başka bir ayette,  “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir.” Buyrulmuştur. Başka bir ayette, “Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse” Buyrulmuştur. Bu ve bunlara benzer ayetlerden anladığımız başımıza gelen musibetlerde güzelliklerde kendi ellerimizle yaptıklarımızdan yani, irademiz ile tercih ettiklerimizden dolayıdır. Yine başka bir ayette ,“İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister.” Buyrularak insanın yapıp-ettiklerinin sonucunda hayrında-iyinin de-güzelinde, şerrinde-kötünün de-çirkininde oluştuğu vurgulanmıştır. Bu durumda insanın başına gelen olayların sebepleri düşünüldüğünde bunun en bariz olanının insanın yaptıkları olduğunu görüyoruz. İnsan yaptıklarının sonucu düşünmeden, yaptığının anlamını bilmeden, acelecilik duygusunu kontrol altında tutmaktansa her şeyin biran önce gerçekleşmesini istiyor yapıp-ediyor ve nihayetinde ortaya çıkan sonuçlar her insanı etkiliyor. Yapılan işler güzel olduğunda sonuç insanlık adına güzel olurken, yapılan kötülüklerin bedelini de yine insanlık ödüyor. Bütün bunlar insan iradesine bağlı gerçekleşiyor. Allah insana irade vererek yeryüzüne halife yani yeryüzünü inşa ve imar edecek, yönetecek varlık vasfını bahşetti. Bunu hayra ya da şerre kullanma yetkisini de insana bıraktı. Bu yüzden insanlığın en temel etkeni eğitimdir. Erdemle eğitilmeyen insan, davranışlarını kontrol edemeyen insan dünyanın sonunu getirecektir. 
İkinci olarak değerlendirdiğimiz ilahi takdir neticesine gerçekleşen olaylar ise insanların imtihan vesilesi olarak değerlendirilen davranışlardır. Allah Teâlâ Kur’an’da “Hanginizin daha iyi işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattık” buyurmaktadır. Burada önemli olan bu olayların bizim hayatımız içerisindeki değeridir. İrademiz dışında gerçekleşen bu olayların hayatımızı etkilemesi kaçınılmaz olmakla birlikte bizim bu olaylar karşısında nasıl bir tavır almamız gerekir? Bu noktada bizim için en iyi yol gösterici Kur’an’ın şu ayetidir;
    "Sizin hayır gördükleriniz şer, şer gördüklerinizde de hayır olabilir. ALLAH bilir, siz bilemezsiniz!" 
Gerek inanın kendi eliyle yaptıkları olsun ve gerekse insanının başına ilahi takdir neticesi gelen davranışlar olsun sonuç itibari ile bize bir mesaj vermeyi amaçlamaktadırlar. Hayatta kendimize bir duruş benimseyecek isek, yaşanılan şeyler karşısında bir konum alacaksak o konum bu ayetin mesajı olmalıdır. Bazı işler vardır aslında hayır-güzellik varmış gibi görünür ama netice itibari ile bize şer getirirler. Bazı işlerde vardır hayır-güzel gibi görürüz, baktığımızda bizim iyiliğimize gibi görünürler ancak sonuçları ortaya çıktığında şerden başka bir şey getirmediklerini görürüz. Ancak bu konunun en önemli mihengi ayetin son kısmıdır; Allah bilir, siz bilmezsiniz. Bu durumda ne yapmak gerekir? Aslında yapılacak iş hayatta duruşumuzu hikmetler üzerine belirlemektir. Bunda da bir hikmet vardır demek, diyebilmek hayatta yaşanan işler karşısında bizim duracağımız konumu olmalıdır. 
Başımıza gelen olaylar ve bu olaylara gelinceye kadar yaptığımız tercihler neticesinde ortaya çıkan olumlu ve olumsuz koşulları değerlendirirken hikmet bakış açısını benimsemeliyiz. Olaylara hikmetini kavrayabilecek kadar fırsat tanırsak bizim için daha güzel bir hayat oluşacaktır. Bu konunun önemi anlamak için ülkemizde ve dünyada kullanılan antidepresan sayısına bakmamız yeterli olacaktır. İnsanlar en ufak bir sıkıntı durumunda dahi zihinlerini işlevsizleştirip içerisinde bulundukları duruma çare üretmektense soluğu doktorun yanında almaktadırlar. Doktorlarımızın da bu konuda hassas davranmaması neticesinde kafaya taktığımız basit bir mesele bizi ömür boyu sürecek bir ilaç bağımlılığına ve sorunlarla baş edemez bir ruh bunalımına sürükleyecektir. Oysa ki sorunlarımızla yüzleşme cesaretini gösterip, sorunlarımızı çözmek için aktif zihin ile çıkış yolları üretme girişimde bulunduğumuzda dünya bizim için daha yaşanılabilir bir yer olacaktır. Bunun için yetiştirdiğiniz evlatlarınıza sorunları ile baş etme yollarını öğretin, gösterin. Çocuklarımızı sorunlarını kendileri çözecek bir şekilde yetiştirsek, ayaklarınızın üzerinde durmaları gerektiğinde daha cesur bir karakter ortaya koyacaklardır. 
Sorunlar ve sıkıntılar karşısında sergilenecek tavrı bize Kur’an’ın ilk ayeti öğretir; “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” Bu ayeti Süleymaniye Vakfı müfessirleri şöyle çevirmişler; “Her şeyi güzel yapan yalnız Allah’tır.” Peygamberimizin, “Her halimizden dolayı Allah’a hamdolsun” hadisini göz önünde bulundurduğumuzda Süleymaniye çevirisinin tefsir mahiyetinde doğru bir yöntem olduğu fikrine ulaşabiliyoruz. Hayatımızda olan ya da olmayan her şey için Rabbimize hamd etme kültürü Kur’an’ın bir düsturu olmakla birlikte peygamberimizin de sünnetidir. Başımıza gelen her şey için, bunun bir imtihan olduğunu bilerek ve bunu kafamıza takarak değil de, bu meseleye çözümler üreterek çözebileceğimizi bilmeliyiz. Bazı meseleleri de çözemeyeceğimizi bu şekilde kalacaklarının bilincinde olmalıyız. Bazı meselelerin de zaman içerisinde çözüme kavuşacağının idrakine yaşamalıyız. 
Bu noktada karşımıza sabır kavramı çıkmaktadır. Sorunlarımızın büyüme sebeplerinden biri de sabırsızlıklarımızdır. Sabır iki manayı ihtiva eden bir kelimedir. Birincisi beklemek, ikincisi ise direnmektir. Kısaca söyleyecek olursak sabır; direnerek beklemektir. Sorunlarımızın çözülmesi için mücadele etmek ve bu aşamada da direnmek yani sorunların çözülmesi için uğraşmak gerekmektedir. 
Hamd ve sabır ile üstesinden gelemeyeceğimiz sorun yoktur. Güzel bir sözde şöyle deniyor; “Bir gün dünyaya ait büyük bir derdin olursa Rabbine dönüp,'Benim büyük bir derdim var!' deme, derdine dönüp, 'Benim büyük bir Rabbim var!' de.” İşte bütün mesele burada, bunu söyleyebilmekte yani her şeye rağmen hamd olsun deyip de mücadeleye, hayat mücadelesine devam edebilmekte. Başka bir ayette Rabbimiz; “Üzülmeyin, gevşemeyin; inanıyorsanız en üstün sizsiniz” nidası ile uyarıyor bizleri. Üzülüyoruz yani depresyona ilk adım ve gevşiyoruz yani depresyon. Ardından gelen ise bir dolu saçma sapan kaçış planından sonra doktorda soluğu almak ve nihayetinde sorunumuza ve gelecek olan sorunlarımıza nihai çözümsüzlük ve insanı en büyük çaresizliğe mahkûm etme; Antidepresan.
İnsanın başına gelenler mevzuunda bizim en çok gözden kaçırdığımız noktalardan biri de sahip olduklarımızın farkında olmayışımız. Kur’an insanın sahip olduklarının farkında olmamasına nankörlük diyor. Bir ayette Rabbimiz, “muhakkak ki insan nankördür ve kendiside buna şahittir.” Diyor ve başka bir ayette ise “Şükredin, nankörlük etmeyin” diyor. Kur’da birçok kelime zıddı ile birlikte kullanılır. Şükür ve nankörlük kavramları da bunun en güzel örneğini gözler önüne serer. İnsanın sıkıntıları ile baş edememesinin önemli sebeplerinden biri de hayatındaki güzellikleri fark edememeleridir. Oysaki Allah bize sayısız nimetler, rızıklar vermiş ve bütün bunları bizim hizmetimize amade kılmıştır. Yaşadığımız olumsuzlukları hamd ve şükür ile def etmenin yanında sahip olduklarımızın da farkında olarak, sahip olduklarımızın şükrünü eda etmek gerekmektedir. Şükür yani sahip olduğun nimetlerin farkında olmak ve sahip olduğun bu nimetleri paylaşmak. Yaşadığımız sıkıntı karşında hamd olsun diyerek o sıkıntı üzerine sabretmek ve yaşanılan güzellikler karşısında yaratıcıya teşekkür ederek nimetin çoğalmasına vesile aramak ile hayatımız bu güne kadar görmediği huzuru, mutluluğu görecek ve o antidepresanların bize vermediği yaşama heyecanını bize bahşedecektir.  
Başımıza gelene olayları karşısında tavrımızın ne olacağını, nerede konuşlanacağımızı bize apaçık bir şekilde anlatan bir kıssa anlatılır Kur’an’da; Musa ve Salih kul(bazı kaynaklara göre Hızır) kıssası.(Kehf suresi 60-82. Ayetler)
    Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; ta iki denizin birleştiği yere kadar  varacağım yahut senelerce yürüyeceğim." Her ikisi, iki denizin  birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup  gitmişti. (Buluşma yerlerini) geçip  gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu  yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.  (Genç adam:) Gördün mü? Dedi,  kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan  başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti. Musa: İşte aradığımız o idi,  dedi. Hemen izlerinin üzerine geri döndüler. 
    
Derken, kullarımızdan bir kul  buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy) vermiş, yine ona tarafımızdan bir  ilim öğretmiştik.  Musa ona: Sana öğretilenden,  bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?  Dedi. 
Dedi ki: Doğrusu sen benimle  beraberliğe sabredemezsin. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir  bilgiye nasıl sabredersin? 
Musa: İnşallah, dedi, sen beni  sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem. 
(O kul:) Eğer bana tâbi  olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru 
sorma! Dedi. 
    
Bunun üzerine yürüdüler.  Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Salih kul) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak  için mi onu geldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! Dedi. 
(Salih kul:) Ben sana, benimle  beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi. 
Musa: Unuttuğum şeyden dolayı  beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi. 
    
Yine yürüdüler. Nihayet bir  erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz  bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın! 
(Salih kul:) Ben sana, benimle  beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi. 
Musa: Eğer, dedi, bundan sonra  sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan  (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın. 
    
Yine yürüdüler. Nihayet bir köy  halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir  etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla  karşılaştılar. (Salih kul) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı  bir ücret alırdın, dedi. 
(Salih kul) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin  içyüzünü haber vereceğim." 
"Gemi var ya, o, denizde  çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı."  

    "Erkek çocuğa gelince, onun  ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe  boğmasından korktuk." (Devam etti:) "Böylece istedik  ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini  versin." 
    
"Duvara gelince, şehirde iki  yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir  kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden  bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım.  İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur." 
Başka bir ayet adeta bu kıssanın özü mahiyetindedir. Rabbimiz şöyle buyuruyor;
    Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz.  Sabredenleri müjdele!

    Kıssa ile ayeti karşılaştırdığımızda;
    Mala gelen zarar-Gemiye gelen zararına
    Cana gelen zarar-Çocuğun ölümüne
    Maldan eksiltme-duvarın tadilatına karşılık geliyor.
 Bunların hepside ayetin sonunda sabra bağlanıyor. Yani bu sorunların üstesinden sabır ile gelinileceği vurgulanıyor. Hayatımızdaki sıkıntıları sınıflandırdığımızda karşımıza aşağı-yukarı çıkacak olan sınıflandırma yukarıdaki şekilde olacaktır. Sıkıntılarımız, sorunlarımız malımızla ilgili olabilir. Araba alma isteği, araba değişme isteği, daha güzel bir araba alma arzusu; ev alma isteği, evimizi büyütme arzusu; zengin olma fikri, daha fazla para kazanma düşüncesi vb şeyler hayatımızda sıkıntı sebebi olabilirler. Canımıza gelen zararlar insanın hayatını en çok etkileyen problemlerdir. Yakınlarımızdan birimizi kaybetmek, sevdiklerimizi kaybetmek ya da hastalanmak, herhangi bir organımızı kaybetmek vb sıkıntılar yaşayabiliriz. Fakirlik, ihtiyaçların fazlalığı, istediklerimize ulaşamamak, beklentilerimizin karşılanamaması vb durumlar da hayatımızda sorunlara sebep olabiliyor. Bütün bunlar ve bunlara benzer daha birçok olay ve olgu karşısında manevi değerleri kendimize kalkan edindiğimizde, hayatımızın entidepresan kullanıcılığından, sıkıntılarla başa çıkamayıp ezilmekten, sorunlar karşısında aciz kalmaktan korunmuş oluruz. Bugün modern psikolojinin akışına bırakmak ya da anı yaşamak vb dediği olay aslında bizim ruhumuzu huzur içinde, sükûnetle inkişaf ettirmek için kullandığımız sabır, şükür ve hamd kavramları ile fazlası ile karşılanmaktadır. Aslında tek ihtiyacımız olan manevi olarak kendimizi geliştirmek. Bizce hemen hemen bütün psikolojik sorunların temelinde ilahi kaynaklı manevi ritüelleri kaybetmekten kaynaklanmaktadır.
Davranışlarımız söz konusu olduğunda, sıkıntılarla daha az karşılaşmak istiyor isek, İslam’ın öngördüğü bazı ritüelleri yerine getirmek gerekmektedir. Bu noktaya kadar genellikle yaşadığımız sorunların sonuçlarıyla nasıl mücadele edileceğini ortaya koymaya çalıştık. Şimdi davranışlarımızın daha kaliteli hale gelmesi, sonuçların daha güzel hale gelmesi için önceden almamız gereken bazı tedbirlerden söz edeceğiz. Bunlar; istişare, istihare, tevekkül.
İstihare kelimesi hayır kelimesinden türemiştir ve iki anlamı vardır. Bu anlamlardan birincisi iyilik, ikincisi tercih etmek, seçmektir. İstihare konusunda her ne kadar rüya ile sonuç alınmak için zorlama yorumlar olsa da, bu konuda geçen hadislerde rüyadan bahsedilmemektedir.
Önce istişare yapmak, danışmak, araştırıp soruşturmak, güvenilir kaynaklardan bilgi almak, sonra istihare yapıp bundan sonra Allah'a güvenip-sığınıp karar vererek uygulamak, yani tevekkül etmek işte tercih edilmesi gereken yol budur.
Yapılacak işlerde, emelimizde, yapmak istediğimiz şeylerde, başvuracağımız yollar gayet net çizgilerle belirlenmiştir; öncelikle konu, yapılacak iş hakkında düşünmek, bilgi toplamak yani istişare yapmak, ardından konunun deruni boyutunu mütalaa ederek kâinatın Rabbi, Meliki, Malikül Mülk olan, Kadir olan Allah Teâlâ’ya sözlü dua şeklinde istekte bulunmak ve bundan sonrasının plan ve programı dâhilinde ondan yardım dilemektir. Rabbimizin izni inayeti ile bir iş hakkında bilgilerimizi toplamak, sebepleri irdelemek, amaçları belirtmek, nasılını, niçinini ortaya koymak ve netice itibari ile de aklımıza, kalbimize bu işin olur gözükmesi ile işe başlamak, dünya üzerinde yapılacak her işi bereketli, muvaffakiyete ulaşmış, gerçekleşmiş sağlam bir iş olarak neticelendirecektir. 
Bir işin en makulü, en olabiliri, tartışılmış, araştırılmış, sorulmuş, fikri planda olgunlaştırılmış, her boyutu ile tartışılmış, sağlam temeller üzerine oturtulmuş olanıdır. Önce kendi hayatımızda, akabinde bizim sorumluluk alanımızda ve bizi yöneten insanların kararlarında bu yol-yöntem serlevha olduğunda işte ve işleyişte aliyul-ala bir noktaya gelineceği bi-iznillah muhakkaktır. Yaşanılan sorunların, kaosların önemli bir kısmı bu noktadaki mantık hatalarından kaynaklanmaktadır. Hani delinin biri kuyuya bir taş atmış ya; biri bir söz söylemiş bizde mantıksal dayanağımızı bu sözün ekseninde tespit etmişiz ve çok işi elimize yüzümüze bulaştırmışız. Oysa mantık soykırımına hayır deyip, yolu-yordamı iyi belirleyip istişare-tevekkül-istihare süzgecinden geçirerek iş yapsak bi-dolu sıkıntı ve işleyiş problemi ile karşılaşmak zorunda kalmayacağız. 
Sözün özü, davranışlarımızın sorunla, sıkıntı ile sonuçlanmasına dur demek için işlerimizi, emellerimizi yoluna-yordamına göre yapalım. Yapılacak yap! Mantığı ile yapılan şeylerin hiçbir şey yapmamak, aksine daha da kötüye gitmek olduğunu hatırımızda diri tutalım. Yol yürüyenindir. Ama elinde haritası olmayan kaybolur. Yol yürüyeceksen önce güzergâhını belirle. İşte o zaman emeline ulaşırsın. Bu emel de bize sorun oluşturmaz, şer olmaz, hayır ile neticelenir.
Her şey olduğu gibi güzel. Yaşadıklarımızı değiştirmek gücü verilse inanın değiştirmeyiz. Çünkü yaşadıklarımızı değiştirdiğimizde ortaya çıkan sonuçların daha iyi olacağından hiçbir zaman emin olamayız ve ortaya çıkan sonuçların daha güzel olacağını tahmin edemeyiz. Bu riske girmeyi kimse göze alamaz. Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde bunun hiç yaşanmamış olmasını dileriz. Belki o yaşanmamış olsa başımıza gelecek olan başka bir durum bizi çok daha fazla harap edecektir. Bu sebepten dolayı başımıza gelen olaylar karşısında teslimiyet tavrı içerinde olmalı ve hikmetini idrak etmeye çalışmalıyız. Hemen herkes bunu yaşamıştır. Gerçekleşmesini çok istediği bir iş gerçekleşmediğinde çok üzülmüş, kendini harap etmiştir. Ancak zaman sonra aslında o olay gerçekleşse ne kadar müşkül ve aciz duruma düşeceğini kavradığında o olay gerçekleşmediği için şükretmiştir. Aslında bütün hayat bu basit olay gibi, kendi içinde bir sır saklıyor ve biz o sırın ortaya çıkası için bekleyip, çabalamamız gerekiyor. 
Peygamberimizin ve arkadaşlarının yaşadığı Hudeybiye tecrübesi bunun en güzel örneğidir. Hudeybiye anlaşmasının bütün maddeleri Müslümanları aleyhine gözüktüğü halde İslam’ın ilerlemesine en güzel katkıyı bu anlaşma yapmıştır. 
Her Çocuk Özeldir filminde küçük çocuğun artık çığırından çıktığını düşünen babası tarafında yatılı okula gönderilmesine hepimiz başta içten içe kızmış ve üzülmüşüzdür. Ama o küçük çocuk için o yatılı okul hayatının geri kalanı için en mükemmel değişim olarak fayda göstermiş ve orda hayatını değiştirecek öğretmeni ile tanışmıştır. 
2015 yapımı Yarına Dönüş(The Sum of Histories) filmi baştan sona işlemeye çalıştığımız bu konuyu ele almakta ve başımıza gelebileceklerin faklı kombinasyonlarını işleyerek aslında meselenin iç yüzündeki hikmetleri bize anlatmaktadır. 
Kısaca; başımıza gelenler gelebilecek olanların en iyisidir.

Fikir Zemini Analiz: Mehmet Doksanbir 

NOT: Bu makalede yer alan tüm görüşler yazara aittir ve Fikir Zemini’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.




Bu haber 1600 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI