erotik shop
Bugun...


Çözüm süreci nereye gidiyor?
Uzun süredir devam etmekte olan çatışmasızlık durumunun sona ermesi, çözüm sürecinin geleceği hakkında ciddi şüpheler ve soru işaretleri doğurdu. SABAH Perspektif yazarları iki sorunun yanıtını aradı: 'Bugüne nasıl gelindi' ve 'Bundan sonra Türkiye'yi neler bekliyor?'

facebook-paylas
Tarih: 16-08-2015 03:58
Çözüm süreci nereye gidiyor?
+ -

Uzun süredir devam etmekte olan çatışmasızlık durumunun sona ermesi, çözüm sürecinin geleceği hakkında ciddi şüpheler ve soru işaretleri doğurdu. SABAH Perspektif yazarları iki sorunun yanıtını aradı: 'Bugüne nasıl gelindi' ve 'Bundan sonra Türkiye'yi neler bekliyor?'

1- Nebi MİŞ (SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü)

Kamu güvenliğinden taviz verilmeden, süreç demokratikleşme bağlamında devam edecektir


Barış süreci başladığı dönemde Başbakan Erdoğan'ın Kürt meselesinin halline yönelik açıklamaları ve meselenin çözümü için attığı adımlar tarihsel bir dönüm noktası ve cesur bir politika olarak görülmüştü. Meselenin diğer tarafında bulunan HDP ve bileşenleri çözüm sürecinde barışa yaklaşıldıkça, baştaki perspektiflerinden saptılar. Suriye iç savaşının ortaya çıkardığı bölgesel ve küresel dinamikler onlara yeni fırsatların önlerine çıktığını düşündürdü. Bu yüzden Türkiye'de yürüyen çözüm sürecini zora sokan maksimalist taleplerle süreci zamana yayan bir pozisyon belirlediler. Özellikle IŞİD terörünün bölgesel ve küresel implikasyonlarının ardından, PKK ve PYD'nin kullanım değeri arttı. Bu da örgütlerin bölgesel ve küresel meşruiyetlerini ve de güçlerini artırabilecekleri beklentisini oluşturdu. Yeni durumda, çözüm müzakerelerinde kendi konumlarının daha güçlü olduğu gibi bir yanılsamaya kapıldılar. Buna ek olarak 7 Haziran seçiminde AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden çözüm sürecinin tüm maliyetinin ve geleceğinin AK Parti üzerine yıkılmaya çalışılmasıyla, HDP ve bileşenlerinin konumu daha da rahatladı. İşte bu siyasal ortamda, hiçbir sorumluluk üstlenmeden, batıda demokrasi sosu yüksek ve AK Parti karşıtı bloğu kendilerine çekebilecek bir söylem tuttururken, doğuda PKK'nın kamu güvenliğini tehdit eden faaliyetlerini kolayca perdelediler. Ayrıca, Çözüm Sürecinin geleceğine yönelik HDP siyasetinin sorgulanmasını engellediler. Bu anlamda, başta geri çekilme ve silahsızlanma olmak üzere süreçte verdikleri hiçbir sözü tutmayarak ve Türkiye kamuoyunun hassasiyetlerini görmezden gelerek, çözüm sürecinin geleceğine sahip çıkmadılar. Siyasal iktidarla ilgili olmadığı halde, Suruç saldırısını bahane ederek ateşkes sürecini kolayca bitirdiler ve tekrar silaha sarıldılar

***

Barış süreci, yüzyıllık Kürt meselesinin kronikleşmiş sorunlarının demokratik bir perspektifle çözülmesini amaçlamaktaydı. Sorunların çözümüyle de silahı bir araç olarak kullanan yapıların yerine, siyasal yapıların yeni süreçte devreye girmesi gerekirdi. Ancak sorunların çözümünde büyük mesafe alınmasına rağmen, milliyetçi Kürt hareketinin temsilcileri, siyaseti güçlendirmeye ve silahlı gücün vesayetinden kurtulmaya dönük bir siyaset izleyemediler. Dolayısıyla görüşmelerde sadece Kandil'in sözcülüğünü üstlendiler. Bundan sonraki dönemde, çözüm sürecinin hem dinamiği, hem de çerçevesi değişecektir. Terör meselesi ve Kürt toplumunun kalan sorunları ayrıştırılarak, kamu güvenliğinden taviz verilmeden, süreç demokratikleşme bağlamında devam edecektir.

***

2- ŞenerAKTÜRK (Siyaset Bilimci, Koç Üniversitesi)

Halkın büyük çoğunluğunun desteğine sahip bir siyasi iktidar ve yeni reformları meşrulaştırıcı bir kimlik söylemi bir arada olmadığı sürece Kürt meselesinde yeni adım atılması zor

2004-2013 döneminde Kürt açılımı ve çözüm sürecinin gerçekleşmesini, üç kritik faktörün ilk defa bir araya geldiği bir siyasi denkleme borçluyuz: Birincisi, Kürtlerin yaklaşık yarısının ve hatta bazen çok daha fazlasının oyunu alan bir partinin iktidarda oluşuydu ki bu AK Parti idi. İkincisi, bu iktidarın, kendi seçmeni başta olmak üzere halkın büyük bir kısmı nezdinde, devletin etnik politikalarını değiştirmeyi meşrulaştırıcı bir söylemi olmasıydı ki bu da İslamcılık veya Müslüman kardeşliği söylemiydi. Üçüncüsü, bu iktidarın, reformlara direnebilecek rakiplerinin toplamından çok daha fazla milletvekiliyle hegemonik bir üstünlük sağlamasıydı. Mart 2014'te başlayan seçim silsilesi ve nihayet 7 Haziran 2015 seçimiyle bu faktörlerin birincisi ve üçüncüsü, yani Kürt seçmenden yoğun destek alan bir iktidar partisi ve onun siyasi hegemonyası, ortadan kalktı. Kürtlerin büyük çoğunluğunun HDP'yi desteklemesi de İslamcı söylemin işlevini kısmen kaybettiğini gösterdi. İşte bu üç etken Kürt açılımının on yıllık gidişatını açıklıyor. PKK'nın Temmuz 2015'te ateşkese son vererek saldırıya geçmesi ise Suriye iç savaşıyla ilişkili gözüküyor ve bu da yukarıda saydığım iç siyasal dinamiklerden ziyade uluslararası dinamiklerin belirleyici olduğu bir sorun. İç siyasal dinamiklere dönecek olursak, AK Parti'nin Kürt açılımı ve çözüm sürecinde üç önemli hatası oldu: Birincisi, Kürt olsun olmasın herkesin benimseyebileceği kapsayıcı bir ulusal kimlik vizyonu ortaya koymadı. İkincisi, PKK ve onun siyasi kanadı, halk desteğinin en düşük olduğu dönemlerde dahi, sanki tüm Kürtlerin temsilcisi gibi muhatap alındı. Daha da kötüsü Kürtlerin haklarının PKK'nın girişimiyle kazanıldığı algısı oluştu ki bu da kısa sürede barışçıl reform zeminini aşındırdı. Üçüncüsü, açılım sürecinde pek çok Alevi'ye hitap etmeyen bir İslam tanımı ve din kardeşliği söyleminin kullanılması, hem Alevi-Sünni gerilimini hem de dindarlaik gerilimini arttırdı. Böylece bazı Kürtler devletle barışırken pek çok Alevi küstü. Halkın büyük çoğunluğunun desteğine sahip bir siyasi iktidar ve yeni reformları meşrulaştırıcı bir kimlik söylemi bir arada olmadığı sürece Kürt meselesinde yeni adım atılması zor. Bugün için sadece AK Parti-CHP koalisyonu böyle bir hegemonik çoğunluğu sağlayabilir, fakat bu koalisyonda dahi reformları meşrulaştıracak kapsayıcı bir ortak kimliğin çerçevesinin çizilmesi ince bir ustalık ve etnik kimlik süreçlerine hakimiyet gerektirecektir.

***

3-Ahmet YILDIZ (Siyaset Bilimci)

Çözüm masası yeniden kurulacak ve bu masada taraflar yerlerini yeniden alacaklardır


Çözüm sürecinin en somut tezahürü, çatışmasızlık haliydi. En değerli sonucun da bu olduğu söylenebilir çünkü insan hayatının araçsallaştırılmasının önüne bu sayede geçildi. Çözüm sürecinin kesintiye uğrayarak silahlı çatışmanın tekrar başlamasında, tarafların karşılıklı hataları bulunmakla birlikte, temel faktörün, aktörlerin, pozisyonlarında ortaya çıkan değişikliklere yükledikleri anlam olduğu söylenebilir. Kamuoyunun ve Parlamentodaki diğer siyasi aktörlerin aktif desteği olmadan AK Parti tarafından siyasi risk alınarak başlatılan süreç, 2013 yılı Nevruzunda Öcalan'ın PKK'ya silah bırakma çağrısıyla zirveye ulaşırken, bundan sonra hızla inişe geçti. PKK'nın bu dönemi, fiili egemenlik tesisi için vesile olarak kullanması, aslında süreci dinamitleyen yapısal bir unsurdu. Haziran'daki Gezi Parkı ayaklanması, sonrasında gelişen 17-25 Aralık emniyetyargı operasyonu, 6-8 Ekim 2014 Kobani olayları ve "Rojava devrim romantizmi", PKK'yı süreci yeniden yorumlamaya itti. PKK-KCK, AK Parti'nin sürekli güç kaybettiğini hesaplarken, Suriye'de ortaya çıkan fırsat alanı üzerinden yakalanan "Batı'nın karadaki yürüyen gücü olma," böylece Batı adına IŞİD'le savaşmanın ürettiği "meşruiyet" algılamasını reel politik kazanımlara tahvil etmek istedi. Seçim kampanyasını HDP'nin, çözüm sürecinin ana siyasi aktörü olan Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurgulayarak yıkıcı bir muhalefet yürütmesi, karşılıklı güven köprülerini bütünüyle ortadan kaldırdı. Erdoğan'ın seçim dönemi söyleminin Kürt cenahındaki algısı da son derece olumsuz oldu. 

 

Çatışma çözümleri tarafların güven ve kararlılığına dayanır ve idealist değil reel politik zorunluluklardan beslenir. PKK'nın konjonktürel çıkarlarının maksimizasyonuna dayalı hesabının çarşıya uymayacağı ve silahlı çatışmanın PKK'ya meşruiyet ve güç kaybı olarak döneceği açık. Türkiye'nin IŞİD'e karşı tavrı, kendisine dokunmadıkça onu karşısına almama gibi reel politik bir mülahaza ile biçimlenmişti. Şimdi bu ortadan kalktı ve bu durumun bir komplikasyonu olarak ABD'nin PKK ile fiili işbirliği "değerli" olmaktan çıktı. PKK hala ABD ve AB için bir terör örgütü. Türkiye ise, insani kayıplara rağmen, çatışma durumundan elini güçlendirerek çıkacaktır. Çözüm masası yeniden kurulacak ve bu masada taraflar yerlerini yeniden alacaklardır ama artık birbirlerini fazlasıyla denemiş ve çatışma değil barışma iradeleri reel politik tarafından zorlanmış olarak...

** [ Sabah ]




Bu haber 1748 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
YUKARI