erotik shop
Bugun...
Neo-Kemalist Bir Muhalefet Odağı: Sözcü Zihniyeti


Yusuf Yavuzyılmaz Fikir Zemini
 
 
facebook-paylas
Tarih: 30-05-2016 12:58

Bir ülkede iktidar partisinin eleştirisinden daha doğal bir şey yoktur. Ancak yapılan eleştirilerin niteliği, tutarlılığı ve ahlaki bir zemine oturması toplum üzerinde bırakacağı etki bakımından son derece önemlidir. Ne yazık ki, genel anlamda muhalefet özel anlamda “Sözcü Gazetesi” etrafında kümeleşen ve kendine özgü bir Kemalist ulusalcılığa yaslanan eleştiri türü, mantıklı, tutarlı ve ahlaki temelden yoksun olduğu için, her defasında iktidar partisine avantaj olarak geri dönüyor.

Tutarlı ve ahlâkı bir muhalefet olmadığı sürece Ak Partiye yapılan bütün eleştiriler onu yıpratmaktan ziyade daha da güçlü hale getiriyor. Bu açıdan Ak Partililer, “Sözcü Gazetesi” etrafında yürütülen Kemalist-ulusalcı muhalefet türüne müteşekkir olmalı. Kendilerini Kemalist ulusalcı olarak tanımlayan ve Gazetelerinin başına mutsuz bir Atatürk portresi yerleştiren zihniyetin derdi yolsuzluk, işsizlik falan değil, bir İmam- Hatip mezununun Milli Savunma Bakanı olmasında düğümleniyor. İmam -Hatip derken bunun dini kimliğin olumsuzluğuna atıf yaptığı açık. Muhalefet yapan diğer kesimler ise bunu hiç eleştirmiyor, kendini bu tür eleştiriden farklılaştıracak adım atmıyor.

Sözcü Gazetesi daha önceleri Ahmet Davutoğlu’nu sarayın adamı olmakla suçlarken, istifa ettikten sonra yapılan olayı saray darbesi olarak nitelendiriyor. Kuşkusuz burada Ahmet Davutoğlu’nun haksızlığa uğrayan biri olarak Erdoğan’a bayrak açması beklendi. Öyle görülüyor ki, Ak Parti muhalifleri Ahmet Davutoğlu üzerinden kurmak istedikleri retorikte, Davutoğlu'ndan bekledikleri desteği göremeyecek. Davutoğlu, haksızlığa uğrasa bile içinde bulunduğu siyasal harekete zarar verecek bir söylemde bulunmamanın sembolü oldu.
En küçük menfaatine zarar geldiğinde en yakın arkadaşlarına cephe alan bir toplumsal iklimde, Ahmet Davutoğlu ahlâkı, muhaliflere ve geleceğini kendine menfaat sağlamak üzerine kuranlara büyük geliyor.

“Sözcü Gazetesi” eleştirilerinde 12 eylül faşizminin bugünden daha özgürlükçü olduğu tezini zaman zaman dillendirir. Türkiye'deki muhalefetin iktidarı özgürlükler yönünden eleştirmesi meşrudur ve normaldir. Ama bu eleştiriyi yaparken "12 Eylül daha demokratikti" gibi bir argümanı kullanmak, eleştirideki bütün bilimselliği ve nesnelliği ortadan kaldırır. Siz, Kenan Evren'e "Diktatör bozuntusu" diyebilecek veya "sayın Apo" diyebilecek bir muhalefeti hayal edebiliyor musunuz?"Eleştirinin etkili olabilmesi için tutarlı ve doğru argümanlarla desteklenmelidir kuşkusuz.

İktidarı özgürlükler yönünden eleştirirken "Kürtçe konuşmanın yasak olduğu 12 Eylül faşizmini, Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalının olduğu dönemden daha özgürlükçü göstermeye kalkarsanız, ya da “bugünkü baskı 12 Eylül döneminde yoktu” derseniz, sorununuz çok daha derinde demektir.

“Sözcü Gazetesi”nin manşeti ve arkasındaki zihniyet, Ak Partiyi bütün hatalarına karşın, muhafazakar-dindarların desteklemesine neden olan temel faktördür. Gazetenin "Askerin başına imam hatipli bakan" sürmanşetiyle çıkan baskısı, imam hatipli bir bakanın askerin başına geçmesinin cumhuriyet tarihinde bir ilk olduğuna dikkat çekerek devam ediyor. Gazete ayrıca YAŞ’a katılacak kişinin İmam –Hatipli olmasını da eleştirel bir dille dile getiriyor. “Sözcü Gazetesi”nin bu zihin yapısının, Ak Partiye yönelik bütün eleştirileri işlevsizleştirdiğini görmesi imkansız.

Muhalifler bu dışlayıcı, dini kimliği sorun olarak gören, ayırımcı anlayışla hesaplaşmadıkça, karşı çıkmadıkça, eleştirmedikçe; bu anlayışı eleştirmenin Ak Partiyi daha da güçlendireceğini düşündükçe, ahlaki ve tutarlı bir zemine oturtamazlar muhalif söylemlerini.

Sözcü zihniyetiyle ortaya çıkan faşizm, İmam -Hatipli olmayı kendiliğinden kötülük nedeni sayıyor. Bu kişilerin başarısına değil, sahip olduğu değerlere bakarak dışlayan en alçak tutumdur. Bir kimse İmam -Hatipli, ateist, sosyalist, kadın erkek, Rum, Ermeni, Kürt, Türk olmakla kınanamaz,bu özellikleri bir göreve gelmek için ölçüt alınamaz. Bu bakış tarzı dindarlığı bizzat sorun sayan Cumhuriyet modernleşmesinin kötü bir mirasıdır. Bir kimsenin eleştirileceği yer görevini iyi, verimli yapıp yapmaması ile ilgilidir. Sözcü tipi Kemalist-aydınlanmacı- ulusalcılığın zerre vicdanı olan birinin gözünde hiçbir karşılığı yoktur. Ak Partiyi ayakta tutan önemli faktörlerden biri de, onu eleştiren muhaliflerin saklayamadıkları din düşmanlığı ve faşist ayırımcılık zihniyetidir.

Sözcü Gazetesinin yazarlarından, Kemalist ulusalcılığın en sığ kalemi olan Yılmaz Özdil, Nietzsche'den alıntı yaparak cahil toplumun seçimlerinin sağlıklı olmayacağından dem vuruyor, sonra da Erdoğan'ı seçmen iradesini göz önüne almadan kendi başına karar veren bir tek adam olarak değerlendiriyor. Bu düşünceler arasındaki çelişkiyi bile analiz edecek zihinsel donanımdan bile yoksun. Seçmen davranışını önemsizleştirmeye dönük bu teorinin arkasında Tek Parti Faşizmin ve Atatürk' ü savunma kaygısı var kuşkusuz.

Ahlak ve tutarlılıktan yoksun bir eleştiri tarzı da Binali Yıldırım’ın eşi üzerinden yürütülüyor. Binali Yıldırım ı eşi üzerinden eleştirmeye kalkan muhalif anlayışın ahlâkı bir zemine oturması mümkün mü?  Aslında eş üzerinden yapılan Kemalist-ulusalcı eleştiriler, Binali Yıldırım'ın eşinin Türk modernleşme projesinin hedefine uygun olmayan gerici bir tip olduğu tezinden kaynaklanır.
Muhafazakarlardan gelen eleştiri ise tam bir kompleks ve ikiyüzlülük örneğidir. "Başbakana yakışmıyor" tezi sadece ahlâkı bir zaaf taşımıyor, bilinç altındaki alçak, ayırımcı ve ötekileştirici duygulara da tercüman oluyor. Bir insanı ahlâkı faziletleri değil de, güzellik ve yakışma üzerinden değerlendirme muhafazakar ahlakin ikiyüzlülüğü ile de ilgilidir. Bu eleştiriyi yapanların bilinçaltı rahatsızlığı, eşlerinin kendilerine yakışmadığının başbakan üzerinden ifadesidir.

Erdoğan'ı bir politik aktör olarak büyüten yanlışta ısrar etmeme halidir. Muhalifler Cemaat ve Suriye gibi konularda yanlıştan niye döndün diye eleştiriyorlar. Hakikaten ilginç bir muhalefet anlayışı. Eski günahlar ile yeni imkanlar arasındaki kavga bu. Erdoğan, zaten yanlış yaptığını ve aldatıldığını savunarak muhalefetin yetersizliğini iyice ortaya seriyor. Muhalifler de onu hatadan niye döndün diye eleştiri noktasına geliyor.

Unutmayın Hz. Adem yanılarak, hata işleyerek insan oldu. Yanıldığını, hata yaptığını söyleyen mi daha insani bir eylemdir,hata yaptığını itiraf edeni suçlayan mı? Cemaat konusunda hata yaptığını söyleyen insan bundan döndüğünü söylüyor. Onun tavrını eleştirenler bu hataya devam etmesini mi istiyorlar, yoksa hatadan dönmesini mi eleştiriyorlar. Cemaate yardım etmekle yanlış yaptığını söyleniyorsa o da bunu söylüyor zaten. Yoksa sizin inancınızda kendini eleştiriye, tövbe etmeye,yanlıştan dönmeye yer yok mu?

Ak partinin en büyük şansı muhaliflerin kendisinden çok daha geri bir özgürlük ve hukuk anlayışa sahip olmalarıdır. Muhalefet bu anlayışıyla hesaplaşmak yerine, iktidar eleştiriyle yetiniyor.

Ak Partiyi eleştirilere karşı müsamahakar olmamakla suçlayan muhalefet, ne yazık ki, kendisi de eleştiriye tahammül edemiyor. Eleştiri ahlakının birinci şartı, başkalarının da seni eleştireceği ilkesini meşru kabul etmektir. En küçük eleştiride karşı tarafı satılmış, yalaka, biatçı,alçak diye suçlarsan ,sadece özgürlük anlayışının arkasındaki faşizmi ve otoriteryenliği ifşa etmiş olursun.

Muhalefetin Ak Parti karşısındaki başarısızlığında temel faktör, topluma umut verecek siyasal ve ahlâkı tutarlılıktan mahrum olmalarıdır. Sadece Ak Parti eleştirisinin yeteceğini sanan bir atıl siyasal akılla karşı karşıyayız.

İktidarı eleştiren zihin dünyasının kuşkusuz özgürlüğe açık olması beklenir. İktidar eleştirisi yaparken ondan daha fazla kapalı ve özgürlük karşıtı bir felsefeye sahip olan Milliyetçiliğe ya da Kemalist ulusalcılığa veya PKK türü özgürlük karşıtı yapılanmalara yaslanmak çelişkisini aşmak gerekir.

Türkiye de İslamcılık, milliyetçilik, muhafazakarlık, Kürt milliyetçiliği ve Kemalizm gibi siyasal ideolojiler sorunları ideal üzerinden tartışılıyor ve anlamlandırıyor. İdeolojilerin toplumsal zemini ıskaladığından tartışmalar toplumsal gerçeklikten kopuyor. İdeolojiler uygulanabilir, sınanabilir bir toplumsal proje üretemediklerinden sürekli eleştirel bir noktada duruyorlar. Hedef göstermeyen, insanların sorunlarına somut çözümler üretmeyen, çözümü daima belirsiz bir geleceğe aktaran ideolojik söylemlerin eleştirileri iktidarı daha da güçlendirmekten başka sonuç doğurmaz.

Her insanın siyasal ideali farklı olabilir. Bunun tartışılmasını anlamlı bulmuyorum. Tartışılması gereken toplumsal zeminde ne tür hareketlenme var ve yeni bir siyaset açığı var mı? Siyaset açığı varsa hangi ideolojik zemindedir? Daha da önemlisi mevcut zeminde Erdoğan'ı aşabilecek kapasitede muhafazakar dindar seçmende karşılığı olan bir siyasal figür var mı? Gibi sorular sağlıklı siyasal yapabilmek için mutlaka gereklidir. Muhalefet bu sorularla yüzleşmediğinden sürekli eleştiren bir noktada durmak zorunda kalıyor.

Kürt milliyetçileri de iktidar eleştirilerinde sorunlu bir noktada duruyor. PKK'nın arkasında durarak, destekleyerek, yaptıklarına sessiz kalarak hukuk,adalet ve demokrasiden bahsedilemez. Orası kesin bir dille kınandıktan ve karşı çıkıldıktan sonra devlete dönük özgürlük ve hukuk taleplerinin bir anlamı vardır. İktidarı özgürlükçü olmamakla suçlarken, PKK’nın demokrasi, hukuk ve özgürlükler noktasında çok daha geri noktada durduğunu kabul etmek gerekir.

Sonuç olarak şunu açıklıkla ifade etmek gerekir: Her kişi ve gurubun başına gelenlerden kendisi sorumlu olduğu gibi, İktidar, Muhalefet ve Cemaat de karşılaştığı durumdan kendisi sorumludur. Ne diyordu Aziz Kur'an "Başınıza gelenler kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir."



Bu yazı 2342 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI