erotik shop
Bugun...
Yeni Türkiye'de Kemalizm ve Kemalistlerden kaynaklı sorunların çözülmesi mümkün mü?


Veysel YENİGÜL Fikir Zemini
twitter.com/Veyselmir
 
 
facebook-paylas
Tarih: 26-10-2025 01:53

Kemalizm, bir ideolojik gömlek olarak  21. yüzyılda Türkiye'nin dünyaya açılması, demokratikleşmesi ve güçlenmesinin, dahası küresel bir aktör olabilme çabasının önünde ciddi bir handikap olarak görülmektedir.

Yüzyıl boyunca Devlete ana hatlarıyla rengini veren kemalizmin katı ulusalcı çizgisi, uzun yıllar tartışılan ve hala daha iç ve dış boyutuyla Türkiyenin tam çözülmesi beklenen en önemli sorunu olan Kürt Meselesini doğurmakla kalmamış, tepeden laiklik ve modernleştirmeci anlayışıyla toplumda laiklik ve İslam tartışmasını kutuplaştırıcı bir mahiyette doğurmuştur. 1071 Malazgirt zaferinden beri bu topraklarda kader birliği yapmış Türklerle Kürtleri, son yüzyılda uygulanan üniter ama inkarcı ve tektipleştirici politikalar yüzünden birbirlerine yabancılaştırma ve düşmanlaştırmaya vardıran politikların maliyeti ağır oldu. Kürtler her yönüyle yüzyılın sonlarına kadar yok sayılırken, Dindar müslümanları uzun yıllar kamusal alanlardan uzak tutma ve baskı altına alma politikaları uygulanmıştır. Ak Parti iktidarları döneminde bu prangalar kırıldı ama 1982 Anayasası tümüyle değişmedi. Bu Anayasa darbeci askerlerin kontrolünde yapılmıştı. Bugün hala birçok antidemokratik maddeleriyle yürürlüktedir.

Bu yazıda ayrıca bir ideoloji olarak kemalizm ile ilericilik ve demokrasi gibi konular tarihsel, siyasi ve sosyolojik bağlamda çok katmanlı olarak ele alınacaktır. 

Kemalizm ile Kürt Meselesi arasındaki ilişkinin tarihsel seyri: 

Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideolojisi olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde şekillenmiş; laiklik, milliyetçilik, devletçilik, halkçılık, cumhuriyetçilik ve inkılapçılık gibi altı temel ilkeye dayanır. Kürt Meselesi ile ilişkisi, özellikle milliyetçilik ve laiklik ilkeleri üzerinden ele alınıp değerlendirildiğinde çift yönlü bir problem alanı teşkil ettiği görülür. 

Birincisi, Milliyetçilik ve Tek Ulus Anlayışı: Kemalizm, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kimlikli yapısından sonra, “tek ulus, tek devlet” anlayışını benimsemiştir. Türk kimliğini dönemin ruhuna yaslanarak seküler bir tarzda yeniden tanımlamak suretiyle merkeze alarak ulusal kimlik sağlamayı hedeflemiş, ancak Kürtler gibi farklı etnik grupların kültürel ve siyasi taleplerini çoğu zaman dışlamıştır. 1920’lerdeki Koçgiri İsyanı, Şeyh Sait İsyanı gibi olaylar, Kemalist yönetim tarafından hem dini hem de etnik ayrılıkçılık tehdidi olarak görülmüş ve sert bir şekilde bastırılmıştır. Dil, kültür ve eğitim politikalarında asimilasyon hedeflenmiş; Kürtçe’nin kamusal alanda kullanımı yasaklanmış, Kürt kimliği resmi olarak tanımamıştır.

