erotik shop
Bugun...
Üzgünüz ama gidecek başka bir yerimiz yok!


Naim Okur Fikir Zemini
www.facebook.com/naim.okur
 
 
facebook-paylas
Tarih: 25-03-2016 13:56

''Sokaklar, meydanlar, caddeler, AVM’ler bomboş. Terör ve güvensizlik sayenizde her yeri teslim aldı. Eserinizle övünün.” Görüldüğü gibi sokaklar bomboş, millet korkudan sokağa çıkamaz oldu, bu memleket artık yaşanılır olmaktan çıktı, her şey bir adamın başkanlık israrı yüzünden oluyor'' mesajıdır verilmek istenen… Anlaşmış gibi aynı olaylar üzerine aynı tepkileri veren bir güruh oluştu memlekette. “Başımızda bu adam olduğu müddetçe bombacılar ve bu bombacılar varken bu şehirde, bu ülkede yaşanmaz” diye tempo tutuyorlar..! Böyle tırı vırı işlerle, gündemlerle günümüzü, gündemimizi işgal etmek ve istediğimiz kelleyi verin demek istiyorlar. Kelle tabii ki ilk kurban esas istedikleri “anahtarın geri teslimi.”..

Madem bu ülkede yaşanmaz, yaşamayın Kardeşim..! Miktir olun gidin o zaman sizi tutan mı var?.. Rahmetli Cemil Meriç’in “bu ülkede yaşanmaz diyenler, bu ülkeyi yaşanamaz hâle getirenlerdir” sözü geldi aklıma. Akılları sıra ölümle korkutuyorlar bizi. Millet sokağa çıkmaktan korksun istiyorlar. “Ölüm ölüm dediğin nedir ki gülüm?!”diye şiirler okuyor bu millet. Ölümün sen nereye kaçarsan kaç gelip seni bulduğuna inanıyor bu millet! Tüpün gaz kaçırıp kaçırıp kaçırmadığını çakmakla kontrol eden bir milletiz biz..! İçinde ölüm geçen türkülerden oyun havası üreten bir milletiz… Kadınlarının bile “gece tecavüze uğrayan kadın” olayını telin ederken “inadına gece dışardayız” diyecek kadar yürekli olduğu bir ülkede aman geyik çıkabilir pardon bomba patlayabilir diyenlerin başka şeyleri patlamıştır ve en yakın üroloji uzmanına görünmeleri gerekiyor ..!Sokağa çıkmaya korkanlar etek giyip otursun. Daha olay günü sıcağı sıcağına “inadına sokaktayız”, “sizden korkan sizin gibi olsun” diye mesaj bıraktı bu milet bomba patlatılan yere…

Öyle anlaşılıyorki; rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi partisi için söyledikleri ülkemiz için geçerli artık. Bizim masum sosyolojik gerçeklerimjz dediğimiz toplumsal fay hatlarımızın genetiği değiştirilmiş yani çoktan ekilmiş tarlamız. Nasıl “depremle yaşamaya alışmak” bu coğrafyanın bize yüklediği “tabiî bir mecburiyet’se, ‘terörle yaşamaya alışmak’ mecburiyetinde oluşumuz acı ama bir başka gerçeğimiz… Çünkü ‘sosyal ve siyasî fay hatlarımız’ var ve bunlar kanunla veya kararnameyle yok sayamayacağımız, başka topraklara ya da okyanusun ortasına atıp kurtulamayacağımız gerçekler… Üstelik ‘sismik’ olan faylardan daha kahredici, daha yıpratıcı etkiye sahipler…Sosyolojik farklılıklarımız zamanında ve yeterli müdahele edilemediği için ne zaman patlayacağı belli olmayan pimi çekilmiş el bombası gibi duruyor kucağımızda..

Sosyal hayatımızı ve devlet sistemimizi buna göre düzenlemekten, tedbirlerimizi -ihmali hâlinde- yıkım gücü depremlerden daha yüksek olan bu gerçeğe göre almaktan başka çaremiz yok… Beraber yaşamaya mahkûm olduğumuz deprem gerçeği, yaşanılan büyük acıların tecrübesi eşliğinde bize binaların nasıl sağlam zeminlere, mutlak denetimle, dayanıklı malzemeyle yapılmasını öğretiyorsa; bin yıldır tutunduğumuz bu topraklar bize iç sorunlarımızla ve terörle yaşamaya alışmak zorunda olduğumuz gerçeğini öğretmelidir..

“Coğrafya kaderdir” demiş İbni Haldun! Bu coğrafya bizim kaderimiz ve ayakta kalmak için tedbirlerimizi ona göre almak durumundayız… Osmanlı’nın son demlerindeki iyi niyetimizin başımıza nasıl belâlar açtığını ve metrekare metrekare değil, ülke ülke küçülmek zorunda kaldığımızı nasıl unuturuz? Bundan sonraki gevşeklik ahmaklığa girmezse eğer, ihanete girer… Ya ‘topyekûn akıl’a yürüyeceğiz veyahut da ‘topyekûn cinnet’e… Devlet artık tarihî bir irade kuşanmak zorunda… Bu topraklara uluslararası müdahalenin altyapısını oluşturmaya yönelik ‘1128 akademisyen’ ihaneti adliyeden yeterince karşılık bulmamışsa bunun izahı olamaz… Üniversiteleri teröre her zamankinden daha fazla lojistik sağlayan alanlara dönüşmesinin izahı olamaz… Dünyanın hiç bir ülkesinde içe dönük (karşıt ideolojik görüştekilere) ve kendi devletine ( başta güvenlik güçleri olmak üzere) devlet kurum ve kuruluşlarına karşı ŞİDDETİ öven yayınlar bu kadar açık, aleni satılmaz, konserlere izin verilmez, üniversitelerde örgütlenmesine müsaade edilmez, edilemez. Değil teröre sempati duyanın, henüz suç işlemediği için teröristim diyenin bile başına bir şey gelmediği, gelemediği bu ülkeyi; bu özgürlüklerin hiç birinin olmadığı Avrupa’da Hitlerdoğan diye karikatürleri yayınlanan bir diktatör yönetiyor..! Bu işte bir terslik yok mu?

Bu iş artık parti veya hükûmet meselesi olmaktan çıktı, devletin beka/varlık meselesine dönüştü… “İçimizdeki sarı öküzü” vermekle kurtulamayacağımız bir savaşın içinde olduğumuzu artık anlamak zorundayız. ‘Depremle yaşamaya alışmak’ gibi uluslararası mücadelenin çağdaş versiyonu olan ‘terörle yaşamaya alışmak’tan başka çaremiz yok… Çünkü terör denilen şey sosyolojimizden kaynaklanmıyor tam tersi sosyolojik zaaf(!)larımız kullanılarak yapılan ve kolay kolay biteceğe benzemeyen bir saldırı altındayız. ‘Alışmak’ demek, ‘teslim olmak’ veya ‘benimsemek’ değil elbette… Uzaklarda bir ada değiliz… Ordu besleme ihtiyacı olmayan İsviçre veya İskandinav ülkelerine komşu değiliz. Sınırların, kanla, barutla, mezheple, dinle, etnik saplantılarla çizilmeye çalışıldığı gergin bir coğrafyadayız… Kuzey sınırlarının toplam 1400 kilometresinde devletin olmadığı bir coğrafyadayız. Bu ülkede yaşayanlar hesaplarını ona göre yapmalı ve Ülke/Devlet bu gerçeğe göre yönetilmek mecburiyetindedir… Ülkemizi geri alma Savaşında son dönemece, final hamlesine girmiş durumdayız. Bu sefer yanlış yapmak pardon demek lüksümüz yok çünkü…



Bu yazı 1101 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI