erotik shop
Bugun...
Dinlerarası Diyalog ve Yumuşak Dini Söylemle Etrafı Sarmış Bir Cinayet Şebekesi-1


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 05-08-2016 11:06

15 Temmuz darbe girişimi şunu açıkça göstermiştir:Bu kadar kapsamlı bir askeri darbeyi planlayarak uygulamaya koymak şeklinde derinlikli siyasal bir akıl yok kuşkusuz Gülen'de. Burada en akla yatkın görüş, Fethullah Gülen’in, küresel bir operasyonun maşası olarak hayat bulmuş olduğu analizidir.
Öyle görülüyor ki, Cemaatin kendi projesi ile küresel güçlerin projesi kesişmiştir. Burada analiz edilmesi gereken diğer bir sorunda Cemaatin bu projeye hangi inançla ve hedefle aracılık ettiğidir.

Gülen Cemaati, Haricilik, Haşhaşilik, hermetik aklın taşıyıcısı olan tasavvuf kültürü, hurufilik ve kabalizm anlayışlarının karışımı entegre bir harekettir. Kuşkusuz bu noktada tarihte kendini gizleyen siyasal ve dini hareketlerle derin bir ilişkisi vardır. Bu anlamda Sadettin Köpek ve Hasan Sabbah hareketiyle derin bir bağlantısı vardır. Sadettin Köpek, sadece hain bir Selçuklu veziri değil, bütün zamanlar için ortaya çıkabilecek bir siyasal tipilojisidir. Aynı şekilde yıllarca kendini gizleyen bir örgütlenmeyi ve lidere ölümüne bağlılığı temel alan Haşhaşiler ve Hasan Sabah da evrensel bir tipolojidir. Gülen siyasal açıdan Çağdaş bir Sadettin Köpek, örgütlenme açısından Hasan Sabahtır. İşin dikkat edilmesi gereken bir diğer noktası da, tasavvufun bilgi anlayışını kullanan Gülen üzerinden acımasız bir tasavvuf eleştiri yapmak, ahlak ve irfani merkezi değerini düşürme ve değersizleştirme riski taşımaktadır. Gülen cemaati Ahlak ve irfandan yoksun dindarlığın patalojik örneğidir.

Gülen terör örgütünün desteklediği darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğu konusunda haklı sebeplere dayalı yaygın bir kanaat vardır. Kuşkusuz küresel bir güç olan ABD’nin Türkiye gibi Ortadoğu’da merkezi bir konumda yer alan bir ülkeyi kendi ekseninde tutmayı amaçlaması kendi acısından normaldir. Darbenin arkasında ABD'nin olması, Türkiye'nin bazı konularda sistemin dışına çıkma ihtimalini güçlendiriyor. Erdoğan, kendi ekseninden çıkmayan siyasilere alışık olan  Batılıların alışık olmadığı bir lider. Eldeki veriler ve ABD’nin Gülen konusundaki tavrını dikkate alındığında Darbe girişiminin arkasında Gülen ve ABD'nin olduğundan en küçük bir şüphe duymak insan zekâsına hakarettir.

Cemaat Destekli darbe girişiminde önümüze serilen gaddarlık kuşkusuz önemlidir. Ölmekte olan bir insanın üzerine 30 kurşun boşaltmayı size kim öğretti? Hangi sohbette öğrendiniz bunu? İnsanlara karşı bu kadar nefretle nasıl doldunuz? Siz ne kadar alçak ve namussuz insanlarsınız? Artık Cemaatin bir terör şebekesi olduğuna hiç kuşku yok. Cemaat arkasında olduğu darbe girişimiyle inancının sahte, imanının sahte, dersinin sahte, sohbetinin sahte, mütevazi duruşunun sahte olduğu konusunda her kuşkuyu ortadan kaldırmıştır.

Cemaat terörünün sahneye koyduğu darbe kalkışmasının karşısında halk direnişi gerçekten müthiş bir olaydı. 15 Temmuzda tanklara ölümüne meydan okuyan direnişçiler, emin olun bütün devrimciler, halk devrimi hayali kuranlar, sizi hayranlıkla izliyorlar. Cemaat darbesine karşı başlatılan ve meydanlarda sürdürülen direniş kültürü Sünni siyasal akılda köklü değişimin olduğuna işaret ediyor. Geleneksel olarak toplumsal değişimler karşısında tepkisiz kalan, pasifist olmakla suçlanan, özellikle sokak direnişlerine mesafeli bakan bir siyasal kültürdeki dönüşüm ve değişim sosyolojik açıdan incelenmeye değer.

Cemaatin tavırlarından yola çıkarak hesaplaşmayı bağlamından kopararak başka alanlara taşımaya çalışanların tutumlarına karşı dikkatli olunmalıdır. Gülen cemaatinin ahlaksızlığından ve terörizminden yola çıkarak İslam’la hesaplaşmaya çalışan ahlaksızlara pirim vermemek gerekir.  Şu gerçekliği gözden uzak tutmamak gerekir, Cemaat retoriği  samimiyetsiz bir tevazu içine gizlenmiş kibir olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne demişti tasavvuf ehli: "Aşırı tevazu, kibirdir.'' Dahası aşırı tevazu, ustaca gizlenmiş kibirdir. Cemaat mütevazi duruşu sempatizan kazanmak için ustaca kullanmıştır. Diğer yandan Gülen Cemaati, abi, abla, himmet, hizmet, cemaat gibi kavramlara semantik bir müdahale yaparak işlevsizleştirdi. Bu semantik müdahalenin doğurduğu travma kolay atlatılamayacak.

Cemaate bağlı polis ve hukuk mensuplarının sürdürdüğü davalardaki hukuk dışı davranışları yüzünden davalar istenilen sonuca varmamıştır. Cemaat militanları, özü itibarıyla doğru olan Ergenekon Davasında sanıkların yanına ilgisiz kişileri ekleyerek davayı sulandırdılar. Davayı kendine rakip olanları elimine etmek için araçsallaştırdılar ve  boşalan yerlere kendi militanlarını doldurdular. Şimdi Cemaat militanlarından boşalan yerlere ergenekon darbecileri yerleştirilerek bir başka hata yapılmamalıdır.

15 Temmuz karşısındaki duruş, Türk solunun genlerinde darbe geleneğinin hala çok diri olduğunu gösteriyor. Kendini sol diye tanımlayanların 15 Temmuz hakkında takındığı ikircikli tavır düşündürücüdür. Öyle görülüyor ki, solun bayraklaştırdığı halk iradesi, hukuk, emperyalizm karşıtlığı söyleminin ne kadar içeriksiz olduğu ortaya çıkmıştır. Sol siyasetin neden halkla buluşamadığının cevabı,solun 15 Temmuz Gülen çetesi desteğiyle uygulamaya konan alçak darbe girişimi devamında aldığı tavra bağlıdır. En zor zamanda halkın yanında ve içinde değil, karşısında duran sol düşüncenin halkta karşılık bulaması mümkün değildir.

Sermayesini sürekli direniş ve halk isyanlarda arayan solun büyük bölümü, gerçek bir halk hareketine tanık olduğunda, halk hareketi söylemlerinin ne kadar içeriksiz olduğunu da gösterdi. Leman Sam ve Genco Erkal gibilerinin solculuğu halk iradesinden çok  darbe sever bir noktada durduğu açıktır.

Cemaat örgütünün sergilediği ikiyüzlü tavırlar geçmişte samimiyetleri konusunda derin kuşkuların oluşturmuş, 15 Temmuzda ise  münafık oldukları konusunda yaygın bir kanaat oluşturmuştur. Cemaatin bu ikiyüzlü tavırları kendilerine karşı halkı bir nefretin oluşmasına neden olmuştur. Mümin kimdir diye soruluyor Aziz Peygambere. Cevap veriyor: " İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir." Kendi halkının üzerine acımasızca silah sıkan bir darbenin arkasında duran Cemaatin davranışlarından nasıl emin olabiliriz? Öyle görülüyor ki Cemaat mensuplarının hesabı azılı İslam düşmanı Ebu Cehil’in hesabından daha çetin olacaktır. Cemaat terör örgütün başında bulunan Gülen’in şu değerlendirmesi nerede durduğu konusunda açık bir fikir vermektedir: "Batının Ilımlı Müslüman seslere ihtiyaç duyduğu bu dönemde ben ve arkadaşlarım emrinizdeyiz." Bu açıklama biçimi Gülen örgütünün araçsal olarak kullanıldığının açık kabulüdür.

Cemaat gibi daima gizli bir ajandası olan yapıların kullandıkları dil de analiz edilmelidir. Masonlardan Haşhaşilere kadar bütün gizli örgütler sembolik bir dil kullanırlar. Sembolik dil gizli bir hesabı olan örgütlerin kullandıkları bir yöntemdir. Kullanılan sembolik dil iki farklı kişiliğinde aynı bedende yer bulmasıyla sonuçlanmaktadır.  Cemaat terör örgütünün önemli bir kişisi olan Adil Öksüz’ün kişiliği bu duruma açık bir örnektir.

Adil Öksüz, Sakarya Üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim elemanı olarak görev yapmaktadır. Üniversite bahçesinde bile görülemeyecek kadar silik bir kişiliğe sahiptir.  Ama darbeden önce iki defa Pensilvanya’ya gidecek ve Darbenin üssü olan Akıncı üssünde bulunacak kadar aktif bir kişiliğe bürünmektedir. Cemaatin ve bütün gizli örgütlerin ikili dili ve zihniyet dünyasının ürettiği kişilik yapısıdır bu. Normal şartlarda bunlar mı darbe yapacak diyeceğiniz kadar pasif ve sıradan bir kişilik olarak karşımıza çıkan tipolojinin ikinci yönü, bu pasif ve asla şüphelenilmeyecek kadar normal olan kişiliğin içine gizlenmiş canavarlık ve gaddarlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Adil Öksüz’ün birinci tarafı, yardımcı doçent, sıradan ve silik bir öğretim elemanı olmasıdır. Bu yönü dikkat çekmeyecek kadar sıradan ve silik. İkinci tarafı ise korkunç. Halkına ateş edecek gözü dönmüş bir askeri darbenin merkezinde bulunan bir zalim.

Cemaat iç içe geçmiş bir sürü entegre yapıdan oluşuyor. Bu entegre yapının anahtar kavramlarından biri Mehdi kavramıdır. Mehdi sorunlu zamanlarda kurtuluşu sağlayan üstün niteliklere sahip ve kuşkusuz yaratıcının desteğini sağlamış bir profil olarak karşımıza çıkar. Kuşkusuz Çağdaş din kökenli hareketlerde hareketin başı ya doğrudan ya da dolaylı olarak Mehdi tanımlamasıyla karşımıza çıkmaktadır. Kuşkusuz kurtuluşa erenler Mehdinin yanında olanlardır. Bu durum ve algılama biçimi doğal olarak diğer dini akım ve vakıfları gayrımeşru duruma getirmektedir. Cemaatin diğer dini akımlara bakışı da böyledir. Cemaat militanları kendi liderlerini mehdi üzerinden anlamlandırmaktadır.

Gülen örgütü İslam dünyasında tek hakim dini anlayış olabilmek için kendine rakip gördüğü bütün dini anlayışlara karşı yapılan operasyonlara destek vermiştir. Öyle görülüyor ki, Gülen Örgütünün İslam dünyasında İhvan anlayışına olan karşıtlığı da ,Türkiye'deki siyasal alanda MSP (Erbakan) ve Ak Partiye (Erdoğan) olan karşıtlığı da onların anlayışlarını kendi amaçlarına ulaşmak için engel olarak görmesinden kaynaklanıyordu.

   

Gülen örgütü gücünün önemli bir bölümünü, Türkiye ye küresel operasyon yapmak isteyen siyasal yapıcı aktörler için kullanışlı bir araç olmasından alıyordu. Asıl gücü Ortadoğu’da kendi görüşlerine uygun bir düzen kurmak isteyen küresel güçlerin aracısı olmasından kaynaklanıyordu. Kuşkusuz böyle bir rol için küresel güçlerin kabul edebileceği dini retoriğine sahip olmak gerekir. Gülen böyle bir dini söylem oluşturarak küresel güçlerin hizmetine sunmuştur.

Gülen Cemaati bağlılarının her şeyini kaybetme riskinin olduğu ve kaybettiği şu durumda bile, mensupları tarafından ölümüne savunulmasının arka planındaki sebepler mutlaka analiz edilmelidir. Cemaate bağlılığı birincil öneme getiren şey, cemaat sempatizanlarının meydana gelen olayları okuma tarzıdır. Cemaat militanı kazanılan başarıları Allah’ın lütfü olarak,oluşan başarısızlıkları da yeteri kadar gayret göstermemeden kaynaklanan bir ikaz olarak görmektedir. Bu tür okuma biçimiyle birleşen eleştirisizlik ve itaat kültürü militan bir kişilik ve her şeyi feda etmeye hazır bir iklim yaratmaktadır.

Gülen Cemaati, özellikle Ulusalcı Kemalist kesimin kendisine eleştirel yaklaşmasının avantajını çok iyi kullanmıştır. Bu durum muhafazakar- dindar kitlede "cemaatle dindar olduğu için uğraşıyorlar" yargısını güçlendirmiştir. 
İşin garip tarafı dindar kitleyi Cemaatin tarafına iten Ulusalcı Kemalistlerin Gülen’i eleştirirken dini hedef almaları hem dindar kitleyi Cemaatin tarafına itmiş, hem de kendilerini dindarlardan iyice uzaklaştırmıştır.

Gülen örgütü gibi yapılarla mücadele etmenin bir zorluğu da, örgütün her karşılaşılan durumu açıklayıcı bir anlayışa sahip olmasıdır. Başarılar samimiyet ve davaya sadakatle açıklanırken, başarısızlıklar bir arınma vesilesi görülmektedir. Bu durumda cemaate bağlı olanlar karşılaştıkları olumsuz durumlardan sürekli olarak kendilerini sorumlu tutmakta, eleştirel tutum geliştirmelerini engellemektedir. Bu aslında tasavvuf anlayışından beslenen bütün cemaatlerin tutumuyla örtüşmektedir.

Amacını gerçekleştirebilecek asamaya gelene kadar güçlenmeden harekete geçmemek ve kendi asıl niyetini gizlemek anlamına gelen takiyenin kuşkusuz dini bir temeli vardır. Gülen Cemaati bu kavrama semantik bir müdahalede bulunarak , elemanları için motivasyon kaynağı haline getirmiştir. Kuşkusuz cemaat diğer dini kavramları da kendi anlayışları doğrultusunda semantik müdahale yaparak araçsallaştırmıştır. Takiyenin asıl anlamından boşaltılarak sık kullanılması ahlaki sabitesi olmayan bireyler yaratmaktadır.

Gülen Cemaati gibi hayatını bir davaya adayan insanların oluşturduğu cemaatler, uyuyan elemanlarıyla da etkilidir. Tıpkı Hasan Sabah örneğinde olduğu gibi 30-40 yıl kendini ustaca gizleyen bir cemaat mensubunun görev geldiğinde ölümü göze alarak harekete geçmesi çok sık rastlanan bir durumdur.

Gülen Cemaati gibi amaca ulaşmak için gizli örgütlenmeyi amaç edinen örgütlerle mücadele etmek zordur. Bu tür örgütlerin ikili bir dili vardır. İlki son derece demokratik ve çeşitli kitlelerin kolay kabul edecekleri yumuşak evrenselci, demokratik değerlerden yana bir dildir. İkincisi ise sadece Cemaatin beyin takımının bildiği özel konuşmalara dayalı sembolik dildir. Gülen bu iki dili başarılı bir şekilde kullanan ve amacını herkesin kabul edebileceği dil içerisinde ustaca gizlemeyi başarabilen bir kişidir.

Tek parti döneminden başlayarak 27 Mayıs, 12Eylül, özellikle 28 Şubat ve onu takip eden zamanlarda askerin Ak partiye karşı olan negatif tavrı, asker hakkında muhafazakar dindar kitlelerin olumsuz bir kanaate sahip olmalarını sağlamıştır. Bu zihinsel tavır muhafazakar dindar kitleleri Gülen tarafına itmiştir ve gelişmesi için uygun bir ortam hazırlamıştır. Gülen örgütlenmesi muhafazakar dindar kitledeki askeri ele geçirmek gerekir hedefini çok iyi bir biçimde kullanmış ve dindar kitlenin desteğini almakta zorlanmamıştır .

Gülen örgütlenmesinin dayandığı epistemolojiyi iyi analiz etmek gerekir. Öyle görülüyor ki, örgütün arkasında, cemaat mensuplarının kendilerini adadığı teolojik ve kültürel bir anlayış bulunmaktadır.

Gülen ve onu izleyen militanlar, dinin temel kavramlarına semantik bir müdahale yaparak ve içlerini boşaltıp yeniden anlamlandırmak dini-teolojik bir terör şebekesi kurdular. Aslına bakılırsa bütün örgütler takiye yaparlar. Gizli bir amaç için örgütlenen yapılar takiye yapmak zorundadır. Gerçek amacının yasadışı ve şimdilik kabul edilemez olduğuna inanan ve gizli mücadele yürüten tüm örgütler, güçleninceye kadar dini yada seküler takiye dili kullanırlar. 
Bunu dini yapılar İslam’ın temel kavramlarına, seküler sol Marksist yapılarda insan hakları, özgürlük kavramlarına semantik müdahale yaparak gerçekleştirmişlerdir.

15 Temmuz Gülen çetesinin darbe girişiminin başarısızlığından sonra cemaati eleştirenleri gölgede bırakacak şekilde cemaat karşıtlığına soyunan militanların tavrının cemaatin yeni bir stratejisi olduğu yolunda derin endişeler var. Takiyenin sonucu budur. İnsanlar arada sırada söylediğiniz doğrulara da güvenmezler. Takiye kişiliğin bir parçası olduğunda, insanın güvenilirliği büyük darbe alır.

Gülen Cemaatine sempati duyulmasının arka planında Türk okulları ve Türkçe olimpiyatları gibi etkinliklerin büyük katkısı vardır. Bu etkinlikler tarihte güçlü bir devlete sahip olmanın beslediği algının bugüne taşınması anlamına geldiğinden büyük destek görmüştür. Asıl amacını gerçekleştirebilecek için kurulduğu andan bugüne kadar askeri darbelerin aktörleri de dahil, neredeyse tüm iktidarların desteğini alan bir örgütün her dönemde rahat bir çalışma ortamı bulduğuna kuşku yoktur.

Başarılı bir mücadele yürütmek için yeni bir dini söylem yeterli değildir. Bu dilin Müslüman kitleleri ve özellikle dünyanın etkin güçlerinin desteğini alacak biçimde bir retoriğe de sahip olması gerekir. Gülen bunu çok başarılı Amacını gerçekleştirebilecek aşamaya gelene kadar güçlenmeden harekete geçmemek ve kendi asıl niyetini gizlemek anlamına gelen takiyenin kuşkusuz dini bir temeli vardır. Gülen Cemaati bu kavrama semantik bir müdahalede bulunarak, elemanları için motivasyon kaynağı haline getirmiştir.

Gülen Cemaati gibi hayatını bir davaya adayan insanların oluşturduğu cemaatler, uyuyan elemanlarıyla da etkilidir. Tıpkı Hasan Sabah örneğinde olduğu gibi 30-40 yıl kendini ustaca gizleyen bir cemaat mensubunun görev geldiğinde ölümü göze alarak harekete geçmesi çok sık rastlanan bir durumdur.

15 Temmuz darbe kalkışmasına karşı gösterilen direniş, Anadolu halkının güvenebileceği bir lider bulduğunda nasıl bir sivil direniş gerçekleştirebilme potansiyeli olduğunu göstermiştir.

Ölümüne tankların önüne çıkan Sünni siyasal akıl, gösterdiği direnişle, solun darbelere direniş moddosunu paramparça etti. Sol darbeye karşı evindeyken , muhafazakar dindarlar canı pahasına direnişe geçti. Türk siyasal tarihinde bir darbeye karşı böyle bir direniş görülmemiştir. Bu Muhafazakar Sünni siyasal akıl için müthiş bir dönüşümdür. Meydanlar halkın darbelere karşı bilinçaltında biriktirdiği öfkenin boşalmasıdır.

Kendi halkının meşru iktidarına karşı bir alçak proje olan ve kuşkusuz son askeri darbe kalkmasıyla aynı amaca hizmet eden Gezi kalkışmasına destek veren, katılan meydanlarda namaz şov yapan güruh nerede?
İhsan Eliacık darbe karşıtı gösterilere katıldı mı, meydanlara çıkıp namaz kıldı mı? Mahcup ve geçiştirmek amaçlı zoraki bir açıklama dışında bir şey yok. Nerede Gezi kalkışmasındaki iştahınız. İslami sol adı altında  Ebu Zer en çok istismar edilen tarihsel kişiliktir. Yazıklar olsun size. İslami solun ezilenlerden yana olduğu retoriği büyük ölçüde çökmüştür.

Nurhak Dağlarında yuvalanan ve askerle çatışmaya giren bir sol militan anılarında şöyle diyordu: Çatışmaya başladığımızda halkın kazmasıyla ,küreğiyle gelip bize destek vereceğine inanıyorduk,ama bunun yerine bizi jandarmaya ihbar ettiler. Sol hep bir halk devrimini hayal etmiştir. Ama bunu gerçekleştirecek kültür birikiminden,halkla sağlıklı iletişim kuracak dilden mahrumdu. Bu dili sağlıklı bir şekilde kuran Erdoğan'ın arkasında milyonlar harekete geçti.

15 Temmuz Sünni siyasal akılda büyük bir devrim yaratmıştır. Sünni siyasal aklın hakim olduğu Anadolu dindarlığında önemli bir nitelik değişimi olduğu açık. Pasiflikle suçlanan Sünni dindarlar Tankların önünü sardığı gibi hemen evlerine çekilmemiş, olası ikinci bir kalkışmaya daha büyük bir azimle ve kararlılıkla karşı koymaya karar vermiştir. Bu hakikaten devasa bir devrimdir.

Tanklara karşı gösterdiği direnişle dünya direniş tarihine yeni bir sayfa açan halkımızı, halk direnişi üzerine külliyat yazan ancak halkla birlikte tek bir direniş gerçekleştiremeyen Türk solu hayranlıkla izliyor. 15 Temmuzda dünya tarihinin en alçak darbesine direnen halkın, direniş nöbetlerini de kültürel bir meydan okumaya dönüştürdüğü açık. 15 Temmuz'dan bu yana olup bitenler küresel güçlerin Türkiye'ye biçtikleri rolün kabul edilmeme riskinden kaynaklandığı açık. Küresel güçler tarafından önerilen rolün reddedilmesinde Erdoğan'ın rolü büyük. Bundan dolayı diktatör suçlaması Erdoğan’ı itibarsızlaştırma planının en önemli parçasıydı

15 Temmuz sonrası cemaatin ihaneti Ulusalcı Kemalizm’i parlatma siyasetine dönüşmüştür. Kemalizm darbe karşıtlarının sığınacağı bir liman değildir. Türk siyasal tarihinde başarıya ulaşmış bütün darbelerin temel ideolojisi Kemalizm’dir.  28 Şubat darbesini yapanlar da kuşkusuz Kemalist olarak tanımlıyorlardı. 27Mayıs,12 Mart ve 12 Eylülü yapanların temel gerekçesi de Kemalizm’dir. Cemaatin dini motivasyonu temel alan darbe ideolojisinin alternatifi ,Sözcü Gazetesi çerçevesinde dinlendirilen militer Kemalist darbe ideolojisi değil, demokratik hukuk devletidir. Türkiye hızla Cemaat ve Kemalizm’in darbe ideolojisinden uzaklaşmalıdır. Cemaatin okulları ve askeri okulların kapatılması son derece önemlidir ve gereklidir.

Kemalizm ve Cemaatin sosyolojik olarak ortak noktası, çoğulculuğa kapalı toplum ütopyasıdır. Biri seküler modernleşme üzerinden giderken diğeri kendine özgü dini bir yorumdan hareket etmektedir. Cemaatin devlet katmanlarında kurduğu egemenliğin alternatifi Kemalist oligarşi değildir. Cemaat başarısız bir darbe girişimi yaptı. Oysa modernleşmeci Kemalist militer güçler 27 Mayıs,9 ve 12 mart, 12 Eylül ve 28 şubatta darbe yaptılar. Cemaatin eylemlerini muhafazakar dindarların gözünde meşru hale getiren militer Kemalist güçlerin darbe geleneğidir.

Ak Parti ve Cemaat ilişkileri sürekli tartışma konusu olmuştur. Kuşkusuz diğer iktidarların yaptığı gibi Ak Parti ile Cemaat arasında birbirini destekleyen bir ilişki olmuştur. Erdoğan kenara itilmiş dini cemaatleri merkeze taşımaya çalışırken, Cemaat eş zamanlı olarak ileride kalkışacağı darbenin alt yapısını hazırlıyordu. Ak Parti 2002 yılında iktidara geldiğinde bürokratik oligarşi ve askeri vesayet ile mücadele edebilecek bürokratik kadrosu ve buna bağlı bir birikimi yoktu. Bu durum onu, kendi bürokratik hegemonyasını kurmak isteyen Cemaat ile birlikteliğe itti. Kuşkusuz bu dönemde büyük ölçüde Kemalizm’e yaslanan bürokratik oligarşiye karşı başarılı bir mücadele verildi.
Cemaat buradan elde ettiği meşruiyeti devlet katmanlarında örgütlenme amacıyla kullanırken, Ak Parti buna fazla itiraz etmedi. 
Bunun sebebi bu cemaatin bu denli bir alçaklığı yapmayacağı konusuna olan güvendi.

28 Şubat ve yakın döneme kadar muhafazakar/ dindar kitlenin sorunlu cemaat yapısının arkasında durmasının nedenlerinden en büyüğü Kemalist subay ve siyasilerin İslam karşıtı tavırları idi. Laik Kemalist kesimin cemaat karşıtlığını İslam üzerinden yürütmesi cemaate büyük sempati sağladı. Aynı şekilde yürütülen Ergenekon, Balyoz gibi darbe soruşturmaları da cemaate sempati kazandırdı. Çünkü karşılarında her on yılda bir darbe yapan bir gelenek vardı.

Bu geleneğin varlığı dindarları cemaatin doğal ittifakçısı yaptı. Cemaat bu durumu kullanarak adım adım kendi örgütlenmesini kurdu.

Bazı anti kapitalist İslamcı grupların Erdoğan nefreti, Gülen darbesini açıkça eleştirmekten kaçınmasıyla sonuçlanıyor. Aynı durum Erdoğan nefretinin egemen olduğu tüm çevrelerde açıkça gözlemlenmektedir. Gülen destekli darbe girişimini açıkça kınamadan hak ve özgürlüklerden söz edenlerin samimiyetsizliği açıktır.

Türkiye'nin Atatürk modernleşmesi ile birlikte amaçladığı Batı medeniyetine girme amacı hiç bu kadar şüpheci karşılanmamıştı. Gelinen süreçte Anadolu halkı büyük oranda Batı’nın kendine komplo kurduğuna inanıyor.

Kemalizm ve din ilişkisini doğru analiz edebilmek için ünlü tarihçi Ahmet Yaşar Ocak'ın "Türkiye,Türkler ve İslam" adlı değerli çalışmasını okuyunuz. 
Kemalizm pozitivist, aydınlanmacı, laik bir modernleşme ideolojisidir. Bu anlamıyla Kemalizm dini devlet hayatından tamamen, toplumsal hayattan ise olabildiğince dışlayan bir ideolojidir. Dolayısıyla Kemalizm ve dindarlık karşıt kavramlardır. Kemalizm’in esin kaynaklarından olan pozitivizme göre din insanın eski dönemlerinde kalmış, günümüzde yerini bilime devreden inanç biçimidir ve bilimsel dönemde dine yer yoktur. 
Kemalizm dini bir toplum değil, pozitivist bir toplum yaratma ideali peşindedir.  
Kemalizm’in eğitim idealini uygulamaya koyan İsmail Hakkı Tonguç ismiyle özdeşleşen Köy Enstitüleridir. Köy Enstitülerinin eğitim programlarına bakmak bile yeterlidir Kemalistlerin din hakkındaki yaklaşımı anlamak için. Kemalizm üzerinden toplumla sağlıklı iletişim kuracak bir dil oluşturulamaz. Kemalizm modernleşme ideolojisi olarak toplumu dönüştürmeyi hedeflemiştir. Kuşkusuz dönüşümün en önemli ayağı dindir. Toplumun dini algılaması dönüştürülemez ise Kemalist modernleşmenin başarılı olması mümkün değildir. Bu yüzden Kemalistler dini modernleşmenin önündeki en büyük engel olarak gömüşlerdir. Cumhuriyet modernleşmesi doğası gereği modernleşmeye engel oluşturmayacak, dahası onaylayacak bir din yorumuna ihtiyaç duymuşlardır. Mevlana ve Yunus Emre tasavvufunu temel alan ve fıkhı olabildiğince dışlayan bir sevgi dini oluşturma gayreti içinde olmuşlardır .

Ulusalcı Kemalistler, 1960 darbesinden beri Kemalizm’i sürekli bir darbe ideolojisi olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla Kemalizm, savunulan haliyle demokratik bir hukuk devletine zemin oluşturacak felsefeden yoksundur.

   

Bir asker gençlik birlikteliği ile gerçekleşecek darbeyi hayal eden ve 1960 darbesini destekleyen Deniz Gezmiş'i kült yapan Türk solunun emperyalizm karşıtlığı sahtedir. Emperyalizm karşıtlığından söz eden arkadaş, eğer Gülen destekli darbe girişiminde sokakta değilsen bu utanç sana yeter.

Gülen Çetesinin desteklediği darbe kalkışması hiç kuşkusuz Mısır 'da Mursi'ye karşı yapılan darbenin devamıdır. Darbe başarılı olsaydı tıpkı Mısır’daki darbede olduğu gibi darbenin arkasındaki batılı güçler sessiz kalacaktı. Başarısız darbeyi kimsenin desteklemeyeceği açıktır.

Gülen örgütü İslam dünyasında tek hakim dini anlayış olabilmek için kendine rakip gördüğü bütün dini anlayışlara karşı yapılan operasyonlara destek vermiştir. Öyle görülüyor kı Gülen Örgütünün İslam dünyasında İhvan anlayışına olan karşıtlığı da,Türkiye' deki siyasal alanda MSP (Erbakan) ve Ak Partiye (Erdoğan) olan karşıtlığı da onların anlayışlarını kendi amaçlarına ulaşmak için engel olarak görmesinden kaynaklanıyordu.

   

Gülen örgütü gücünün önemli bir bölümünü, Türkiye ye küresel operasyon yapmak isteyen siyasal yapıcı aktörler için kullanışlı bir araç olmasından alıyordu. Kuşkusuz Cemaatin temel tezlerinin savunulmasında cemaat dışından gelen aydınların büyük katkısı vardır. Cemaat dışından gelen Şahin Alpay: "Siz kim oluyorsunuz da Gülen gibi Islam dünyasının en barışçıl din adamına terörist diyorsunuz."açıklamasını yaparken, Ahmet Altan:"1Kasım seçimlerini kazanırlarsa Türkiye de iç savaş çıkar, darbe olur."diyordu.

15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinde Erdoğan’ın en önemli aktör olduğuna hiçbir kuşku yoktur. İlker Başbuğ’un “Erdoğan olmasaydı bu yapıyla kimse mücadele edemezdi.” Sözleri bir gerçekliğe işaret ediyordu.

Bürokrasi içinde yer alan Gülen'e bağlı asker- polis güvenlik güçlerinin, iktidarı zor duruma düşürmek için, son yıllarda çok tartışılan saldırıların ve eylemlerin arkasında bulunmaları hakikatin ta kendisidir. Eylemleri onlar yapıyor, fatura siyasal iktidara kesiliyordu. Cemaat böylece hem kendi örgütlenmesini tamamlıyor, hem de sorumluluğu iktidarın üzerine yıkıyordu.

Cemaatin dayandığı tarihsel epistemolojik zemini de iyi irdelemek gerekir. Kuşkusuz İslam tarihinde Gülen Cemaatine temel oluşturacak bir zemin vardır. Rüya,ilham ve sezgiyi tartışmasız bilgi kaynağı olarak gören hermetik tasavvufi kültürü ve onun ürettiği örgütlenme biçimiyle hesaplaşmak gerekir. Kuşkusuz bu önemli bir zihniyet dönüşümünü gerektirmektedir. Ne yazık ki, geleneksel dini anlayış şeyh adı altında ulaşılmaz formlar yaratmıştır.

Kuşkusuz bir diğer mücadele yöntemi de aktüel sorunla ilgilidir. Türk silahlı kuvvetlerinde ve asker sivil ilişkileri konusunda devrim gibi kararlar alınıyor. Aynı şekilde bir zihinsel devrim de yaşanıyor. Bekir Berat Özipek’in dediği gibi, Cemaat destekli darbe girişimi laik otoriteryenizmi haklı çıkarmaz. Gülen çetesinin alternatifi 28 Şubatın laik otoriteryenizmi değildir.

Erdoğan'ın işine yarar diye Cemaati eleştirmekten kaçınan insanların tavırları da ilginç bir duruma işaret ediyor. Bu sorunlu zihin yapısına sahip insanların haktan, hakikatten, adaletten söz ettiğinizde kimsenin  inanmayacağını bilmek zorundadırlar. Muhalif olmak demek açık bir gerçekliği reddetmek değildir. Bu kesimler muhalif falan değil Erdoğan düşmanıdır ve bu tutumları  düşünce sistematiğini bozmuştur.

Cemaat çetesi, dinin temel kavramlarına semantik bir müdahale yaparak , içlerini boşaltıp yeniden tanımlayarak kendine özgü bir mücadele biçimi ortaya koymuştur . Burada temel amaç dine hizmet etmek değil,dinin temel kavramlarını bağlamlarından kopararak Cemaat çetesinin amaçlarına uygun hale getirmektir. Cemaat halk üzerindeki etkisini bu kullanımın başarısına bağlı olarak artırmıştır. Halkın dini hassasiyetini kendi siyasal projeleri için sömürmenin en güzel örneğidir Gülen çetesi. Takiye, cemaatin elinde bir grubun kendi çıkarlarına ulaşmak için her türlü davranışı meşru gören bir ahlaksızlığa zemin hazırlayan davranış biçimine dönüşmüştür.

Cemaatin beslendiği Harici zihin hikmetten,felsefeden, ahlaktan, irfandan yoksundur. Kendi dışındaki din yorumları sapıktır. Bu bakımdan ayetleri sloganlaştırıp , bağlamlarından kopararak kullanır. içerikten ziyade literal ifade ile ilgilenir. Hariciler hikmetten ve irfandan yoksun, yıkıcı, din adına diğer insanları katleden bir zihin bozukluğunun adıdır.

Bazı insanlar Gülen Çetesinin darbe girişiminden veya PKK katliamlardan değil, meydanlardaki bu toplumun en dolu direnişinden ve birlikteliğinden rahatsız oluyor ve eleştiriyor. Bu insanların toplumsal duyarlılıkla ve toplumsal zeminin değerleriyle bağlantısı yoktur.

Cemaat yazarlarının da derin bir travma geçirdikleri açık. Bu yazarlardan Nazlı Ilıcak ve Ali Bulaç pişmanlıklarını açıklamışlardır. Ancak bundan önceki cemaat operasyonları karşısında aldıkları pozisyon onlara karşı bir güvensizliğin oluşmasına ve samimiyetlerinin sorgulanmasına yol açtı. Ali Bulaç, "Gülen'e hakkımı helal etmiyorum" dedi. Peki, sayın Bulaç! Şimdiye kadar senin yazdıklarını referans alarak Gülen'e destek verenlerin sorumluluğu ne olacak.
Senin gibi zeki bir insan darbenin ön hazırlıkları olan Gezi kalkınmasını, 17-25 Aralık operasyonu ve MİT tırları olayında Gülen çetesinin etkisini nasıl göremez.
Hepsini geçtik bir tv programında Amerika’yı "Anavatan" diye nitelerken vicdanın hiç mi sızlamadı? Ali Bulaç bir entelektüelin çöküşüdür. Yazıklar olsun ilmini cemaatin hizmetine verip halkını aldatanlara...

Açık olan şu ki iştahını, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık operasyonu, MİT tırları olayı ve Rusya uçağının düşürülmesi darbenin ön hazırlıklarıydı. Bu olayları Gülen çetesinin isteği doğrultusunda yorumlayan herkes darbeye destek olmuştur. 15 Temmuz darbe süreci herkesin içinde gizlediği ikinci kişiliği ortaya çıkardı. Allah'a hamdolsun.

Usame bin Ladin hiç kuşku çok ki, Gülen den çok daha namuslu ve dürüst biridir. Usame Amerika ya karşı savaşırken Gülen alçağı kendi halkına ve devletine kurşun sıkıyordu. Yaptıkları dikkate alındığında tarihin Gülen kadar alçak birini kaydetmediği açıkça görülecektir. 

Devam edecek... 



Bu yazı 2124 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI