Annesi Reyhan (Kürtler Rihan derler) dengesini kaybedip sulara gömülünce babasına sarılıverdi. Sonra Ağabeyi Galib, “baba geri dönelim” dedi ve o da annesinin peşinden gözlerden kayboldu. Babasına sımsıkı sarıldı, ta ki o korkunç dalga, lastik botu devirene kadar.
Babasının ellerinin arasından kayıverdi önce. Sonra gündüzden kalma ılık Akdeniz sularına temas etti minnacık bedeni koyu karanlıkta. Ürperdi. Bolca su yutuverdi tuzlu ve acı. Çırpındı…çırpındı…Akdeniz sessizliğe büründü. Dalgalar duruverdi. Duruldu sular. Bir an utanç hakim oldu geceye. Ondan önce “Dayê!…Bavo!...” sesleri deydi Bodrum’un kayalıklı sahillerine, yankılandı ölüm. Mülteci çocuğun ölümü. Ölü deniz oldu dünya.
Yüzü koyun uzanmış öylece kumsala. Adı Alan… Meşhur Kürt efsanesi Memê Alan’dan almış adını. Soyadı Kurdî. Yani Kürt. Yani ki Halebçe’nin sembolü Ömer Hawar’ın ikizi. O kadar masumca yatıyordu ki gözler ondan başkasını göremez oldu. Anacığını, ağabeyi Galib’i bile unutturdu. Tek başına insanlığın hafızasına kazıdı can havlıyla Akdenizin sularına gömülen binlerce mülteciyi.
Yüzü koyun yatıyor. Göbeciği, sırtcağızı açıkta. Anacığı yanında olsaydı şimdi mutlaka kırmızı tişörtünü aşağı doğru çekiştirirdi. Avuçlarını açmış. Bakın, dünyanızdan hiçbir şey almadım der gibi. Eli boş gidiyorum işte. Kendine doğru gelen askeri görüyor muydu? “Asker amca, yorgunum, sırt üstü dönemem, dalgalarla boğuştum buraya gelene kadar, bitap düştüm. Ama bak ellerim bom boş, ben kaçakçı değilim, mülteciyim ben” mi diyordu?! Kürt çocukları askerlerden, Baas’ın askerlerinden korkarlar ya. O da korkmuş muydu acaba?! Baas’ın askeri mi sanmıştı?! Ölümün gözü açıktır çünkü. Ölüler görüyorlar.
Ya başında dikilmiş asker ne düşünüyordu acaba?! Neden donuk gözlerle bakıyordu mecalsiz? Neden iki büklüm? Sonra öğrendim onun da o yaşlarda bir çocuğu varmış, onu düşünüyormuş. İnşallah yaşıyor diye geçirmiş içinden. Sonra kucağına almış. Çocuk ölüleri kucakta taşınır, bilir onu adap erkan bilenler. Bedeni hafifti ama yükü ağırdı, demiş. Bilgece bir laf etmiş. Asker ayakta duruyor ama ruhunun beli bükük bu yüzden.
Bedeni hafifti Alan’ın. Yükü ağır geldi dünyaya küçük mülteci çocuğun. Nice dramlara tanıklık etmiş, nice medeniyetleri yutuvermiş, nice toplulukları bir daha geri vermemiş Akdeniz kaldıramadı bu yükü ve insanlığın vicdanının sahiline atıverdi. Vicdanın kapıları tel örgülü.
Dünyanın utancı da ağırdır hani. En büyük utanmazlıkların yanından aldırış etmeden geçivermiş, ne çok hayasızlığa, zulme, gaddarlığa bağrında yer vermiş, Firavun’a, Nemrut’a, Dahhak’a kucak açmış dünya bile utandı.
Akdenizin suları mavi, insanlığın yüzü kara. Şuncacık uzanıyor Alancık. Halepçe’nin kız kardeşi Kobanî topraklarına bir tohum gibi ekildi.
Durduk yerde din adamlarını düşündüm sonra. Sessizlik orucunu tutuyorlar zahir. Belki de mezhep savaşları cephesine mermi taşıyorlar dedim. Kur’an mahluk mu değil mi surlarını aşmışlar sanıyordum. Meğer apaydınlık günün ortasında el yordamıyla güneşi arıyorlar. Vicdanın kapısına tutunmuş Alan’ı mı görecekler şimdi! Din vicdanıdır ya dünyanın o yüzden.
Bir savaşta müşrik ölüleri arasında bir çocuk cesedini görünce “Kim yaptı bunu?” diyen ve kızgınlıktan yüzü kıpkırmızı kesilen Resul geldi aklıma. Din insanlığın vicdanıdır ve vicdan sükut etmiş bugün. Alan’ı yerinden yurdundan eden zalimin yakasına yapışıp “niçin yaptın bunu?” diyecek din adamı, ulu sarıklı hoca olmadığını da biliyorum. Dünya her zamankinden daha karanlık.
Ortadoğu mazlumiyetinin bir sembolüdür artık Kürt Alan. Bunu böyle bilin “Ulu sarıklı hocalar”. Siz bana öğretmediniz ama. Hayat öğretti bana.
Yüzü koyun uzanmış öylece kumsala. Adı Alan… Meşhur Kürt efsanesi Memê Alan’dan almış adını. Soyadı Kurdî. Yani Kürt. Yani ki Halebçe’nin sembolü Ömer Hawar’ın ikizi.
[ Vahdettin İnce - Karar.com ]