Ak Parti ve Kürtler
Ben şahsen ''Kürtlerin yüzyılı'' adı verilen bu çağın bir aldatmaca ve kandırmaca çağı olduğunu düşünüyorum.
Neden mi?
Bu topraklarda Kürt meselesinin tartışılması ve çözümün başlangıç noktası Ak Parti Hükümetleri dönemidir.
Doğrusu bizim 80 yıllık hafızamıza ne oldu, nasıl oldu bütün Kürtlerin aklı buharlaştırıldı anlamak zor!
AKP, bütün yanlışlarına ve eksikliklerine rağmen ortaya sofrayı koymayı başardı. Ama, bu sofranın, Kürtlerin tarihten ders çıkarmasını bilmeyen toy aklı, kurnaz ve sefil menfaatperestleri ve onların zaaflarını iyi bilen kadim düşmanları tarafından gözden düşürülmesi sağlanabildi.
Ulaştığımız nokta itibariyle Kültürel değişim ve sosyolojik zemin açıkça bize zıvanadan çıkıp, köklerinden kopan ve köksüzleşmeye doğru yelken açmış ucube bir nesil ve insan tipinin türediğini gösteriyor. Laf dinlemesini bilmez, analiz gücü sıfır, ezberi bol, keskin bir düşman ve dost diyalektiğiyle her şeyi anlama ve açıklama çabası içinde olan bu nesillerle altın bir çağ yakalamak, doğrusu çok ütopik ve absürd geliyor.
Sözgelimi, Mustafa Barzani 'nin (Allah'ın selamı ve rahmeti üzerine olsun) mücadele yöntemi ve yolu bize bir şey hatırlatmalı: ''Kürtlerin sorunları mevcut rejimlerle diyordu; Halklarla değil''.
Arap Baasçılığı tıpkı Türk Kemalizminin yaptığı gibi hem Kürtlere, hem de kendileri gibi düşünmeyenlere çok eziyet etti. Bütün bunlara rağmen kurtuluş, topyekün bu coğrafyanın mazlumlarının ayağa kalkması ve birbirini iyi anlaması ile mümkün.. Ötesi, bu halkları birbirine düşman etmek hiç kimsenin menfaatine değildir.
Düne kadar eve misafir geldiğinde başını örtüp, ağır ve uslu bir tarzda çay koyup ikram eden Kürt kızları, bugün her hangi bir sosyal etkinlikte ve düğünlerde ellerinde hiç velisinin iznine başvurmadan yeşil, sarı, kırmızı mendiller alıp başka bir köyün erkekleri ile el ele halaya duruyor ve keyif çatıyor. Kurumsal modernleşme her neyse de bu sosyal dokuya yönelik ölümcül yozlaştırıcı darbelere ne diyeceğiz. Bu çocuklar artık evi, geleneksel örf ve adetleri aşağılıyor ve o köşe senin bu köşe benim arkadaşlık kulislerinde vakit geçiriyorlar. Madde kullanımı had safhada, uyuşturucu ve porno yaşamı, hırsızlık zirve yapmış... Bu sorunlara kafa yoran yok. Varsa yoksa ''AKP Faşizmi''dir temel gündemleri...
Uzatmaya gerek yok... HDP, Kürdistan'da 'modernleşme, hümanizm ve ilericilik' adı altında geleneksel, örfü değerlerinin altına dinamitleri bağlamış ağır ağır patlatıyor.
Öte yandan, HDP’yi destekleyen Dindar Kürtler, Kürt siyasi hareketinin bir kurtuluş savaşı yürüttüğünü sanmakta/düşünmektedir. Bir başka ifadeyle Kürtlerin bugünkü durumundan hareketle PKK/PYD’ye, Türk halkının 1.dünya savaşı sonrasında oluşan ortamda Anadolu'da Kurtuluş savaşına öncülük eden İttihatçı-kemalist kadrolara verdiği payenin aynısını vermektedir. Bu durum, tarihi zıvanadan çıkarıp ters okumaktır. Bu bir anakronizm halidir.
Oysaki 1.Dünya savaşında dağılan bir imparatorluğun merkezi vardı, mirası vardı. Kurtuluş savaşı milletin sahip olduğu değerler üzerinden yürütüldü. Savaş bittikten sonra iktidarı eline alan ittihatçı Kemalist kadrolar tepeden modernleşme ve uluslaşma hamlelerine başladılar. Yani, savaş halinde ve geleceği ipotek altındaki bir halk ile kavga yoktu; savaş kazanıldıktan sonra halkla kavgaları başladı.
Peki, PKK ve Kürtler ilişkisi böyle mi?
PKK, son otuz yılda ortaya koyduğu pratikle ve kendince makul gördüğü Kürt prototipine dair açıkça mesajını vermiştir.. Yarın egemen olursa bundan gram geri adım atmayı düşünmeyeceği gibi, üstüne fazlasını koymaya girişecektir. Dindar gruplar PKK hakimiyetindeki Kürdistan'da eğer münafıklığı tercih etmezlerse kaçıp sığınacakları delik arayacaklardır.
Dindar Kürtlerin İddia ettiği üzere ''Ak Parti, Kürdistan'da sömürgeciliği kalıcı hale getiren bir ihanet partisi'' ise o zaman şunu görmeleri lazımdı; HDP'de bu ihanetten rant devşirme ve Kürt davasını sulandırma projesidir. Var mı ötesi?
Kadim Kürt meselesini çözeceğim diye her değeri araçsal hale getirmekten imtina etmeyeceksiniz, siyasi çözüm için sahip olduğunuz devasa gücü KCK'nın insiyatifine bırakacaksınız ama ortada bu kadar sorun varken kalkıp ibnelerin cinsel tercihini meşrulaştırmayı dert edinenlerle ''milli ittifak'' ayakları havası çekeceksiniz...
Ak Parti’nin Hataları ve Özeleştiri Zamanı
Ak Parti, seçim döneminde stratejisini MHP tabanı üzerine kurdu. ''Kürt sorunu yok'' dedi, süreci hiç sahiplenmedi. Bu durumda, ortada bir ihanetten söz edilecekse; Ak Parti'yi asıl satan Türkler ve MHP'ye kayan tabanından gelmiştir bu ihanet. Eğer, tam aksi olsaydı; Yani, şu çözüm sürecini sahiplenip de Kürtlere yanaşmış olsaydı, inanıyorum ki HDP yüzde 6 bilemediniz 6,5 ancak alırdı. Şimdi, bu kadar açık bir gerçeğe rağmen halen Kürtleri suçlayanlardan daha akılsız kimse olamaz. Bu sonuçların nedeni açık... Bunu görmeden, hazır fırsat doğmuşken sosyal medyada Kürt düşmanlığını kusup saçmalayanların şuurundan şüphe etmemek elde değil...
Ak Parti, 7 Haziran seçimlerinde neden Kürt illerinde ve Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde ağır mağlubiyet aldı?
İşte kabataslak da olsa bir kaç nedeni:
Bir kere genel olarak Aday profili zayıftı. Tek tük haricinde beklentileri asla karşılayacak bir aday profili yoktu. Bölgesel gelişmelerin etkisiyle Kürt sosyolojisindeki siyasal kırılma ve toplumsal dönüşüm iyi okunamadı. Bunun üstüne bir de Batı’da MHP ağzıyla sürekli tekleyen tarih, şan, şöhret nidaları... Buna aşırı özgüven, hırs ve abartıyla Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanı yanlış yönlendiren danışmanlarının hataları v.s..
Roboskiden dolayı bir tek özür bile olmayınca, Bu daha soğumadan üstüne Kobani ve İşid algısını yoğun işleyen karşı cephe karşısında sahada içtenlikle çözüm sürecinin mahiyetini anlatabilecek adaylar da yeterli olmayınca mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Ama bütün mesele aday profilinde düğümlendi. Bu zayıf aday profillerini kim dayattı listelere, o da çözülemedi!
Gelinen aşamada Ak Parti, çözüm sürecine mahkumdur. Burada olması gereken; yeni bir yöntem ve daha sahici bir üslupla meseleye yaklaşması lazım gerektiği gerçeğidir. Medyadaki bazı yorumcuların dar gözlüklerle seçim sonuçlarını ele alış tarzı ile Ak Parti'deki düşüşün hiç ama hiç alakası yoktur. Hükümete muhalif medyanın olayı ele alış tarzıyla zaten hiç alakası yoktur. Ak Parti'ye ''dur bir dakika'' diyenler kim peki?
Bana kalırsa, 80 yıl boyunca ötekileştirilen, horlanan, aşağılanan ve 2002'den beri büyük umutlarla ha bugün ha yarın ''Yeni Anayasa yapılacak, Kürt sorunu artık çözülecek ve ben şu Devlet ve PKK baskısından kurtulurum'' diye bekleyen Mütedeyyin-muhafazakar Kürtlerdir. Ak Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı tam 9 seçim kazandı. Bunlar her seferinde oy verdiler ama Ak Parti'nin son dönemlerde gittikçe Devletçi ve statükocu bir kimliğe büründüğünü, köklü sorunların çözümünü biraz da ağırdan alıp zamana bıraktığını düşündükleri için ''yeter'' dediler. Bu şu anlama geliyor: Basit bir edayla benim bazı sorunlarım yoktur, köklü ve varoluşsal sorunlarım vardır. Yani, mesele bu kadar açıktır. Şimdi, Akparti'de aklı selim düşünenler de olayın bu olduğunu biliyorlar. Medyasına hakim kalemler, seçim sonuçlarından hemen sonra sus-pus oldu. Kimsenin işine gelmiyor tam anlamıyla sorgulamak... Ak Parti kanadından yapılan bütün klasik eleştiri ve sığ söylemlere rağmen bu taban artık HDP'nin kendilerine uzattığı gülü şu veya bu şekilde selamlamıştır. Kürt kimliğinin varoluşsal sorunları ve gelecek kaygısı için şimdilik HDP'yi güvence olarak görmektedir.
Kırılma nerede başlamıştı?
Ak Parti ile Kürt seçmenin arası 2011 seçimlerinden sonra açılmaya başladı. Esasında kırılma Roboski hadisesidir. Türk Devleti, yapay sınırlarla sorunlu bir halkın evlatlarını paramparça ederken kimseden tık çıkmamıştır. İlk açılma buradan başlamıştır. Bu yaralar sarılmadan üstüne 2014 yazında Kobani ve Şengal dramlarıgelmiştir. Ayrıca, Hükümet, Suriye politikası çıkmaza girince, vargücüyle Surieye'nin Kuzeyinde örgütlü Kürt siyasetine karşı çıkmaya başlamıştır. İşin bu noktası çözüm sürecinde ciddi sıkıntılar doğurmaya gebe olmuştur ve olmaya devam edecek gibi gözüküyor. Türkiye'ye düşen bu saatten sonra politikasını gözden geçirmek ve hızla kendi iç barışını muhkem hale getirecek adımlar atmaktır. Bu öfke ve ötekileştirme politikası ile iyice çıkmaza girebilir.
Ortada yanlış giden şeylerin var olduğuna inanıyorsak o zaman kızmadan, küsmeden olup bitenleri muhasebe etmeye çalışmalıyız. Ortada yanlış giden bazı şeyler olduğunu, bunları etraflıca düşünmeye davet edildiğinizde 'mitsel' söylemlere sarılmadan tartışmayı bilmek gerekir.
Ak Parti’ye yakın medyadan sürekli dillendirilen ‘’Beyaz Türkü, Paralelcisi, Faşisti, Solcusu, Kemalisti samimi değil ve çözüm istemiyorlar’’ söylemini doğru kabul edelim tamam. Bunların amacı Erdoğan'ı durdurmak tamam. Burada hemfikiriz ve öyle kabul ettik zaten.
Peki, hiç düşündük mü çözüm sürecini başlatan ve bu uğurda epey de mesafe alan bir Parti nasıl oldu da bir yıl içinde hızla inişe geçip %9 oy kaybetti?
Kürt sahasında nasıl oldu da Erdoğan'ın yeminli düşmanlarının ve karşıtlarının eli bu kadar güçlendi?
Bu konu üzerinde daha detaylı düşünmek gerekir kanımca…
Sonuç olarak; İslam Dini ve Kürtler için tarihin en zor dönemi başlıyor. Deaş, El-Kaide ve Boko Haram gibi sapkın yapılarla İslam'ın geleceği tehdit altındayken, İslam dünyasındaki Ülkelerin İflah olmaz Kürt düşmanlığı ise hem kendilerinin hem de Kürtlerin geleceğini karatıyor. Bu oyunu bozacak akıl ve feraset ehli müslümanlar ve rahmani bir akıl lazım.
Türkiye'nin ortadoğu politikası ile Kürt politikası arasındaki /görece çelişki/ veya muamma(belirsizlik) bir an evvel giderilmelidir. Suriye'de salt Özgür Suriye ordusu üzerinden nihai başarıya ulaşılmayacağı anlaşıldığı vakit, yeni bir hamle ile Kürtleri yanına alarak Esed ile İran'ın eli zayıflatılabilirdi. Maalesef, klasik devlet tutumundan dolayı bu yaklaşım ortaya konulamadı. Oysa ki Suriye'de Kürt kartını eline almayı akıl edecek bir hamleyi Türkiye yapmış olsaydı, bugünkü kuşatılmışlık halinden söz edilmeyecekti.
Nihayetinde işin meyvesi de temsiliyeti de bugün sol/seküler referanslı DBP-HDP siyasi geleneğine kalmış görünüyor.