''Yanlış yolda yürüyeceğine, doğru yolda bekle.''
(Gore Vidal)
İslam bir medeniyet projesi olarak ırkçılığı, asabiyetçiliği ve hizipçiliği reddederek; çoğulculuğu, farklılığı ve çeşitliliği bir rahmet olarak kabul etmiştir. Tarihte Müslümanlar, bazı pürüzlere rağmen hep bu paradigmayı esas aldıkları içindir ki yönetim, bilim ve düşüncede ilerlemişlerdi.
İslâm, Müslümanlardan dünyada bir cennet yaratmalarını beklemiyor; ama sosyal adaleti mutlak surette tesis etmelerini ve her hususta emaneti ehline vermelerini istiyor.
Peki, günümüz Müslümanları ve Türkiye’deki toplumsal kesimler bu hususta nerede durmaktalar?
Bu ülkede bütün kesimlerin ortak noktaları:
- Kendine dokunmayana kadar yanlışları eleştirmezler.
- Slogan ve ezberlerle konuşurlar.
- Ötekinin sorunlarına duyarsız olurlar.
- Diğer kesimlere değişmez teşhisler koymayı severler.
- Güzel şeyleri sadece kendinden olanlar için isterler.
Tuhaf aday adayı profilleri
7 Haziran 2015 seçimlerinde Memleketin barışı, huzuru, milletin kardeşliği ve geleceğe birlikte yürümesi için Ak Partiden adaylık başvurusu yaptığımda, o gün bana düşmanlık besleyen (Türk/ Kürt) birçok kişi bugün Ak Parti'den müracaat ediyor.
Yuvarlak ve kulpsuz dünya işte...
17-25 Aralık sürecinde Feto kokusundan, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde bölgede Pkk korkusundan aday adayı olmayanlar, 15 Temmuz gecesinde acaba denge ne tarafa döner diye bekleyenler, bugün ortalık sütliman olunca aday olmak için koşuyorlar.
Ne keyifli bir yer değil mi şu dünya… ?
Aday Kıstasları
Kitap okumayan, evinde temel kaynaklardan kurulu kütüphanesi bulunmayan hiçbir insanı aday yapmayacaksın.
Milletvekilliği sistemi ve şartları tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi ilmi kıstaslar içermeli... Teknik ilimlerden mezun olanlar bilim ve üretimle uğraşsın. Ticaretle uğraşanları milletvekilli yapmak da doğru değil. İnsani ilimlerle sosyal sahalarda tahsili kuvvetli, parayla fazla münasebeti olmayan şahıslar milletvekili olmalı.
Memleketin sağlıklı idaresi ve halkın iyi hizmet alması bu şekilde mümkün…
Batı ve Biz...
1950'li yıllarda İran'da tarihin en özgürlükçü ve demokrat lideri Musaddık'a karşı darbe yaptıran Batı (İngilizler)idi. Gerekçe ise Musaddık'ın İran'da petrolü millileştirme politikasıydı. Aynı tarihlerde Türkiye'de Adnan Menderes'e karşı darbeyi destekleyen ABD/Batılı güçler olduğu hepimizin malumudur. 90'lı yıllarda Türkiye, Özal ile birlikte liberal ama yerli dinamikleri öne çıkan demokratik bir eksene doğru kayarken önü kesilmiştir. 28 Şubat Postmodern darbesi ile Erbakan Hoca'nın görevi bırakmasını, 2013'te Mısır'da tarihin ilk seçilmiş Hükümeti ve Başbakanı Muhammed Mursi'nin darbe yoluyla indirilmesini destekleyen, 15 Temmuz'da Türkiye'de Erdoğan'a darbe olmasını isteyen aynı Batı...
Sonuç: Batı için İslam coğrafyasında "Demokrasi, Huzur ve Kalkınma" lüks şeyler. Onlar için önemli olan çıkarlarına uyan uzun vadeli stratejilerin uygulanabilir olması ihtimali...
Adamlar bizi sevmiyor ve gelişmemizi istemiyor, bu doğru.
Peki, biz kendimizi seviyor muyuz?
Kendimizi sevseydik hamaset ve slogana itibar etmezdik; batıdan daha üstün ve insani değerlerin yükselişini talep eden, bunu merkeze alan sistemlere kafa yorardık.
İslamcı nesillerin paradoksal trajik dönüşümü…
Siyaset, yüksek ruhları incitirken, genç ve orta kuşakları aşırı politikleşmiş varlıklara(nesnelere) dönüştürdü. Zira politika, doğası gereği pragmatik olup günübirlik doğrulara endekslidir. Hakeza, aktüel faydaya odaklı siyaset anlayışı, olayların derinlemesine ele alınmasını kaldıramaz. Bu yönüyle insanları yüzeyselliğe ve sloganlara hapsediyor. Güncel siyaset yerine siyasal modernliği konu edinmek gerekmektedir. Zira sanat, düşünce ve edebiyatla bağı zayıf siyasetçi ve siyasal anlayış biçimleri, toplumları geleceğe de taşıyamaz. Çünkü bu anlayış türleri insanları değer dünyasından koparıp aktüel ve palyatif olana mahkum ediyor. Güncel ve modern olanın mutlak kılındığı bir süreçte genç nesillerin hızla kimlik ve varoluş sorunlarıyla karşı karşıya kaldıkları gözlenmektedir
Öte yandan şiir, müzik ve tasavvuf kültürüne yabancı İslamcı nesiller varoluş (kimlik bunalımı) sorunları ile boğuşuyor. Hakeza Kur'ân'ı asrın idrakine uygun okumaktan bir hayli uzak kalan klasik dindar aile çocukları da ayrı bir parodiye mahkum!
Bu nesillerden çoğu bir zamanlar, dünyayı değiştirme hayali vadeden dinin ideolojik yorumlarını okuyup büyüdü; kimi ise dinin Sünni Ortodoks yorumlarından beslenen tarikat, cemaat v.s geleneksel kurumların anlayışı ile yetişti. İlk kategoridekiler, dinin maddi dünyayı aşan ve insana içsel zenginlik katan boyutunu es geçti; ikinciler ise maddi dünyadaki hızlı değişim ve farklılaşarak artan talepleri göz ardı etti. Buna bir de geçmişiyle arasında kopukluk yaratan seküler ulusçuluğa dayalı 90 yıllık pozitivist eğitim sistemi de dâhil edildiğinde bugünkü sonuç şaşırtıcı gelmiyor.
Sonuç olarak…
Eskilerin dediği gibi "su akar yatağını bulur."
Bu sebeple hiçbir dostunuz ve arkadaşınızla günlük siyasi polemikler ve söylem tarzları yüzünden birbirinizi üzmeye ve aranızın bozulmasına fırsat vermeyin. Sadece doğru olduğuna inandığınız şeyleri rol yapmadan, insanlara farklı imajlar verme derdi gütmeden içinizden geldiği gibi söyleyiniz. Unutmayınız ki insanın tek sermayesi, bu dünyada hakikatle hemhal olup onu savunmaktır. Ötesi, suyun üzerindeki köpük misali...
Bir gün ne paranız, ne şöhretiniz ne de bugün üzerinde tasarruf hakkına sahip olduğunuz hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi olmadığını anlayacaksınız çaresiz...
İnsanların sınavı tektir. O da duygu, düşünce ve tavır bakımından hak, hukuk ve adalete ne derece bağlı olduğumuzdur.
Bunun dışında herhangi bir gayemizin ve sudan bahanelerimizin, Rabbimizin katında beş kuruş değere haiz olmadığını da bilelim.
Tarih, ibret alalım diye yeterince imkan ve malzeme sunuyor. Onun hakikatlerinden değil de uyduruk tez ve safsatalardan medet ummaya devam edersek içine hapsolduğumuz şu durumdan çıkmak bir yana, helak olmayı kaderimiz olarak belleriz!
NOT: Annemin vefatı nedeniyle arayıp soran ve taziye sunan herkese teşekkür ederim. Daha önce isimlerini sosyal medya hesabımdan duyurduğum; Eğitim, basın ve politika dünyasından tüm dava arkadaşlarıma bir kez daha şükranlarımı arz ediyorum.