İkincisi, Laiklik ve Kürt İsyanları: Kemalizm’in laiklik ilkesi, dini yapıların devlet kontrolüne alınmasını sağlamış, ancak bu süreçte Kürt toplumunun geleneksel dini liderleri (şeyhler, ağalar) hedef alınmıştır. Örneğin, Şeyh Sait İsyanı (1925), hem dini hem de etnik bir karakter taşısa da, Kemalist yönetim tarafından iç kamuya bölücülük, dış dünyaya “irtica” (gericilik) olarak nitelenmiş ve bu taktikle Kürt taleplerinin meşruiyetini gölgelenmiştir.

Tarihsel gelişim sürecine bakıldığında, Tek parti döneminde (1923-1946), Kürt Meselesi güvenlik sorunu olarak ele alınmış, Dersim Olayları (1937-1938) gibi trajediler yaşanmıştır. Çok partili dönemde ise Kürt Meselesi, zaman zaman demokratikleşme tartışmalarına dahil olsa da, Kemalist mirasın “üniter devlet” vurgusu, genellikle Kürt taleplerine karşı katı bir duruş sergilemiştir.

Sonuç: Kemalizm’in üniter ve merkeziyetçi yapısı, Kürt Meselesi’ni çözmekten ziyade, çoğu zaman sorunu derinleştirmiştir. Kürt kimliğinin tanınması ve kültürel hakların verilmesi, Kemalist ideolojinin temel ilkeleriyle çelişki yaratmıştır. Ancak, günümüzde bazı Kemalistler daha demokratik ve kapsayıcı bir yaklaşıma yönelse de bu, arkaik ideolojinin orijinal çerçevesinden sapma olarak görülebilir.

Kemalizm, iddia edildiği gibi ilericilik mi?

Bu soruya cevap verirken, “ilericilik” kavramını tarihsel ve güncel bağlamda değerlendirmek gerekir. İlericilik, genellikle modernleşme, bilim, akılcılık ve toplumsal eşitlik gibi değerlerle ilişkilendirilir. 

Tarihsel bağlamda 1920’ler ve 1930’larda Kemalizm, Osmanlı’nın siyasi yönetim tarzına ve geleneksel toplum yapısına karşı radikal bir modern dönüşüm projesiydi. Laiklik, kadın hakları (örneğin, 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı), Latin alfabesinin kabulü, eğitim reformları ve sanayileşme çabaları, kemalistler tarafından dönemin koşullarında ilerici adımlar olarak değerlendiriliyor. Batılılaşmayı model alan bu reformlar, Türkiye’yi çağdaş bir ulus-devlet haline getirmeyi amaçlıyordu. Ancak, Kemalizm’in ilericiliği, halka rağmen halkçılık şeklinde jakoben ve otoriter bir modernleşme projesiydi. 1925'ten 1945'e kadar çok partili sisteme ve Demokrasiye geçiş yerine tek parti yönetimi benimsenmiş, farklı kimlikler ve muhalif sesler bastırılmıştır. Kürt Meselesi’nde olduğu gibi, etnik ve kültürel çeşitliliğe karşı hoşgörüsüz bir tutum sergilenmiştir. Bu, ilericiliğin evrensel değerlerinden (örneğin, çoğulculuk) uzak bir yaklaşımdı.

Günümüz ise Kemalizm’in bazı ilkeleri (örneğin, laiklik) hâlâ birçok kesim tarafından ilerici kabul edilse de, milliyetçilik ve devletçilik gibi unsurları, çoğulcu demokrasi ve bireysel özgürlükler açısından eleştirilmektedir. İlericilik, günümüzde daha çok insan hakları, çevre bilinci ve kültürel çeşitlilik gibi değerlerle tanımlanırken, Kemalizm’in katı devlet merkezli yapısı bu değerlerle uyumlu olmayıp çelişki arzetmektedir.

Kemalizmi, kendi döneminde ilerici bir hareket olarak niteleyenler vardır, ancak evrensel ilericilik standartlarına göre sınırlı ve otoriterdi. Günümüzde, ilericilikten çok “koruyucu” bir ideoloji olarak işlev görüyor; laiklik ve cumhuriyet gibi kazanımları savunanlar için hâlâ çekici, ancak demokratik esneklik ve kapsayıcılık açısından yetersiz kalıyor.

Kemalistler, Türkiye’de demokrasi getirebilir mi?

Burada, “Kemalistler” derken ideolojik olarak Kemalizm’e bağlı olanları kastediyoruz. Türkiye’de demokrasinin geleceği, Kemalistlerin tutumuna bağlı olduğu kadar, diğer siyasi aktörlerin ve toplumsal dinamiklerin durumuna da bağlıdır.

Geçmişe de bakıldığında; Kemalistler, tarihsel olarak demokrasiden çok “korumacı” bir rejimi, yani statükoyu savunmuşlardır. Tek parti dönemi (1923-1946), otoriter bir yönetimle geçti. Çok partili döneme geçiş (1946 sonrası) ise Kemalistlerin tercihi olmaktan çok, uluslararası konjonktürün (örneğin, Soğuk Savaş) ve iç dinamiklerin bir sonucuydu. 1960, 1980 darbeleri gibi süreçlerde, Kemalist ordu ve bürokrasi, demokrasiyi “koruma” adına anti-demokratik müdahalelerde (darbeler) bulundu, tüm bu darbeler/müdahaleler demokratik kurumları zayıflattı.

Günümüz Kemalistlerine gelince...

Bugün Kemalistler, genellikle CHP ve İYP gibi partilerde veya sivil toplumda örgütlüdür. CHP, son yıllarda daha demokratik bir söylem benimsemeye çalışsa da, Kemalist tabanın bir kısmı hâlâ üniter devlet ve laiklik vurgusuyla, Kürt Meselesi gibi konularda uzlaşmacı olmaktan uzak bir çizgi izleyebiliyor. Ancak, bazı yeni nesil genç Kemalistler arasında daha çoğulcu ve özgürlükçü bir yaklaşım da görülüyor.

Kemalistlerin demokrasi getirme potansiyeli, onların ideolojik esnekliklerine bağlı. Eğer Kemalistler, üniter devlet anlayışını yumuşatır, Kürt Meselesi’nde demokratik çözümleri destekler ve otoriter eğilimlerden uzaklaşırsa, demokrasiye katkı sağlayabilirler. Ancak, “kemalist ideolojinin bekası”nı her şeyin üstünde tutan geleneksel anlayış, çoğulcu demokrasiyle çelişir.

Türkiye’de demokrasi, tek bir ideolojinin (Kemalistler dahil) değil, farklı grupların uzlaşmasıyla mümkün. Kemalistler, laiklik ve cumhuriyet gibi değerleri savunarak demokrasiye katkı sunabilir, ancak bu, diğer gruplarla (Kürtler, muhafazakârlar, liberaller) diyalog kurmalarına ve ideolojik katılıklarını gözden geçirmelerine bağlıdır.
Kemalizm ve Kürt Meselesi: Kemalizm’in merkeziyetçi ve asimilasyonist politikaları, Kürt Meselesi’ni çözmekten çok derinleştirmiştir. Çözüm, kürrt varlığının anayasal kabulü için daha kapsayıcı bir yaklaşımla mümkündür.
Kemalizm, kendi döneminde ilerici adımlar atmıştır ama bunu halkın rızasına ve değerlerine uygun bir yöntemle değil dayatma ve baskıyla yapmıştır. O dönem uygulanan politikalar, günümüzün evrensel ilericilik anlayışına (özgürlük, katılımcılık, çeşitlilik) uymuyor.
Kemalistler, demokrasiye katkı sağlayabilir, ancak bu, ideolojik esneklik ve diğer gruplarla uzlaşmalarını gerektirir.

Hasılı kelam,..

Türkiye, kemalizmle yüzleşmeden ve hala geçen yüzyılın ezberlerini dayatan kemalistlerden kurtulmadan tam demokrasiye geçemez. 



Bu yazı 357 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI