erotik shop
Bugun...
‘’Türkiye Yüzyılı’’ Hikayesi, Ak Parti’ye 2023’ten sonra 2024 seçimlerini de kazandırabilir mi?


Veysel YENİGÜL Fikir Zemini
twitter.com/Veyselmir
 
 
facebook-paylas
Tarih: 26-03-2024 02:25

2023 Genel Seçimlerinden aylar önce yazdığım ''Akparti yeni bir hikaye yazabilir mi?'' yazının üzerinden yaklaşık üç yıl geçti. 

Bu süre zarfında dünyada ve bölgemizde birçok iç ve dış gelişmeler yaşandı.

Rusya-Ukrayna savaşı devam ediyor, kolay bitecek gibi görünmüyor. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ krizi nedeniyle çıkan çatışmalar, Rusya ve Türkiye’nin girişimleriyle görece uzlaşmayla sonuçlanmışsa da kalıcı bir çözüm oluştuğunu söylemek zor. İran’ın ortadoğu’da ABD ile giriştiği gerginlik stratejisi, özellikle IKBY’ye yönelik saldırıları ve son olarak geçen Ekim ayından bu yana İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırıma varan insafsız saldırıları, dünyada kabul görmüş temel insan hakları doktrinine ve uluslararası hukuk kaidelerine adeta can çekiştiriyor.

İç siyasete baktığımızda Erdoğan liderliğinde Ak Parti, geçmiş dönemlerden farklı olarak 2017 referandumuyla birlikte daha çok merkeziyetçi, devletçi ve otoriter bir rejimin ikamesi için çabaladılar. Bu duruma evrilmesinin iç ve dış sebepleri olduğunu kabul etmek lazım. 

İç sebepler; toplumsal barışa, bütünlüğe ve devlete karşı terör tehdidini bertaraf etmek iken, dış sebepler ise dünyadaki yeni iktidar dengelerinin ve güç mücadelelerinin bölgemize ve yakın coğrafyalarımıza yansıyan olumsuz sonuçlarına karşı tedbirli tutum almak denilebilir. Bir başka ifadeyle Türkiye’yi tehditlere karşı içte toplumsal barışını koruyan, dış politikada ise denge koruyucu ve istikrar sağlayıcı bir pozisyonda tutmak.

Bu bağlamda Ak Parti’nin yeni hikayesinin birinci ayağını, Türkiye’ye bölgesinde ‘’güvenlik ve istikrar’’ bakımından kendi göbeğini kendisi kesen bir misyon kazandırmak olduğunu söyleyebiliriz. Bir parantez açmak icap ederse, (bu durum Nato ittifakı içindeki konumunu tartışmaya açık hale getirebiliyor.) 

Zira 2023 genel seçimlerinde Erdoğan liderliğinde Cumhur İttifakı iktidarı, bu misyonu yüksek sesle meydanlarda haykırdı. Türkiye’nin bu süreçte yeni bir maceraya girmesinin güvenlik bakımından riskli olduğunu, milli ve yerli yeni devlet anlayışının devam etmesinin ülke için hayati bir zaruret olduğunu, tersi durumda beka sorununun baş göstereceğini yüksek sesle dillendirdi. Buna karşı muhalefet cephesini temsil eden altılı masa, hükümetin ekonomik politikalardaki başarısız performansından ve hayat pahalılığının neticesi olan tablodan medet umdu.

Bilindiği üzere Muhalefet, eğer otoriter iktidar devam ederse, enflasyonun giderek yükseleceğini ve krizin derinleşeceğini savundu. Fakat iktidarın güvenlik politikalarının gerekliliği için öne sürdüğü argümanlara ve seçmen nezdinde oluşan algıya karşı ikna edici ve doyurucu bir argüman geliştiremedi. Keza argüman geliştirmek yerine bu güvenlikçi söylemleri hafife aldı ya da abartılı bularak, iktidarın bunu gerçek dışı bir korku ajitasyonu 'kitleleri manipüle etmesi' şeklinde değerlendirdi.

Sonuçta seçmenin çoğunluğu nezdinde muhalefetin değil iktidarın argümanları kabul gördü.

Hikayenin İkinci ayağını ise Erdoğan’ın savunma sanayisi ve yerli otomobil üretimi başta olmak üzere Türkiye’nin son yıllarda kendi imkanlarıyla başlattığı yerli girişimciliği örnek göstererek, yeni yüzyılın ''Türkiye Yüzyılı'' olacağını ilan etmesinden oluşmaktadır. Bu hikaye, Erdoğan ve Akparti’ye bir dönem daha ülkeyi yönetme anahtarı vermiştir.

Şimdi ise asıl merak edilen soru şu: Bu hikaye 31 yerel seçimlerinde de İktidara zafer anahtarı verebilecek mi? 

Bir hafta sonra bunun cevabını hep birlikte göreceğiz.

Sonuçlar ne olursa olsun şahsi kanaatim; Türkiye’nin esnemeye ve rahatlamaya ihtiyacı olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart’tan sonra yeni bir stratejik hamleyle ülkenin ertelenmiş sorunlarını daha müzakereci bir siyasetle çözme iradesini devreye sokacağı yönündedir. Hem dış gelişmeler hem de toplumsal iç enerjinin yeni bir anayasayla kuvveden fiile dönüşmesi için bu adımlar gerekli.

Kaldı ki Türkiye'nin yeni yüzyılda hedeflenen seviye ve standartlara ulaşmasının yolu, Kürt meselesi başta olmak üzere temel sorunlarını çözüme kavuşturabilecek bir toplumsal sözleşmeden ve buna dayalı hem yapısal hem de anayasal reformlar yapmasından geçiyor.

Denilebilir ki, 21 yıldır Türkiye’yi aynı iktidar yönetiyor. Şimdiye kadar yapmayı başaramadı da şimdi mi başaracak yeni anayasa yapmayı?  

Bu itiraz biçimsel olarak doğrudur, özünde yanlıştır. Zira 21 yıl önceki Ak Parti ile bugünkü Ak-Parti aynı değil. Siyaset tarzı ve siyasetçi profili başta olmak üzere toplumsal ve politik aktörlerle ilişkisi ve iletişimi büyük ölçüde farklılaşmış bir partidir. İlk kurulduğunda özgürlükleri merkeze alan, toplumun değişim taleplerini eksene alan bir partiydi. Zaman içinde çevrenin özgürlük ve adalet taleplerini merkeze taşıyan Akparti, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra merkezde konumlamanın gereği olarak statükocu yeni yönetim ve devlet anlayışına evirildi. Yerel yönetimlerde hizmet bağlamında konuya bakarsak dün olduğu gibi bugün de Akparti’de siyaset yapanlar daha rahat ve elleri güçlü şekilde hizmet üretebilirler.

Hal bu iken 31 Mart seçimleri salt şehirlerimizi kimin yöneteceğini belirleyen bir seçim olmadığını söyleyebiliriz. Türkiye'nin geleceğini nasıl hayal ettiğimiz ve nasıl bir yol tayin edeceğimizle de ilişkili bir seçim yapacağız. Ak Parti kazansa da kaybetse de bir gerçek değişmeyecek; bu da ‘’Türkiye yüzyılı’’ adını verdiği yeni hikayesinin altını doldurmak için atması gereken adımların bir zorunluluk arzettiği gerçeğidir.  Zira Erdoğan’ın hala her türlü sorunu çözme iradesi ve gücünün olduğunu düşünen geniş kesimlerin varlığı ve bu gerçeğin farkında olan bir toplum var. Toplum hala Erdoğan'dan umudunu kesmiş değil. 

Ülkemiz ve hepimiz için hayırlısı diyelim.  



Bu yazı 1135 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI