erotik shop
Bugun...


Ehmedê Xanî ''kılıç değil kalem'' dedi
Ehmedê Xanî’ye göre bu alemde ne varsa her şey insan içindir. Bu muazzam kâinat, bu sınırsız evren, bu ekseni etrafında dönen koca dünya, su, ateş, toprak ve havadan müteşekkil elementlerle birlikte, o elementlerden doğan her şey, o nefis nimetler, o giyim kuşam, o hayvanlar, madenler, ağaçlar, ovalar, meralar; her şey insan için çalışıyor, onun için ürün verip duruyorlar. Büyük yaradan, o aydınlık muhteşem nizamı, her şeyiyle birlikte insan için dizayn etmiştir. Allah yarattığı bu alemi hem kendisine perde yapmış hem de varlığının nişanesi kılmış. Yarattığı şeyler, varlığının ve hüsnü cemalinin işareti olsun istemiş. Böylece o gizli hazine ifşa olacak ve yaradanın varlığı yaratılanlara görünecek. Ama bunun tescili ancak yazıyla mümkündür. Bu yüzden Allah önce kalemi yarattı, arkasından da ruh ve aklı… İşte bu kalem insanı evrene nakşetti.

facebook-paylas
Tarih: 01-08-2023 18:06
Ehmedê Xanî ''kılıç değil kalem'' dedi
+ -

Muhsin Kızılkaya yazdı:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen göreve başlama töreninde yapığı konuşmada Şeyh Edebali ve Yunus Emre’den sonra Ehmedê Xanî (Ahmed-i Hani)’nin adını andı. 21 yıllık iktidarları döneminde hizmet götürürken hiç kimseyi ayırmadıklarını vurgulayıp, “Ahmed-i Hani gibi ‘İnsan en büyük kalemin çizdiği nakıştır’ dedik” dedi.

Erdoğan, büyük mutasavvıfın bu sözünü, üç önemli eserinden birisi olan “Eqîdeya Îmanê”(İman Risalesi)’den almıştı.

*

Ehmedê Xanî’ye göre bu alemde ne varsa her şey insan içindir. Bu muazzam kâinat, bu sınırsız evren, bu ekseni etrafında dönen koca dünya, su, ateş, toprak ve havadan müteşekkil elementlerle birlikte, o elementlerden doğan her şey, o nefis nimetler, o giyim kuşam, o hayvanlar, madenler, ağaçlar, ovalar, meralar; her şey insan için çalışıyor, onun için ürün verip duruyorlar. Büyük yaradan, o aydınlık muhteşem nizamı, her şeyiyle birlikte insan için dizayn etmiştir. Allah yarattığı bu alemi hem kendisine perde yapmış hem de varlığının nişanesi kılmış. Yarattığı şeyler, varlığının ve hüsnü cemalinin işareti olsun istemiş. Böylece o gizli hazine ifşa olacak ve yaradanın varlığı yaratılanlara görünecek. Ama bunun tescili ancak yazıyla mümkündür. Bu yüzden Allah önce kalemi yarattı, arkasından da ruh ve aklı… İşte bu kalem insanı evrene nakşetti.

*

Peki, “insanı en büyük kalemin çizdiği nakış” olarak gören Ehmedê Xanî kimdir?

Yekten söyleyeyim; Hakkarili, benim köylümdür. İkimiz de aynı köyde gelmişiz dünyaya. Benim doğduğum köyün adı Guzereş (Cevizli), onun doğduğu köyün adı Xana Sêgunda (Üç Köyün Hanı)’dır. Yaygın adıyla “Xanê” olarak bilinir. “Xanê” şu anda Çukurca ilçesine bağlı Guzereş köyünün sınırları içinde, onun bir mezrası olarak haritada yerini alıyor.

Benim çocukluğum, Ehmedê Xanî’nin köyünde geçti. Çünkü o köy, bizim ilkbahar yaylamızdı. Nisan ayının sonuna doğru evleri yükleyip Xanê’ye götürüyor, havalar iyice ısınınca da Haziran başında daha yukarılara çıkıyorduk.

Alaeddîn Seccadî’den Mela Mahmûdê Bayezîdî’ye, Hemze Begê Muksî’den Celadet Ali Bedirxan’a, yeni dönem Kürt tarihçilerden Abdullah Varlı’dan Mûrad Ciwan’a kadar; Ehmedê Xanî ve onun anıtsal eseri “Mem û Zîn” üzerine araştırmalar yapmış hemen hemen bütün Kürt araştırmacı ve tarihçileri, onun Hakkarili olduğu konusunda hemfikirdirler.

Bizim ilkbahar yaylamız olan Xanê benim çocukluğumda metruk bir köydü, hâlâ öyle. Evlerin harabeleri üzerinde saklambaç oynardık çocukluğumuzda.

*

Peki ne olmuştu da köy terkedilmişti? Ehmedê Xanî’nin ailesi neden yüklenip Doğu Beyazıt’a gitmişti?

İşin esasını bulmak daha çok tarihçilerin işi, ben size çocukluğumda, uzun kış geceleri anlatılan bir efsaneden bahsedeyim en iyisi.

Eskiden, çok eskiden Xanê köyünde bilge bir ihtiyarın yedi oğlu varmış. Sert rüzgarların estiği, kar gelmeden önce haberci olarak o sert rüzgarı gönderdiği soğuk bir sonbaharın kederli bir akşam üzeri yaşlı adam evinin damına çıkmış, elini alnına siper yapmış, göğün dibinde biriken kapkara bulutlara bakıp hızlıca eve dönmüş.

Bir felaketin yola çıkıp gelmekte olduğunu anlamış.

En büyük oğlunun eline en keskin bıçağı tutuşturmuş, “Tez ahıra in, öküzü kes” demiş.

Ahıra inmiş oğlan, koca öküzü bildiği usulle yere yatırarak kesmiş. Gelip babasına emrini yerine getirdiğini söylemiş. Baba bu kez başka bir emir vermiş, “Çabuk ocağa odun atın, büyük kazanı sürün ateşe. Öküzün etinden kavurma yapmaya başlasın evin kadınları” demiş ve yedi oğlunun yedisine de dama çıkıp kar küremeye hazır olmalarını söylemiş.

Etler parçalanıp kazanda kavurma olurken, kar yağmaya başlamış. Böyle koca koca taneler halinde... Patiska bezi gibi... Kar gökten indikçe, sessizlik büyümüş. Yedi oğulun yedisi de dama çıkmış, yağan karı damdan küremeye başlamış, yorulan aşağı inmiş, kavurmadan yemiş tekrar dama çıkmış, bu iş sabaha kadar sürmüş.

Sabah olmuş bir de bakmışlar ki, köyde hiçbir ev yok. Bütün köyü kar yutmuş. Bir tek onların damından incecik bir duman tütüyor.

Karlar eriyince, o yaman kış bitince, yaşlı bilge artık buralarda, bu dağların arasında, bu yalnızlıkta, konu komşu olmadan yaşanmaz demiş, ailesini yanına almış, evini barkını bırakarak Xanê’den ayrılmış.

Xanê o gün bugün insansız kalmış.

Efsaneye göre; babasının kestirdiği öküzün kavurmasını yiyerek sabaha kadar kar küreyen, böylece sülaleyi ölümden kurtaran yedi kardeşin en küçüğü Ehmedê Xanî’nin babasıymış.

*

Efsaneye inanıp inanmamak size kalmış ama bir gerçek var ki babasının adı Mela İlyas’tır, Mela İlyas Mela Rüstem’in oğludur. Ehmedê Xanî, 1651 veya 1652’de Doğu Beyazıt’ta (Bazîdê) dünyaya gelmiş. İlk eğitimini kendisi de bir alim olan babasından almış, daha sonra bu işi ağabeyi Mela Kasım devralmış. Sonrasında birçok seydadan, alimden, hocadan dersler almış ama ne yazık ki bunların kim olduğu konusunda bir bilgi mevcut değildir. Hakkında bilinen tek şey; Bazîdê’de, Bitlis’te ve Cizre’de çeşitli medreselerde okumuş. Buralarda Arapça, Farsça ve Türkçe öğrenmiş. Ancak, tarihçi Murad Ciwan’ın da Kürtçe yazdığı “Ehmedê Xanî, Hayatı, Görüşleri ve Eserleri” (Avesta Yayınları) adlı kitabında belirttiği gibi büyük mutasavvıfın hayatı hakkında hemen hemen hiçbir belge yoktur bugün elimizde. Tarihçi Elaeddin Seccadi, “Kürt Edebiyatı Tarihi” kitabında her ne kadar onun yüzünden, renginden, gövdesinin azametinden, hatta ayakkabısına kadar bahsetse de yine Ciwan’ın vurguladığı gibi, onu gören yoktur.

Ancak, yakın bir zamanda vefat eden ve Kuran-ı Kerim’i Kürtçeye çeviren alim Abdullah Varlı, “Ehmedê Xanî’nin Hayatı ve Divanı” adlı kitabında şairin hayatı hakkında yeni birtakım bilgiler veriyor. Varlı’ya göre Ehmedê Xanî’nin ailesi 16. yüzyılın başlarında Hakkari’den Doğu Beyazıt’a göç etmiş, Mahmudiyan aşireti içinde Dizesor köyüne yerleşmiş. Aile bir süre burada kaldıktan sonra Xanî’nin dedesi Mela Rüstem, Bazîdê Miri, Mir Mıhemed’e gitmiş, Mir çok iyi karşılamış onu, oğlu Mela İlyas mirin kâtibi olmuş. Belli ki babası erken vefat etmiş ki, Xanî’nin bundan sonraki eğitimini ağabeyi Mela Kasım devralmış. Üç kız kardeşi var Xanî’nin; Peri, Gulizer ele Kitan. Annesinin adı Gulnigar’dır. Babasının ölümünden sonra Xanî’nin ağabeyi Mela Kasım Mir Mihemed’in katipliğini devralmış. Mir’in damadı olduğu halde bir süre sonra onunla anlaşmazlığa düşmüş ve işinden el çektirilmiş, böylece aile tekrar Dizesor köyüne geri dönmüş.

Varlı’nın verdiği bilgiler göre Xanî’nin ailesi her daim alimlerin, şairlerin yetiştiği bir aile olagelmiş. Amcası ve amcaoğlu da şairmiş. İlk gençliğinde Xanî Muradiye camiinde bir yandan çocuklara ders verirken, bir yandan da Mir Mihemed’in divanında katiplik yapmaya başlamış ancak Varlı’nın bu iddiasına birçok araştırmacı itiraz eder. Zira Xanî, büyük eseri “Mem û Zîn”de Mirlik sistemini acımasızca eleştirir. Birçok şiirinde de Kürt Mirlerine verip veriştirir, dolayısıyla böylesi bir adamın, bir mirin divanhanesinde katip olması pek akla yakın görünmüyor.

Bazı araştırmacılar da Mısır’a gidip okuduğunu yazar. İsmail Badî’ye göre Ehmedê Xanî icazeti Cizre Medresesinde almış. Elaeddin Seccadî İstanbul’a gidip padişahla görüşmek istediğini de yazar kitabında.

Ölüm tarihine ise mezar taşına yazılmış Arapça bir söz açıklık getirir. Şairin mezar taşında Arapça, “Tara Xanî îla Rabbîhî” (Xanî Rabbine doğru uçtu) yazılıdır. Alaeddin Seccadi, ebcet hesabına göre bu tarihin hicri 1118’e, miladi 1706/7’e tekabül ettiğini belirtir. Bu tarih şairin ölüm tarihi olarak kabul ediliyor şimdi.

*

Muradiye Camii’nde çocuklara din derslerini verirken mi aklına düştü bilinmiyor ama 1683’te yazdığı “Nubihara Biçûkan” (Çocuklar İçin Yenibahar) adlı eseri, Kürt medreselerine okutulmak üzere yazılmış Arapça-Kürtçe manzum bir sözlüktür. İlk Kürtçe sözlük olarak kabul edilir. Xanî, Arapça Kürtçe kelimeleri büyük bir ustalıkla birbirine bağlamış ki eser şöyle başlıyor:

Ev çend kelîme ne ji luxatan

vêk êxistin Ehmedê Xanînavê “Nûbara Biçûkan” lê danî

Ne ji bo sahib rewacan

belkî ji bo biçûkêt Kurmancan

Wekî ji Qur’anê xelasbin

lazim e li sewadê çavnas bin

Da bi van çend reşbelekan

li wan tebî’et melekanderê zihnê vebîtin.Herçî bixûnit zehmetê nebîtin.

(Bu birkaç kelimeyi

sözlüklerden derledi Ehmedê Xanî

“Çocuklar İçin Yeni Bahar” adını verdi

Makam mevki sahipleri için değil

Belki de Kürt çocukları için

Eğer Kuran okuyacaklarsa

Dilini bilmeleri gerek

Şu birkaç kelimeyle

O meleklerin

Zihni açılsın

Okurken güçlük çekmesinler diye)

O çağda İslam medeniyeti içinde Arapça din dili, Farsça estetik dilidir. İşin içine Türkçe ve Kürtçe de karışınca muazzam bir zenginlik oluşuyor, geniş bir coğrafya açılıyor insanın önüne. Bu yüzden “Mülemma” denilen şiir türü de yaygındır o devirde. Her kıtası farklı bir dilden yazılmış şiire “mülemma” deniyor ki Ehmedê Xanî’nin de bir “mülemması” vardır; ilk dörtlüğü şöyle:

Fate umrî fî hewake ya hebîbî kulle hal (Arapça)

Ah û nalem hem demem şud der fîreqet mah û sal (Farsça)

Ger benim qanim dilersen çoqdan olmuşdur helal (Türkçe)

Dîn û ebter bûm ji işqê, min nema aql û kemal (Kürtçe)

(Ey sevgili, aşkınla geçti bu ömür, bu hal

Ayrı düşmektendir hem bu inleyiş, hem bu hal

Ger benim kanım dilersen çoktan olmuştur helal

Deli divane oldum, kalmadı akl-ı kemal)

*

Gelelim Xanî’nin başyapıtı “Mem û Zîn”e… Ehmedê Xanî, “Mem û Zîn”i 1695 yılında, 44 yaşındayken yazmış. Klasik Kürt edebiyatının en önemli eseri olarak kabul edilir. Öncü bir kitaptır. Manzumdur, hem ilahı bir aşkın destanı hem de bir tasavvuf kitabıdır. Çok katmanlıdır, şair bütün hünerini göstermiş, çağdaşı şair ve yazarlarla aşık atmış, o zamana kadar dünya edebiyatında hiç kimsenin henüz sözünü etmediği bir tür “milliyetçilik” fikrini yerleştirmiş kitabına. Bu yüzden birçok araştırmacı onu “milli bir manifesto” olarak kabul eder. Murad Ciwan’ın da kitabında belirttiği gibi o sadece bir aşk kitabı değildir; içinde felsefi, tasavvufi, tarihi, etnografik, siyasi, içtimai, dini, estetik ve sanatsal meselelerin enine boyuna tartışıldığı benzersiz bir kitaptır. Aynı zamanda bir “metinlerarasılık” barındırıyor içinde.

*

Dünya edebiyatında “metinlerarasılık” kavramı yirminci yüzyılda önem kazandı. Kısa sürede de modernizm ve postmodernizm akımının en önemli ögesi haline geldi. Kısacası,“yazılan bir metnin başka metinlerle ilişkisi üzerinden anlaşılması ve yorumlanması” olarak tanımlanıyor bu kavram. Başka bir deyişle edebiyatta metinlerarasılık yazılan metnin, herhangi bir şekilde, kendisinden önce yazılan metinlerden faydalanmasına verilen bir isimdir. Bu, birden fazla yöntemle ve farklı düzeylerde gerçekleşebilir. Misal James Joyce’un meşhur “Ulysses” romanı Homeros’un “Odysseia”nın modern bir kurgu içinde yeniden yazılmasıdır. 1930’larda Hermann Broch’un yazdığı “Vergilius’un Ölümü”, “Ulysses”e bir göndermedir. Türk edebiyatında Orhan Pamuk’un “Kara Kitap”ındaki Galip ile Rüya’nın aşkı Şeyh Galip’in “Hüsnü Aşk”ının modern bir versiyonudur. Liste böyle uzayıp gider.

Aslında, gök kubbenin altında söylenmemiş hiçbir söz, anlatılmamış hiçbir hikaye yoktur. Belki de hepimiz aynı hikayeyi değişik versiyonlarıyla binlerce yıldan beri birbirimize anlatıp duruyoruz. Kutsal kitaplardaki hikayeler de üç aşağı beş yukarı benziyor birbirine.

*

Ehmedê Xanî, “metinlerarasılık” kavramı icat edilmeden iki yüz sene önce, bir Kürt halk destanı olan “Memê Alan”dan, kendi dönemi için oldukça “modern” sayılabilecek yeni bir hikaye üretti. Kitabında, bu hikayeyi başka bir milletin başka bir hikayesinden de alma imkanı olduğu halde bilinçli bir şekilde bir Kürt destanını seçtiğini belirtir.

Peki Xanî’ye ilham veren ve ondan bütün çağları delip geçen muazzam bir kitap yazdıran destan nasıl bir destandır?

*

Peri Padişahı’nın üç fettan, çöpçatan kızı vardır. Üçü de birer ay parçası… Büyüğünün adı Tav Banu (Prenses Işık), ortancası Heyv Banu (Prenses Ay), küçüğü Stêrk Banu (Prenses Yıldız)’dur. En akıllıları Stêrk Banu’dur. İki kardeşine bakar, ikisinden güzel tek bir kız vardır bu cihanda, o da Botan Miri’nin kızı Zîna Zêdan’dır. En yakışıklı erkek de Mağrip Ülkesinin oğlu Memê Alan’dır.

Üç çöpçatan kız ikisini gece birbirinin koyuna sokmaya karar verirler. Gece olup karanlık basınca üç çöpçatan peri kızı oyunlarını oynar, Zîn’i Cizre’den alır Mağrip ülkesine getirir, sarayında uyumakta olan Mem’in koynuna sokarlar. Sabaha karşı kızı alıp götürürlerken de yaşadıkları şeyin rüya değil gerçek olduğunu anlasınlar diye ikisinin yüzüklerini değiştirirler. Sabah vakti ikisi de kendi yatağında uyanır, Zîn’in parmağındaki yüzüğün içinde “Memê Alan”, Mem’in parmağındaki yüzükte de “Zîna Zêdan” yazmaktadır.

Mem Zîn’e, Zîn Mem’e aşık olmuştur.

Hani Tolstoy demiş ya “bütün büyük hikayeler ya bir yolculuk ya da şehre bir yabancının gelmesiyle başlar” diye. Bu hikayede ikisi de var. Mem, ne yapıp edecek Mağrip ülkesinden kalkıp Cizîra Botan’a gidecek, Zîn’i bulacak kendine eş yapacak. Ama mesafe fersah fesahtır. Bunu da ancak denizin altında yattığına inanılan bir at kat edebilir.

Günün birinde balıkçı ağlarına bir şey takılır. Çekerler nafile. Mağrip ülkesinde bulabildikleri bütün halatları toplarlar, bin beş yüz delikanlı halatlara asılır, olmaz. Mem’e haber verirler, o da deniz kıyısına iner, ipleri çekenlerin elleri kan içindedir. Nihayet ağ denizden çıkar. Ağın içinde, at şeklinde bir canavar vardır.

Canavarı denizin derinliklerine inşa edilmiş yedi kapıdan geçerek varılan bir yere kapatırlar. Bir süre sonra onu tımar edecek bir seyis ararlar. Onlarca seyis gelir, hepsinin akıbeti acı olur. En sonunda Mem dayısını çağırır, at onun elinde sakinleşir. Mem biner sırtına, meydanda bir iki gider gelir, hayvan rahatlar, bir süre sonra da ehlileşir. Sıra eyerini hazırlamaya gelir, yirmi beş usta gece gündüz çalışır, altın, yakut ve zümrütle süslü bir eyer yaparlar.

Mem, artık Cizîra Botan’a gitmek için hazırdır.

Memê Alan atlar Bozê Rewan’ın sırtına, yıldırım ve şimşek eşlik eder ona, atını mahmuzladığında, gök gürler tufan kopar.

Destanın gerisi uzun bir maceradır.

*

İşte Ehmedê Xanî, bu destanı alır, “metinlerarasılık” yoluyla yeniden yazar. Kitabının bir yerinde de asıl anlatmak istediği Mem ile Zîn’in aşk hikayesi olmadığını, hem kaynağını aldığı efsaneyi, hem de anlattığı aşk macerasını, “hüzünlü kalbindeki asıl hikayenin bahanesi” yaptığını belirtir.

2657 beyitten oluşan kitap aynı zamanda bir tasavvuf ve felsefe kitabıdır. Murad Ciwan’ın analizine göre Ehmedê Xanî yaşadığı süre boyunca ...

Devamı : 

https://www.haberturk.com/ozel-icerikler/muhsin-kizilkaya-2291/3599068-kilic-degil-kalem



HABER VİDEOSU


Ehmedê Xani , Kürt edebiyatı , Kalem, Cumhurbaşkanı , Erdoğan , Külliye


Kaynak: https://www.haberturk.com/ozel-icerikler/muhsin-kizilkaya-2291/3599068-kilic-degil-kalem

Bu haber 404 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
YUKARI