erotik shop
Bugun...


FETÖ çetesi neden himaye ediliyor?
Sözü fazla dolandırmadan hemen şu tespiti ifade edeyim. Batı yalan makinasının yarattığı algıya göre Türkiye’de hala darbe yapmanın ekonomik ve siyasi koşulları var. Recep Tayyip Erdoğan’ın "Diktatörlükle suçlanmasının" biricik nedeni, darbenin siyasi koşullarını sürekli canlı tutmak içindir. Siz de takdir edersiniz ki, bir diktatörü normal demokratik yollarla devirmek bir hayli zor bir iş. Ama askeri darbe ve cuntacılık ile bu işi başarmak hem daha kolay hem da az maliyetli.

facebook-paylas
Tarih: 24-07-2017 15:01
FETÖ çetesi neden himaye ediliyor?
+ -


Batı, FETÖ çetesini neden himaye ediyor? Batı dünyasında azgın dalgalar halinde yükselen İslamofobya’ya rağmen FETO çetesinin büyük bir hoşgörü ile karşılanıp himaye görmesi size de tuhaf gelmiyor mu? Doğrusu, özü itibariyle Humeyni tarzı bir organizasyonun Batı başkentlerinde resmi olarak korunup kollanması bana hiç de sıradan bir olaymış gibi gelmiyor. Batı dünyasının artık yalnızca insan haklarına odaklandığını söylemeyin lütfen. Komik oluyor. Batı’nın FETÖ himayesinin altında çok ciddi ekonomik ve siyasi çıkarlar yatıyor.

Sözü fazla dolandırmadan hemen şu tespiti ifade edeyim. Batı yalan makinasının yarattığı algıya göre Türkiye’de hala darbe yapmanın ekonomik ve siyasi koşulları var. Recep Tayyip Erdoğan’ın "Diktatörlükle suçlanmasının" biricik nedeni, darbenin siyasi koşullarını sürekli canlı tutmak içindir. Siz de takdir edersiniz ki, bir diktatörü normal demokratik yollarla devirmek bir hayli zor bir iş. Ama askeri darbe ve cuntacılık ile bu işi başarmak hem daha kolay hem da az maliyetli.

Batı medyasında yayınlanan haber ve analizlerin satır aralarında gizlenen niyeti okumak için daha dikkatle yapılacak bir araştırma şu sonuca varacaktır. Batı; Türkiye’de AK Parti iktidarına karşı neredeyse tek alternatif olarak hala FETÖ'cü darbecileri görmektedir. Eğer bu doğruysa (ki doğrudur) yapılması gereken tek şey FETÖ'yü himaye etmektir. Batı dünyasında Erdoğan düşmanlığından beslenen çevreler için bu durum çok kıymetli bir imkan ve koşuldur.

Esasında bu denklem içinde manidar olan bir dizi konu başlığı var. Belki de en ilginci, FETÖ İslamcı bir örgütlenme olarak bilinmesine rağmen İslamofobya nefretinden muaf tutulmasıdır. Çete liderinin en büyük imam olduğu açıkça biliniyor. En büyük imamın, bütün şebekesini imamlar aracılığıyla yönettiği de biliniyor. Kendilerini maskelemek için oluşturdukları bütün sivil kurumların, tıpkı askeri kurumlar için tek merkezden ve yine imam (komiserler) tarafından yönlendirilip yönetildiği de çok iyi biliniyor.

Bu bilgiler öyle aleni, öyle belirgin ve öyle somut ki ayrıca başka bir kanıta da ihtiyaç yoktur. Fetullah Gülen bu darbeci şebekenin başıdır ve hala Birleşik Devletler’de özgür bir vatandaş olarak faaliyetlerine devam etmektedir.

Peki, ABD bu açık kanıtlara rağmen nasıl oluyor da bu konuda hiçbir şey yapmadan sessizliğini korumaya devam ediyor?

Bunun iki nedeni var. Birincisi Batı dünyasının yekpare olmasa bile önemlice bir bölümü Erdoğan’ın işbaşından uzaklaştırılması gerektiği fikrinde hem fikir. Dolayısıyla Erdoğan’ı zayıflatacak bir gücü zayıflatmayı düşünmüyorlar. ‘Bir gün lazım olur’ düşüncesiyle FETÖ’yü himaye etmeye devam ediyorlar.

İkincisi, Türkiye’de ana muhalefet dahil, hemen hemen sol güçlerin tümü, FETÖ meselesinde AK Parti ile aynı fikirde değil. AK Parti ile aynı fikirde olmamaları gayet normal ama darbe ve darbecilerin niteliği konusunda ayrışmak da normal değil. Çünkü sol muhalefet açık ve içtenlikle FETÖ’cü darbecileri ne kınıyor ne de FETÖ’ye karşı herkesi ikna edecek sağlam bir pozisyon alıyor.

İşte Batı dünyasında FETÖ çetesinin gördüğü hoşgörü ve himayenin bir diğer nedeni de budur.

***

Buraya kadar FETÖ çetesinin Batı dünyası tarafından neden himaye edildiğinin altını çizerken esasında bu himayenin siyasi bir tercihten kaynaklandığını ve Türkiye’de AK Parti iktidarının neredeyse tek alternatifi olarak algılandığını ifade etmek istiyoruz. Bunun anlamı şudur; FETÖ tehdidi hala ciddi bir tehdit ve tehlikedir. Bu tehdit ve tehlikeyi daha da ağırlaştıran ikinci bir neden de Türkiye’de başta ana muhalefet olmak üzere özellikle de sol çevrelerde oluşan "AK Parti gitsin de nasıl gidiyorsa gitsin" algı ve inancıdır.

Bu durum iki karakterli bir soruna yol açıyor. Bir taraftan FETÖ toplumsal desteğini yeniden tanzim etme imkanı buluyor öte yandan ise aynı durum FETÖ ile mücadelede ciddi zafiyetlere yol açıyor. Bu duruma bir de özensiz şekilde sürdürülen mücadelenin tortuları eklenince, FETÖ çetesine karşı diri tutulmak istenen duyarlılık törpülenip, inanç erozyonuna uğruyor.

Durum ciddi. Tehlike büyük.

Devletin FETÖ çetesine karşı sertleşmesi anlaşılır bir durum. Ama anlaşılan o ki, bu meşru ve çok anlaşılır olması gereken durum kamuoyunda yeterince anlaşılmıyor. Ya da kamuoyu tarafında daha iyi anlaşılması için yeterince doğru bir perspektifle sorun kamuoyu sahnesine taşınmıyor ya da taşınamıyor.

Tarihin hiçbir döneminde mevcut iktidarlar, demokrasi dışı yol ve yöntemlerle iktidarı gasp etmek isteyen güçlere müsamaha göstermemiştir. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, 1917 Ekim devrimden sonra, eski rejimi geri getirme ihtimali olan güçlere karşı Lenin açıkça şu ifadeleri kullanmıştır. "Proletarya diktatörlüğü eski rejim düşmanlarına karşı diktatörlüktür ama işçi ve emekçi sınıflar için de demokrasidir."

Bu konuda en bilinen tanıklık "Dans edemeyeceksem devrimi ne yapayım" diyen ünlü Anarşist lider Emma Goldman’a ait. 1920 yılında beraberindeki bütün istenmeyen diğer anarşist yoldaşlarıyla ABD’den bir gemiye bindirilip Rusya’ya sürgüne gönderilen Goldman, bir süre sonra bir arkadaşı ile birlikte Lenin tarafından kabul edilirler. Bu görüşmede Goldman, yaygın tutuklama ve kısıtlanmış ifade özgürlüğünü eleştirir. Lenin, "Burada her yanımız düşmanlarla sarılı, kuşatma altındayız, İfade özgürlüğü ile neyi kastediyorsunuz? Beyaz Ruslar bize saldırıyor, içimizde hainler işbirlikçiler her an tetikte. Bu ülkede her türden insan var. Devrim koşullarında ifade özgürlüğüne sahip olamazsınız " der.

Başka devletler için anlaşılır ve makul olan tedbirler nedense ülkemizde aynı anlayış ve hoşgörü ile karşılanmıyor?

Mevcut iktidarın, canına malına kast eden darbecilere karşı sert tedbirler alması, gayet olağan bir durumdur. Bu tedbirler ne kadar sert olursa olsun, son tahlilde demokrasiye hizmet ediyor olmasıyla, demokrasiyi güçlendirmesi beklenilen tedbirler olarak anlaşılması lazım gelmez mi? Öyle olması lazım. Peki, ama bu tedbirler halk arasında neden güçlü bir şekilde destek bulmuyor? Eksik olan ne? Neler eksik ya da hatalı yapılıyor da kamuoyunda istenilen destek bulunamıyor?

KHK’ların sevimli cana yakın yasal uygulamalar olmadığını bende biliyorum. Doktorun yaptığı iğneler de sevimli değil ama sağlığımız için yararlı ve gerekli. Ama galiba kamuoyu KHK'ların toplumsal bünyemiz için sağladığı ciddi yararlar konusunda ikna değil. Ya da KHK'ların tıpkı iğne olmak gibi yakın bir gelecekte olası iyi sonuçlarını müşahede edemiyor.

Devlet suça karşı diktatör, halkına karşı da meşru demokratik bir kurum olmak zorunda. Bu denge adil bir biçimde sağlanmadan halkın topyekun toplumsal desteği sağlanamaz.

( İlhami Işık - Star )




Bu haber 1079 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
YUKARI