erotik shop
Bugun...
Musul Sorunu


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 17-10-2016 00:30

Gerçek şu ki, İslam dünyası birikmiş sorunlarla karşı karşıya. Filistin ve Kürtlerin yurtsuzluğu; İslam dünyası sömürgeleştirildikten sonra sahipsiz bırakılmış iki halk olarak sorun alanı oluşturmaya devam ediyor. Öyle görülüyor ki, 19.yüzyılın ilk yarısından itibaren inşa edilen statükoyu bölge taşıyamıyor. Bölge biriken ve kronikleşen tarihsel sorunlarını çözmeden rahat etmesi mümkün gözükmüyor.

Bir de bölgede sürekli sorun oluşturan ve büyük bölümü Batı tarafından desteklenen terör örgütleri sorunu var. Terör örgütleri bir yandan bölgenin toplumsal ve tarihsel sorunlarını bahane ederek yaşam alanı buluyor, diğer yandan Batı güçleri terör örgütlerini kendi politikalarını gerçekleştirmek için birer araç olarak kullanıyor.

Terör örgütleri İslam dünyasında biriken sorunların üzerine kurtuluş ideolojisi inşa etme ve buna yaygın destek bulmakta zorlamıyor. Öte yandan Batı bu örgütleri bahane ederek İslam ülkeleri üzerinde operasyonlara devam ediyorlar.

Kuşkusuz İslam ülkeleri, yaşadıkları sorunları çözebilecek bir anlayıştan uzak, siyasal yönetim sistemleri hak ve adaletten uzak, askeri ve yarı askeri diktatörlüklerin pençesinde kıvranıyor. Ayrıca kendi sorunlarını dış müdahale olmadan çözemiyorlar. Bu da onları sürekli dış müdahaleye açık bir konuma getiriyor.

Beri yandan İslam dünyası ne yazık ki, son iki yüz yıldır çözüm üretme yeteneğini kaybetti. Çözüm üretme yeteneği ile birlikte  gücünü de kaybetti. Bu yüzden Musul sorununu başta olmak üzere karşılaştığı aktüel sorunları kendi başına çözecek gücü yok. Hayal görmeye gerek yok, İslam ülkeleri sorunları çözemediği gibi, Türkiye de tek başına karar verici bir aktör değil. İslam dünyasının en büyük sorunu kendi sorunlarını çözecek iç çatışmalarını azaltacak siyasal bir akıl gerçekleştirememiş olmasıdır. İç bütünlüğünü ve barışını sağlayamamış ülkelerin karşılaştığı sorunları çözmesi çok mümkün gözükmüyor.

Kuşkusuz bölgenin en güçlü liderlerinden biri Erdoğan’dır. Ancak onu oyun dışına çıkarmak isteyen çok sayıda güç odağı var. Erdoğan’ın Batı’nın istediği bir politik aktör olmayışı, zaman zaman tarihsel reflekslerine dönmeyi dillendirmesi, Birleşmiş Milletler özelinde kurulan sisteme itirazlarını yüksek sesle dillendirmesi, onu batılı ülkelerin gözünde iktidardan uzaklaştırılması gereken bir lider konumuna getirdi. Kuşkusuz 15 Temmuz cemaat terörünün uygulamaya koyduğu darbe de bunun bir ayağı idi.

Türkiye, bu şartlar altında çevresinde olup biten olaylara müdahil olmaya çalışıyor. Ancak bunu yaparken karşısında çok sayıda uluslar arası siyasal güç çıkacağı açık. Türkiye bölgenin önemli sorunları olan Filistin,Kürt ve Musul sorununun, tarihsel ve kültürel sebeplerle, tam göbeğinde bulunuyor. Ancak Musul sorununu tek başına çözmesi mümkün gözükmemektedir. Musul sorununu çözmek zor, çünkü soruna birbirinden çok farklı stratejik hedefleri olan ülkeler müdahil. Bölgesel olarak Türkiye, hem Musul ile olan tarihi bağlantısı, hem de bölgede mülteci kabul etme potansiyeline sahip ülkesi olarak, işler istenildiği gibi gitmezse, olası bir göç dalgasına maruz kalacak. Bazı milliyetçi anlayışların dillendirdiği Musul'u almak hayalleri ise realite ile uyuşmayan bir hayal olarak değerlendirilmelidir.

Diğer yandan Musul’un kimden kurtarılacağı sorunu da ayrı bir sorun alanı olarak karşımızda durmaktadır. Musul, İslam içinden çıkan ve entegrist, selefi temellere dayanan bir terörist örgütten kurtarılmaya çalışılması, sorunun İslam dünyasının içinde olduğunu gösteren en önemli parametre. Kuşkusuz Musul'un stratejik konumu, yeraltı kaynakları da Batının müdahalesini öne çıkaran önemli etken. Ama şunu kabul etmek gerekir ki, Batılı güçlere bu imkanı veren İslam dünyasının toplumsal zemininden beslenen İŞİD terörüdür.

Musul sorunu da İslam dünyasının karşılaştığı diğer sorunlarda olduğu gibi, kendi hatalarından kaynaklanıyor. Ne yazık ki, sorunun paydaşı olan İslam ülkeleri için önemli olan Musul'un etnik yapısı ve mezhebi konumudur. Bütün ülkeler Musul üzerinde avantajlı bir konum elde etmek için çaba harcıyorlar. İslam ülkeleri hala mezhep taassubunun pençesinde kıvrandığı için kendi sorunlarını çözebilecek dinamizmden yoksun.

Kuşkusuz bölgede olan her sorun bir şekilde Kürtlerle bağlantılıdır. Bölgedeki tüm ülkelerin olduğu gibi, Kürtlerin de geleceği uluslararası güçlerin stratejilerine kalmış gözüküyor. Çünkü Kürtlerin de en büyük sorunu iç bütünlüğünü sağlayamamış olmasıdır. Yakın zamana kadar dillendirilen "Büyük Kürdistan" gibi bir projenin insanları, bir yöne motive etmek için işlev gören ideolojik söylemden öte fazla bir değeri yok şu an. Hatta PKK'nın elinde bu proje Kürtler arasında bir birlik sağlayamadığı gibi, bölgede derin düşmanlıklar da yaratan bir araca dönüşmüştür.

Dünya sistemini yönlendirecek etkili aktörlerden biri değilseniz, karşılaştığınız sorunlarda yapacağınız mantıklı işbirlikleri zararınızı azaltacaktır. Kazançlı çıkmak ise şu an söz konusu değil. Bölgede var olan sorunları çözmek, İslam dünyasının üstünlüğünü ve motivasyonunu sağlayan külün içindeki közü ortaya çıkarmasıyla mümkün. Mezhepçilik, selefilik, milliyetçilik, gelenekçilik külü, İslam’ın yaratıcı dinamizmini sağlayan közü sarmalamış durumda. Onun için Musul'un Şii ya da Sünni olması, özgürleşmesinden daha önemli oluyor.

Bugün için en mantıklı çözüm Musul’un tarihsel dokusuna uygun olarak kalması için çaba harcamaktır.  Musul'u bir Türk, bir Kürt, bir Sünni, Bir Arap, bir Şii kenti olarak görmek isteyenler aynı müdahaleci zihin yapısının parçalarıdır. Adaletin değil, ait olduğu ideolojinin hizmetinde olanlardır. Bir bölgenin Türkleşmesi, Şiileşmesi, Kürtleşmesi, Sünnileşmesini isteyenler adaletin değil çıkarlarının peşindedir. Musul bölgenin kültürünü ve çeşitliğini taşıyan kadim bir semboldür; öyle de kalmalıdır.

İslam ülkeleri ve siyasi aktörleri, Musul sorunu gibi karşılaştığı bütün sorunları dış kaynaklı olarak anlamlandırmaya çalışan düşünce biçimi süratle terk etmelidir. Bu bölgenin sorunlarından birinci derecede sorumlu olanlar bu bölgede yaşayanlardır. Ünlü düşünür Malik bin Nebi'nin sorduğu sorudan ayağa kalkacağız. Sürekli sömürgeci dış güçleri suçlamak yerine şu soruyu soracağız: "Neden sömürülmeye açık bir yapımız var?" Sorunun çözümü bu soruyla yüzleşmekten geçiyor.

Aziz Kur’an nasıl davranmamız gerektiği ile ile ilgili yol gösterici uyarılar yapmaktadır. Bu anlamda Kur’an’da yapılan Uhud savaşı analizi yol göstericidir. Tarihsel olarak Uhud Savaşının seyrini değiştiren büyük komutan Halid bin Velid'dir. Savaş boyunca gözü okçular tepesindedir. Çünkü savaşın kırılma anı orasıdır. Savaşın Müslümanların lehine döndüğü anda, okçular tepesini koruyanlar ve koşullar ne olursa olsun yerlerini terk etmemesi konusunda uyarılanlar, emre uymayarak tepeyi terk ederler. Bunu gören Halid bin Velid, savaşın seyrini değiştiren hamlesini yapar. Savaş bir anda İslam ordusunun aleyhine döner. Aziz Kur'an'da Uhud Savaşı ile ilgili ayetlere baktığımızda, savaşın seyrini değiştiren Halid bin Velid'den ve askeri dehasından hiç söz edilmediğini görürüz. Kur'an savaşın kaybedilmesinden Müslümanların ganimet hırsına kapılması ve okçuların peygambere verdiği sözü tutmaması gibi iç sebepleri öne çıkarır. Yani Kur'an mantığına göre savaşın seyrini değiştiren belirleyici etken Halid bin Velid'in askeri dehası değil, Müslümanların yetersizlikleridir. 

Türkler, Kürtler, Müslümanlar başlarına gelenlerden başkalarını suçlamaya devam edebilirler. Ancak bu tutumun çözüm üretmeyeceği ve iç sorunları gözden uzaklaştıracağını kabul etmek gerekir. Zaten sürekli dış faktörleri öne çıkarmak, sorumluluktan kurtulmak içindir.

Müslümanlar bir an önce kendi sorunlarını çözmeli, kendilerini var eden anlayışı küllerin arasından çıkarmalıdır. 



Bu yazı 1757 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI